Yazıma istifa kararımı açıklayarak başlamanın bir yazım tekniği olarak ne kadar doğr u olduğunemin olamasam da vedamı baştan edip ve geri kalan konularla ilgilenmeyenleri de yok yere tüm bu yazıyı okumak zorunda bırakmak istemedim. 10 yıl ve birkaç yüz maçın ardından hem iş yoğunluğum, hem MHK başkanı hem de kurulun varlığına artık hiçbir inancım kalmadığından Merkez Hakem kurulu, Dernek üyeliğimden istifamı ayrıca hakemliği de noktaladığımı seven, sevmeyen tüm camiaya duyururum.

Merak edeni var mıdır, çok zannetmiyorum ama es kaza bir iki kişi çıkarsa nedenlerimi yazının geri kalanında bulabilirsiniz. Ancak devam etmeyecek herkese bol şans ve kazasız, belasız günler dilerim. Hepiniz sağlıcakla kalın.

Bu girizgâha rağmen halen daha yazıyı okumakta kararlıysanız, şu saatten sonra yazının bu oyunu seven insanlar açısından oldukça iç karartıcı olacağı konusunda son defa uyarmalıyım. Ha yok sen ben anlamam uyarıdan diyorsan;

Öncelikle MHK’nın nasıl seçildiği ve kurulun ne şekilde çalıştığı konusunu açıklamamızda fayda var. MHK olarak adlandırılan kurum; Federasyon Başkanı tarafından seçilen MHK Başkanı’nın birlikte çalışmayı seçtiği insanlardan oluşur. Kurul maç atamalarını ve hakemlerin eğitilmesi, yeri geldiğinde maçlarda yaşanan ihtilaflarla ilgili görüş belirtmek amacıyla çalışır. Tabi bu kâğıt üzerindeki temennilerin ardından birde kurulun fiiliyatta nasıl işlediği konusu var. Bugün için Merkez Hakem Kurulu Başkanı Fatih Cem Gökova’nın başkanlığında, ilk günden beri kişisel nedenlerden ötürü zaten kurul işlerine çok dahil olmayan Onur Koyuncu ve Ahmet İzer, Veysel Koral Çaycı ve şahsımdan ibarettir. Ancak kurulun çalışması gibi bir durum çok da söz konusu olmayıp tüm karar mekanizmaları doğrudan doğruya Fatih Gökova’ya bağlıdır. Kendisi sizi konuşmaya layık görürse telefonla ulaşmanız mümkündür. Yok eğer layık görmüyorsa, benim gibi MHK üyesi dahi olsanız aramalarınız cevaplanmadığı gibi aramalara geri de dönülmez çünkü hayat basittir. Ülkem pratiği yönetici pozisyonda olan insanlar sınırsız insiyatife ve küçük dağları yaratmış bir varlığın egosundan azına sahip olamazlar. Es kaza sen MHK üyesi olarak ya da bir aday hakem olarak kurul üyelerine “saygısızlık” olarak kabul görecek bir ifadede bulundun mu yeterli gücün yoksa derhal varsa zamana yayılarak yok edilirsin.

Söz gelimi; eğitimini almış sınavlarını vermiş bir aday hakemin “Ne zaman maç alacağım?” diye sorması bu çarkın kendisi için işlemesini başlatabilir. Bu taze hakem arkadaşın kim olduğu, hâlihazırdaki mevcut kadroların bilgi ve iradesinin yanında ne kadar önemsiz olduğu söylemlerinin ardından belki kendisine bir maç verildikten sonra “yetersiz” görülerek ıskartaya ayırılır. Ya da daha eski bir hakemsen, yağmur çamur demeden, cumartesi bir ilde pazar bir başka ilde maça çıkıyorsan ve finaller geldiğinde görev bekleyip alamadığında “neden” dersen yine aforoz edilebilirsin. Gıyabında yapılan konuşmalarda “bacak bacak üstüne atmış, ağzını yaya yaya konuşuyordu” ya kadar da ardından dedikodun yapılır. Hani olur ha es kaza yıllar yılı tüm bu manevralarsan sıyırılır, sözüne, bilgisine itimat edilir bir hale gelebilmişsen, hakem yokluğunda rica minnet çevrenden insanları getirip hakem yapmışsan denklem biraz daha karmaşıklaşır lakin çark yine benzer şekilde döner.

Önce sistem içinde izole edilirsin; sana yakın gözüken, seni arkadaş atfeden kişilerin açıkları kollanır. İlk fırsatta bu kişiler terbiyesiz, saygısız, şımarık, yeteneksiz denilerek uzaklaştırılır. Bu olamıyorsa bu insanların tekrar tekrar göndermiş oldukları sağlık raporu, vesikalık, ikametgâh gibi evraklar her sene düzenli olarak kaybolur (hatta bazen bir sene içinde birden fazla defa kaybolur) ve kişisel nedenlerle önü kesilemeyen bu insanlar, bürokrasiyle yok edilirler. Neticesinde vesikalığı yok, adli sicili yok, sağlık raporu gelmemiş gibi nedenlerle sana yakın olduğuna inanan insanlar tasfiye edilir. Etki gücün azaldıkça da daha agresif şekilde üzerine gelinir, hatta maçlar sırasında oyuncular üzerinden sana küfür ederler.

Ya da söz gelimi Konya’da finaller olduğunda iyi ve kötü hakemler tasnif edilerek, konaklama masrafları federasyonca karşılanan bir kısım hakem otelin havuzunda çimerken, ertesi günde maçı olan diğer bir kısım hakem için hiçliğin ortasında bulunan otelin masraflarına karşılık görevli hakemlerden yardım toplanır.

Öte yandan biat etme kapasitene bağlı olarak ne kadar kötü olursan ol, ne kadar yeteneksiz olursan ol ya da alenen taraflı işler yapmış ol konuların üzeri ustalıkla örtülür. Yine tamamen söz gelimi Fatih Cem Gökova’nın kutsal iradesine meydan okumadığın müddetçe, tribüne küfretsen, adam dövüp bayıltsan, hayatında ilk defa Amerikan futbolu izleyen bir çocuğun kafasını yarıp hastanelik etsen ve “eyvah iş adli vaka oluyor” deyip, meşru müdafaa savunması yapabilmek için kendini darp etsen/ettirsen dahi kollanır gözetilirsin.

Tabi suyun başını tutan zümre için bir yandan da hayat güllük gülistanlıktır, turistik gezilerin, akraba/sevgili ziyaretlerin nedense atandığın şehirlerle tesadüf etmektedir. Hayatın tamamen çılgın bir tesadüfü olarak ülkenin öbür ucuna çalışmak için gitmiş, ikametini o şehre taşımış ve federasyon kayıtlarına o ilin hakemi olarak yansımışken, rahatsızlanabilir ve heyet raporu alıp kendi şehrinde dinlenirken bir yandan o şehirdeki maçlara birer ikişer atanıp, yol masrafı, harcırah derken hiç kimsenin para kazanamadığı bu oyundan banka hesabına tombul tombul rakamları aktarabilirsin.

Öte yandan; “Hakemlerin haklarını korumak, ücretlerde iyileştirme yapmak için” kurulan dernek Veysel Koral Çaycı’nın tüm çabalarına rağmen amaçlarını gerçekleştirememiş, hakemlerin haklarına ilişkin bir ilerleme kaydedememiştir. Genel kurulda elde edilen bir koltukluk delegasyonla ve yönetim kurulundan geçen ancak uygulanmayan, uygulatılamayan ücret artışı sorunu çözülememiştir. Maç başına hakemlerin aldığı ücret artık bu sezonun da tamamlanmasının ardından beş yıldır sabit kalmıştır.

Hakem arkadaşların üzerinde gördüğünüz, yeni formalar, hakem montları, sweatshirt’ler gibi fiziki ihtiyaçlar haricinde derneğin elle tutulur bir hayrı olmamıştır. Yine de bu noktada derneği başarısız bulsam dahi, emekleri için Veysel Koral Çaycı’ya teşekkür ederim. Yeri geldiğinde kendi cebinden harcayarak samimiyetle bir şeyleri değiştirmek için emek harcamıştır.

İşin bu hikâye bölümü bir yana, örülen düzende sahaya çıkan hakemler “Amerikan Futbolu, Hakemlik, Sporculuk” nosyonundan uzak, sahada varlıklarını sadece cezalandırarak anlamlandırabilir hale gelmişlerdir. İyi niyetinden şüphe etmediğim çok hakem dahi, kendisine doğrusu bu diye öğretilenden ötürü hiçbir kuralın özünü, amacını anlamadan gümrük memuru gibi “ama böyle yazıyor” diye görünüşte doğru, uygulamada tamamen anlamsız cezalar çıkarmaktadır. Hakem eğitimlerinde, hakemler arasında ki konuşmalarda sıklıkla “maçın başında atın iki bayrak, basın bench’i konuşamasınlar” “la bir bayrak attım nassı apıştı adam” vb. konuşmaların altında yine bu anlayışın rolü vardır.

Maç sırasında otorite kurmanın cezalandırmaktan başka şekilde de mümkün olduğu, tamamı “doğru” dahi olsa 75-80-100-150 bayrak atılan, yüzlerce yard ceza çıkan, üçer, dörder oyuncunun atıldığı, üç-dört saat süren maçların hakemler açısından başarısızlık anlamına geldiği bir türlü kavranamamıştır. Vermiş olduğum eğitimlerde de söylediğim gibi, maç sonunda hatırlanmayan hakem başarılıdır. Hakemler oyun oynanabilsin diye, oyun için vardır. Yoksa oyun, hakem bayrak atsın, düdük çalsın diye değil.

Bu aşamada hakem performanslarını tartışırken atlanmaması gereken bir diğer konu ise, takımların sorumluluğunda bulunan fiziki eksikliklerin chain set – hak gösterici, saha çizgileri gibi en temel ve basit fiziki ihtiyaçların bile birkaç istisnai olarak nizami şekilde sağlanmadığıdır. Evet, hakemlik açısından eksik ve hata çok fazladır ancak hakemlik yapabilmek için ideal şartların olmadığı da muhakkaktır.

Peki davul birinde, tokmak öbüründe kim denetliyor bu kurulu kime hesap veriyorlar dersen; MHK başkanının yukarıya verdiği tek izahat(o da verirse) “maça hakem atanıp, atanmadığı”ndan ibaret olduğundan, yeterli sayıda insanı sahaya dikmek karşılanması gereken yegane başarı kriteridir. Varsın bu insanlar sahadaki mesaisini doldurmaya gelen memurlar oluversin, hem hakem bizim neyimize gerek?

Bu anlayış 24.05.2015 günü Kulüpler 1.Ligi’ne yükselmek için oynanan İstek SK (Yeditepe) – Yılkılar SK (Mersin) arasında oynan maçta tamamen çuvallamış, maçın Başhakemi Erkan Beşiroğlu’nun kabul edilemez ve art niyetli yönetimiyle 10 sezonluk hakemlik deneyimime son verme kararı almama neden olmuştur. Erkan Beşiroğlu’nun yönettiği maçların ardından bugüne kadar “Abi bize karşı art niyetli” dediğinde, “Yok canım saçmalamayın olmaz öyle şey dediğim” ne kadar takım, ne kadar oyuncu varsa hepsinden teker teker özür dilerim.

Maç içinde yaşanan birkaç hadiseden örnek verecek olursak;

– Maç öncesinde lisansları unutulan iki İstek SK oyuncusu için, federasyondan “Bizim açımızdan sorun yok, oynayabilirler, karar başhakemin” denmesine ve senelerdir teamülün bu durumda konu tutanak altına oyuncular oynatılması olduğu halde, takım koçu ve kaptanı başhakem tarafından takım bench’inin önüne çekilerek “Federasyon insiyatifi bana bıraktı, bende oynatmıyorum” denilmiştir.

– Maç içerisinde yaşanan kısa süreli arbede sırasında kavgaya karışan biri Yeditepe, diğeri Mersin oyuncusu iki oyuncudan sadece Yeditepe’li oyuncuya diskalifiye kararı verilmiş, ancak sonrasında karara itiraz eden (Bırakın küfrü, ses yükselteme dahi yok) ikinci bir Yeditepe oyuncusu daha atılmasının ardından, eşitlemek amacıyla bu defa Mersin oyuncusu da oyundan atılmıştır.

– Yeditepe takımının net field goal’uü verilmemiş.

– Yeditepe takımının touchdown’nu, benim izliyor olduğum oyucunun yaptığı iddia edilen bir holding kararıyla iptal edilmiş.

– Maç boyunca Yeditepe tarafından yapılan bütün Big Play’ler, aktif alan dışında gelen bayraklar, sihirli bir şekilde sadece başhakem tarafından yakalanabilen faul’lerle durdurulmuştur.

Ee sen neredeydin be adam diyorsanız; ben sahadaydım lakin kararı veren ağız başhakemdir.  Maç içerisinde tekrar tekrar “kötü gidiyoruz, böyle olmaz” uyarılarım “bir şey yok” diye geri çevrilmiştir. Yaşanan bu olayların ardından tribünden küfürler başlamış ve her karar protesto edilmeye başlanmıştır. Tribünün sesiyle karar verilmez doğrudur ama tribünde aptal değildir.

Nitekim maçın bitimine bir dakikadan az kala hücuma göre sahanın sağ tarafında yapılan bir Deffensive Passing Interference faulüne 50-60 yard mesafeden gelen yedi bayrak sonrasında bende daha fazla kendimi tutamayıp, “Maçın bitimine 40 saniye kala, böyle yedi bayrak uça uça gelirse aha da tribün böyle ….. geçer” dememin arından maçtan atıldım. Öğrendiğime göre ben sahadan çıkarken “teşekkür ederiz” diyen bir Yeditepe oyuncusu da ardımdan atılmış. Sonuç olarak maç bittiğinde muhteşem hakem performansından ve oyuncuların son derece kötü niyetli olmasından ötürü altı Yeditepe oyuncusu, bir Mersin oyuncusu ve bir de umpire diskalifiye edilmiştir.

Bu noktada Mersin takımı için bir parantez açmak durumundayım, sahadaki hiçbir oyuncu kötü yönetimi suiistimal etmek için bir şey yapmamış, kendi oyunlarını oynamış hatta daha da ötesinde Yeditepe kendi performansının altında oynarken, Mersin takımı sene içinde oynadığı belki de en iyi oyunu oynamıştır. Maçın başhakeminin yaptıkları, kazanmak için tüm enerjisini sahaya koyan Mersin takımının galibiyetine gölge düşürmemelidir. Yaşananlar Mersin takımını galip getirmeyi amaçlamaktan ziyade, senelerdir oyuncular iddia edip, benim reddettiğim art niyetli tutumunun eseridir. Mersin teknik kadrosu ve oyuncuları maçın başında yaşanan lisans hadisesinden, maç içinde ki kabul edilemez cezalar dahil tek bir pozisyonda durumu suiistimal edecek en ufak hareket yapmamış, bir çok bayrağa orada faul yoktu diyerek, oyuncuların oynatılmasında kendileri açısından hiçbir mani olmadığını belirterek oyunun ve sporun ruhunu uygun davranmışlardır. Galibiyetlerinden ötürü her birini ayrı ayrı tebrik ederim.

Maçın ardından MHK Üyesi olarak maçın başhakemi Erkan Beşiroğlu’yla ilgili kurula yaptığım şikayet ise Perşembe günü itibariyle cevaplanmamış, Kurul Başkanı Fatih Cem telefonlarıma çıkmamıştır ya da herhangi bir şekilde geri dönmemiş, iletişimi tamamen kesmiştir. Ne var ki şikayetimin akıbeti Çarşamba günü Erkan Beşiroğlu’nun final maçında umpire pozisyonuna atanmasıyla ortaya çıkmıştır.

Eh durum böyle olunca da düdüğü asıp gitmekten başkası düşmüyor benimde payıma, hadi sağlıcakla kalın…