NFC’nin iki yenilmemiş takımı üçüncü hafta mücadelesi için Chicago’nun Soldier Field’inde buluştu. Maçı konuk takım Green Bay 20-17 kaybetti. “Chicago kazandı” değil de “Green Bay kaybetti” yazmamın ise tek bir sebebi var; cezalar.

Cezalaaar, cezalar… 18 kere başa gelip de 152 yard’a mal olan cezalar. Savunmanın iki tane interception’ını yiyen cezalar. Hücum’un bir touchdown’ını iptal eden cezalar. Bir de her maçta olmayan olaylar gelişti; bir punt return touchdown’ı ve bloklanmış bir kick. İlk yarı sideline’a yakın bir Chicago fumble’ının oraya buraya çarpıp dışarı çıkması, ancak maçı bitirebilecek bir drive’de sideline’ın bir adım dibindeki Green Bay fumble’ının inatla içeriye düşmesi gibi olaylar da gelişti. Hücumda iyi oynayan Packers, savunmada iyi oynayan Packers, maç genelinde iyi oynayan Packers iken; diğer bütün olaylar sanki bir amaç uğruna bir araya gelip maçın sonucunu değiştirdi. Evvelki senelerdeki bazı yazılarımda Green Bay’in nasıl kötü oynayıp kazandığını yazdığım olmuştu, hatta çekirge gibi nereye kadar sıçrayacağını sorgulamıştım. Bu maçta ise bariz üstün oynayıp kaybetti. Yine de Super Bowl’a gitme hedefi olan bir takım iyi de oynasa kötü de oynasa kazanacak, hem de division’daki en büyük rakibine karşı.

Gelelim hepinizin bana sormak için can attığı, ama benim sizden önce davranıp aşağıda cevaplandırdığım sorulara:

Soru: Packers kaybedince hemen kulp bulmuşsun bakıyorum. Ceza meza kardeşim, kim kazandı ona bak.

Cevap:
 Maçı seyrettin mi? (Soruyu da ben sormuş oldum)

Soru:
 Hayır…

Cevap:
 Git bir seyret, hala kulp, çekmece gibi teorilerin varsa konuşuruz. Sıradaki…

Soru: Ryan Grant’in yokluğu Chicago karşısında da hissedildi mi?

Cevap:
 Aslında Green Bay’in üç tane uzun koşusunu saymazsak koşu ortalaması 1.4 oldu maçta. Yine de Ryan Grant olsa da ne değiştirebileceği muamma. Brian Urlacher  ve ekibi, Tommie Harris olmasa da koşuya karşı ligin en başarılı savunmalarından biri. Sonuçta Green Bay yine ne yaptıysa pas oyunuyla yaptı. Fullback John Kuhn yine iyiydi de, Brandon Jackson 7 koşuda 12 yard aldı. Onun da 11’i tek koşudan.

Soru: Devin Hester’ın punt return touchdown’ı çok güzeldi. Neden bu kadar zamandır başkası return yapıyordu Chicago’da?

Cevap: 
Aynı kanıdayım. Hatta iki senedir bütün return’lerde bu adamın kullanılmasının çok daha iyi olacağını düşünüyordum. Koç Lovie Smith de sonunda doğruyu buldu. Yani adamı düzgün bir receiver haline getirmek istiyor olabilirsin, ama maçta 30-40 yard pas tutacak adam (bu maçta 16 yard aldı) return’de daha etkili silah olabiliyorsa, bence yapbozun parçalarını doğru yere koyup koymadığını bir daha kontrol etmen gerekebilir.

Soru: Packers Tight End’i Jermichael Finley 115 yard pas tuttu, hayırdır?

Cevap: 
Hayır hayır. Bu adamın ligin iyi Tight End’lerinden biri olacağını herkes biliyordu. Genelde Tight End’lerin parladığı takımlar receiver eksikliği olan veya QB sorunu yaşayan takımlardır. Bunlara örnek olarak Tony Gonzales, Antonio Gates gibi oyuncular verilebilir. Ama ligin en iyi receiver ekiplerine ve belki en iyi QB’sine sahip bir takımda sazı eline alabiliyorsan, demek ki birşeyler var. Finley’nin çoğu zaman receiver gibi dizildiğini de hatırlatayım. Receiver gibi route koşuyor çocuk, daha ne yapsın?

Soru: Geçen hafta vasat dediğin Buffalo Bills QB’si Trent Edwards takımdan kovulmuş.

Cevap:
 Kim?

Soru: Türkiye’de Üniversiteler Ligi’nin Kasım’da başlaması uygun olmuş mu?

Cevap: 
İyice sıkıldın galiba NFL’den… Kasım’da başlayan ligde çaylak oyuncuların oynaması çok zor olur tabi. Bir de yeni kurulan takımların Kasım’daki performansı epey merak uyandırır herhalde. Bunun dışında teknik kurul böyle dediyse bir bildiği vardır elbet. Yine de içinde çakma insider Evre Baltalı olunca fazla da güvenilemiyor bu kurula.

Soru: Bursaspor bu sene de şampiyon olur mu?

Cevap:
 Yok artık! Yazının sonu geliyor herhalde…

Artık soru almayalım, süremiz bitiyor. Yine de Packers taraftarlarının gönlünü ferahlatalım: Kaybettiğiniz maç böyle olsun. Cezalara dikkat ettikten sonra takımın önü açık.

Geçen hafta web sitesi tavsiye ettim, bu hafta da kitap tavsiyesinde bulunayım:

The Draft – Pete Williams:
 Draft yazımı beğenenlerin özellikle okumaktan zevk alacağını düşündüğüm bir kitap. NFL Draft’inin ve öncesindeki uzun yolun anlatımını, birkaç oyuncunun hikayesiyle beraber anlatıyor. Ben de yazılarımdaki bazı bilgileri buradan almıştım.

Signing Day – Corey Clark & Ira Schoffel: 
Bu da Draft’in üniversite versiyonunu anlatan bir kitap. Tabi orada potansiyel oyuncuları kız tavlar gibi tavlamak zorundasınız. Üstteki kadar iyi olmasa da zevkle okumuştum.

Next Man Up – John Feinstein: 
Belki okuduğum en iyi NFL kitabı. Baltimore Ravens ile bir sene geçirip, koç toplantılarından idari toplantılara, soyunma odasından idman sahasına takımın her anına özel izinle dahil olan yazar, bizi bir NFL takımının orta yerine koyuyor. Şiddetle tavsiye ederim.

Ederim de benim kitaplarımı kimseye vermem. Verdiğim şey kayboluyor kardeşim. Hayır zamanında Amerika’dan kitap-ekipman getirmek zor işti, herşeyi paylaşıyorduk. Şimdi maşallah herkes afedersiniz tuvalete bile Under Armour ile gidiyor. Bu arada madem Amerikan firmasının, neden “Armor” değil de “Armour”?

Sizi bu gereksiz soru ile başbaşa bırakıyorum. Haftaya yeşil-sarıların rakibi Detroit. Her ne kadar daha maç kazanamamış olsalar da, önceki senelerden daha iyi oynuyorlar. Pazar günü ne olacak, hep beraber göreceğiz. O zamana kadar cezalısınız, oturun; ama futbol sevginiz azalmasın.