12. Adamın başkentinden uzaktaki üç maçımızı, dördüncü çeyrek hüsranlarıyla kaybettik. Super Bowl’dan beri dördüncü çeyrek başladı mı takımın üstüne tüneyen bir kara bulut kümesi var. Şaka şaka! Ne kara bulutu arkadaşım, olay teknik ekibin zafiyeti ve oyunculardaki mental hamlık / çöküntü. Bunun açılımını ilerleyen paragraflarda yapacağım. Önce başlığın izahı gelmeli. YGS’ye hazırlanan okurlarımız bilir: Parçada anlamda, parçanın başlığını bulmaya yönelik soruların cevabı için öncelikle giriş cümlelere bakılır. YGS’ye yönelik kamu spotunu kısa kesiyorum…

James Wan yönetimindeki Insidious (Ruhlar Bölgesi) ilk filmiyle tutunca seriyi üçüncü filmle taçlandırdılar ve devam edecek gözükmekte. Korku filmlerinin olmazsa olmazı ses-görsel korku efektlerinde lider yönetmenlerden biri olan James Wan listenizde olması gereken bir isim. Astral seyahati konu edinen serinin ‘spinoff’u Pazar günü Cincinati şehrinde yaşandı. Opening drive’ı tiki taka paslarla touchdown’a götüren Andy Dalton ve saz arkadaşlarını dört punt, interception ve fumble ile akordu bozulmuş, ‘nane nane’ şarkısı ahengine getirmiştik. Şapkadan aslan (Detroit) , kaplan (Bengals), panter (Carolina) çıkarma sihirbazlık denemesinde ikinci adımı gerçekleştirmek üzereydi Seahawks. Ta ki ikinci hamle elinde patlayana kadar… 46.dakikanın başlamasıyla hücumda Wilson, Lockett, Graham, Rawsl’lı; savunmada Bennett, Wagner, Legion of Boom’lu Seattle takımı sahadaki varlığını San Marino savunma ve hücum hattına bırakıyordu adeta. “San Marino ne gezer la NFL’de?” diyen arkadaşlar için geçen haftaki yazıma bakmaları önemle rica olunur.

Son üç yılda sahada ve sayılarda en iyi savunma takımı biziz efendim ancak maçta savunma ruhu gitmişti. Hücumda topu tutamıyor yani süreye oynayamıyor, savunma da hiçbir şey yapamıyordu. 46 ila 60.dakikalar arasında hücumumuzun beceriksizliğini sineye çekip kanıksayabiliriz. Fakat bu 15 dakikalık dönemde yapılan savunma Seattle savunması değildi. Olsa olsa San Marino savunmasıydı.

Masa tensinden curling’e; voleyboldan badmintona her spor dalı, maç bitmeden tarihi dönüşlerin, galibin/mağlubun değişebileceğini göstermiştir, gösteriyor ve gösterecektir. Seattle severler olarak biz bunu bu sefer acı bir tecrübeyle yaşadık. Sol CB Byron Maxwell hariç savunmanın iskeletini, hatta hepsini koruyan Seahawks savunmasının bu tabloda (24-7) 17 sayı ardı ardına yemezdi. Tersini hayal edeni statlara almayıp ıslak sopayla dövebilirlerdi. Lakin bu yaşandı, tarihe not düşüldü. Seahawks savunmasının böyle acizleşmesinde kelimeler kifayetsiz kalıyor. Maçın kahramanı Andy Dalton değil bence. Benim yorumum böyle. Maçta kahramandan çok anti kahramanlaşan teknik ekip ve oyuncularımız (San Marino’msu takımımız) var. Evet, Andy Dalton ve saz arkadaşları epik bir zafer kazandılar ama bu zaferi Dalton’dan ziyade teknik ekibin akıllı manevralarında aramak lazım.

Dört punt, interception ve fumble periyodunda secondary’miz rakip WR-TE’leri markajlamışlardı, dört maçta iki sack yiyen Bengals QB’si, Michael Bennett yüzünden kendini yerde buluyordu. %50-50 koşu oyununu paylaşan Hill-Bernard süper ikili RB’i ile koşmayı bırakın D-Line ve LB ‘push up’larıyla ancak adım atmaya fırsat bulabiliyordu. Blitz’lere pek başvurmadık. Secondary, pas spacing’inde üstüne düşeni fazlasıyla yaptığında Dalton çıkmaz sokaklara girmek zorundaydı. Bu sokaklarda tosladığı tel örgüler, duvarlar vardı. Sack’ler secondary merkezliydi, bir bakıma.

Hücumda Rawls, 200 koşu yardına gidecekmişçesine sivriliyordu. O-Line’ımız Russell Wilson korumasında, koşu parkurları oluşturmada “vay canına, yok artık” dedirtecek kadar sağlam, dik duruş sergiliyordu. Rakibi ve rakibin direncini yıkıyordu. Koşu TD’ına izin vermeyen Bengals’ın serisi biterken biz de sezonun ilk koşu TD’ına imza atıyorduk. Kırk beş dakikada 24-7 üstünlük kurmuştuk. Seattle Seahawks taraftarları ve şehri; sokaklara dökülmeye, eğlenmeye ve coşmaya hazırdı. Peki ne oldu da şahken şahbaza döndü bu takım?

Bu sene kadro kalitesini yükselten takımımız performans ve derece olarak simetrik bir düşüş yaşamakta. Bunun birinci, ikinci ve üçüncü müsebbibi teknik ekiptir. Takımımızın artılarını geliştiremediler, eksilerini yamayamadılar. İnanıyorum ki bu seneki Seattle Seahawks, kulüp tarihinin en iyisi, kadro kalitesi ve potansiyeli olarak. Lancer Evo’nun, Impreza STI’ın direksiyonuna yaşlı bir insanı getirircesine güçten, limitlerden uzak bir Seattle Seahawks. Artı ve eksilerle ilgili kısa bir irdeleme: Yılların yıldız tight end’i Gimmy Graham’i şu sıralar bir takım oyuncusu. ‘Takım oyuncusu’ olumlu anlam içeren bir kelime grubudur fakat Graham hücum düzeninde sıradanlaştırıldığı için yıldızdan ziyade takım oyuncusu artık.

Amerikan futbolu kasa ve güce hitap eden sporların önde gelenlerinden biri olsa da mental kavramının varlığından yadsınamaz. Altmış dakikaların geneline baktığımızda taktiksel tutarsızlıklar, skor- dakika ihtiyacına cevap veremeyen teknik ekip kaynaklı zayıf eşikteki refleksler ve oyuncuların mental hamlığı -belki de Super Bowl’u kaybetmekten ötürü yaşanan mental çöküntü- 2-3 derecesine bizi indirirken, playoff’u zorlaştırıyor.

Ardı ardına 24 sayı bulduğumuz dakikalardaki oyunumuza bakınca NFC şampiyonluğunda ‘three in a row’ neden olmasın derken, 46.dakikadan sonraki oyuna bakınca San Francisco ile bu sefer NFC şampiyonluğu için değil ancak ve sadece NFC West üçüncülüğü için kapışırız diyorum.

Akıllıca oynayan rakip yumuşak karnımız, yamayamadığımız, umursamadığımız TE savunması ve CB Cary Williams madeninin üzerinden oynayarak mental olarak bizi bitirdiler. Sırasıyla punt savunmamız, koşu savunmamız, TE ve Sanu savunmamız yandı, bitti, kül oldu. Marcus Burley’den yoksun olmamız neticesinde Cary Williams’ın eline bakar olduk. Çaylaklığın olumsuz anlamdaki tanımını bize dördüncü çeyrekte yaptı. Dönüşü muhteşem olan Kam Chancellor bu maç rezalet oynadı. Redzone’daki birbirinin kopyası iki touchdown’u onun da hatası sonucu gelmesi, maç içinde bal yapmayan arı gibi iş yapması yenilgimize neden olan zayıf gardlarımızdan biriydi. Takımımız aşırı gece ve gündüzü sonuna kadar yaşıyor şuanda. Bengals maçındaki gibi gündüze dönersek bir kesimin diline şu sıralar pelesenk olmaya aday New England – Green Bay finali yalan olur. Gündüzü yaşarsak bizi yenebilecek takım zor ama şuanda geceyi yaşıyoruz ve .500’ün altında bir derece ile sezonu kapatabiliriz de.

İlk yarıları önde kapadığımız on yedi maçı galip bitirmiştik, bu seri, tarih oldu. Green Bay ile başlayan, Chicago, Detroit ile devam eden ve Cincinati ile şimdilik son bulan NFC-AFC North maceramız beklendiğimiz, istediğimiz gibi olmadı. Nasıl bir fikstürse sekiz North takımını arka arkaya rakibimiz yapacaklarmış neredeyse. Amerikan futbolunda hayat ve fikstür AFC South’taki Indiana’nın fikstürü ve grubu kadar kolay ve iç açıcı olmuyor. Atlanta Falcons’un iki field goal denemesi direkten dönerken Bengals’inki direğe çarpıp sayı oluyor. Bunları mazeret olarak öne sürmedim, bu haftaki ilginçliklere dem vuruyorum. İçinde bulunduğumuz bir hafta on günlük sürecin spor arenasındaki en ilginç olayı ise milli futbol takımımızın Ukrayna’nın kaybetmesi, Kazakistan’ın tarihinde ilk kez kazanmasının dopingiyle İzlanda’yı zor bir durumda yenmesi ve imkansıza yakın ihtimal olan en iyi üçüncülüğün gelmesiydi. İşte her sporda böyle dönüşler oluyor, Amerikan futbolunda üzüldük, futbolda sevindik…