Bu spor ile ilgilenen kişilerin %90 ı her şey bir gaz ve toz bulutuydu yazısını okumuştur. Uzun süredir hatırlamıyorum ama `Her şey bir futbol oyucusunun sıkılıp topu eline alıp koşmasıyla başladı` diyordu, peki bu klişeden sonrası ne oldu? Nasıl oldu da bu spor Türkiye’de Üniversitelerde bu kadar popüler oldu?

Benim bildiğim 18 takım ve bu sene katılacak olanlar. Her geçen yıl açılan açılmak istenen yeni takımlar. Bulaşıcı bir hastalık gibi alanın yaymak istediği bir spor… Sakatlık riski, maç sonrası ağrıları, inişleri ve çıkışları, arkadaşlığı ve hısımları, kardeşliği ve hasoluğu bir araya getiren 50 kişilik takımlar. Sadece testosteron pompalarını açmak mıydı amaç yoksa kaba gücünü kanıtlamak mıydı? Sert erkek imajımıydı akıllarda olan yoksa 200 kilo squat görüntüsü müydü bizleri cezbeden? Ait olma hissimiydi aranan yoksa sığınılacak bir güç birliğimi?

Bu yazı cevaptan çok soru sormayı bu soruları herkesin aklının bir köşesine sokmayı amaçlamaktadır… Eğlencenize…

Üç temel aşamada yaşadım ben Footballu… İlk tanışmam belki de çoğu yaşıtım gibi HBB’nin NFL yayınları ile oldu. Kardeşimle pazarları eğlencemizdi koca adamların giyinip bir birine vurması, 13 yaşında bir erkek çocuğun saf deliliği ile izledim… Bir güç gösterisi idi… Sonra çok kişiye nasip olmamıştır… TAC de Amerikalı beden hocamız tanıştırdı bizi Football ile ne malzeme vardı ortalıkta nede bir birine giren iri adamlar… Biz vardık Orta 2 deki sınıf arkadaşlarım… Sahada toplandık pas atmayı öğrendik bir birimize sonra oyunun temel kurallarını anlatan bir demet kâğıt… Orda amacın topu ilerletmek olduğunu öğrendim… Bir liderlik yarışı idi Football…. Zaten bir birlik olan arkadaşlar arasında…

Üniversite 4 üncü sınıfta tekrar başladım Footballa bu sefer okuldan bir arkadaşım götürdü beni Gazinin meşhur çukuruna… Orası bambaşka bir dünya idi… Çoğu daha önce ciddi sporlar yapmamış ekip… Bu sefer iri abiler vardı ama daha çok göbekli… Tackle gerçekti malzeme olmasa da… Orda ki dünya bir hiyerarşi düzeniydi… Kimse kaptırmak istemiyordu otoritesini bir sahiplenme duygusu vardı, bir ne pahasına olursa olsun kazanma hissi… Spordan çok kavga gibiydi… Orta boy çocukların sokak dövüşü… Kim olacaktı sineklerin tanrısı… Çok geçmedi bu düzenin çökmesi bir birlik duygusu olmadan takım içinde… Ama her çöken düzen gibi yenisi aldı yerini… Bu sefer kendini takıma ait hissedenler kaldı. Bir muasır medeniyetler seviyesine ulaşma cabasıydı bu…

O sırada şartlar beni ayırdı takımımdan… Ama yeni bir çocuk geliyordu dünyaya… Çünkü Football salgını başlamıştı artık… Bu epidemik olgunun ilk vakalarından olmak bana bir şans verdi… Yeni bedenler katacaktım bu spora yeni bir yavru… Selçuk Kartallar doğdu çevredeki isteklilerin büyük çabaları ile… Orda anladım aidiet takıma değil spora bağlılıktı…

Peki neydi bu spora bağlıyan insanı? Nasıl bir yer almıştı dönüp baktığımda 17 sene öncesine 2 ile 4 ayak arasında dolanan bu spor?

Spor muydu önemli olan yoksa temsil ettikleri mi? Amaç başarılı olmak mıydı yoksa başarı bir araç mıydı onu oluşturan öğeleri bir araya getirmek için?

İlerlemek mi peki hedefimiz yoksa statüyü koruyup kendimizi eğlendirmek mi?

Var mı başka sorusu olan Neresi bu Football un Yeri!!!?