İnsan doğası gereği öğrenme, bilme, yenileri keşfetme isteği duyar. Neredeyse tüm yaşamı yeni bir şeyler keşfetme arzusu ile geçer. Doğum sonrasını ele aldığımız zaman, yeni doğanın her gün farklı uyaranlara maruz kaldığını, her yeni uyarıcıyla nasıl baş etmesi gerektiğini öğrendiği bir süreçten bahsederiz. Eğitim ele alındığı zaman, “bilinmeyen”in ne kadar öğretilirse, öğrencinin merakının o kadar cezbedildiğinden, hali hazırdaki öğretim süreçlerinin buna katkı sağlamadığı için öğrencinin dikkatinin çekilemediğinden dem vururuz. Bilmediğimiz şeyler için plan yapmak heyecanlandırır bizleri. Yeni bir ülke görmek ya da ufak bir seyahate çıkıp farklı yerler keşfetmek gibi. Kaynağı bilinmeyen ve sonucunun ne olacağını da kestiremediğimiz ikili ilişkiye “aşk” deriz mesela, bu da bilinmez, öngörülemezdir.

Geçtiğimiz hafta Minnesota Vikings ve Seattle Seahawks karşılaşmasını yazarken, havanın çok soğuk olacağından ve bunun da maçı etkileyeceğinden emindim ancak NFL tarihinin en soğuk üçüncü karşılaşmasını izleyeceğimden henüz haberdar değildim. Oyuncuların bastıkları yerden dahi duman gibi soğuk çıkmasından, stadyumdaki seyircilerin içeceklerinin donmasından, Seahawks takımının bilhassa ilk çeyrekte yapacağı punt denemelerinde low snap’lerden ötürü topun gitmeyeceğini, dolayısıyla sonrasında punt oyununun koşu oyununa çevrileceğini de bilmiyordum. Herhangi bir pas oyununda hava sıcaklığının fazla düşük olmasının topu yerçekimine daha çok maruz bırakacağı da aklıma gelmemişti üstelik.

Örneğin Minnesota Vikings kicker’ı Blair Walsh’ın 40’lı yardlardan alan gollerini sıralamasını da beklemiyordum maç içinde, topun daha çabuk yere düşeceği için o kadar mesafeden kaleyi bulamaması daha mantıklı geliyordu, “işte şimdi kaçıracak” dediğim her pozisyonda Walsh, topu direğin arasından geçirmeyi başarırken, “Artık maçı kazandılar, en azından Vikings’in kazanacağını bildim.” derken 27 yardlık alan golünün kale ile hiç alakalı olmayan bir yerden dışarı gideceğini de kestirememiştim.

Sanırım futbolu bunun için seviyoruz, izliyoruz. Herhangi bir pas oyununda ayağı kayan bir savunma oyuncusunun maçın kaybedilmesine neden olabileceği için, koşu oyunlarında RB topu eline alırken yarım saniyelik bir hata yapılsa topun kaybedilme ihtimali için ve şu andaki PAT (point after touchdown, extra sayı) mesafesinden de daha kısa bir mesafeden bir alan golünün kaçırılması olasılığı için TV başında bekliyoruz. Eğer futbol, tahmin edilebilir bir spor olsaydı, Vikings alan golünü atmadan evvel kanalı değiştirip vahşi doğa belgeseli izlerken bulabilirdim kendimi ancak demek ki 27 yardlık alan golünün sezona mal olabileceği ihtimali her daim aklımda olan bir kırıntıymış.

Her neyse, sevgili NFLTR okurları, bunca girizgahın ardından, bu hafta konumuz olan Seattle Seahawks-Carolina Panthers karşılaşmasını değerlendireceğim yazıma hoş geldiniz.

Eksiğiyle Fazlasıyla: Seattle Seahawks

Geçtiğimiz hafta yukarıda bahsettiğim üzere Blair Walsh’ın kısa mesafeden kaçırdığı alan golü sayesinde Seahawks, adını bir üst tura yazdırmayı başardı. Karşılaşmanın skor açısından çok kısır, hücumlar açısından vasatın fazlasıyla altında, ortam sıcaklığı açısından da diplerde gezindiğini tekrar hatırlatmak isterim. Karşılaşmanın başında Seattle neredeyse hücum edemedi, savunma TD’a izin vermemesine rağmen üçer üçer gelen sayılar rakip takımın hanesine yazıldı. Oynaması beklenen ve haftayı da takımla beraber antrenmanlarla geçiren Marshawn Lynch, maça çıkmadı, diğer taraftan da geçtiğimiz sezon sonu takıma katılan yıldız TE Jimmy Graham de sakatlığı nedeniyle kadroda bulunmuyordu. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğu zaman Seahawks, kendisi için neredeyse “imkansız” olan bir karşılaşmayı kazanmayı başardı. Maçın dönüm noktası belki de üçüncü çeyrekteki bir oyun esnasında Russell Wilson’ın topu elinden kaçırıp, sonra tekrar kontrol edip, kendi üstüne gelen ve cover’ları bırakan Vikings secondary’sine ceza kesercesine attığı pas ve bu pasın hemen ardından gelen TD oldu. Seahawks hücum çizgisi yine Wilson’ı yeterince korumayı başaramamasına rağmen maç genelinde, sezon içindeki durumları değerlendirildiği zaman da “fena” bir iş çıkarmadıklarını söylemek gerek.

Aslında buz gibi hava ve hücum edemeyen iki takım haricinde Seahawks’ı benzetecek başka bir şey bulamıyorum. Birazdan yazacaklarımın “çamur atma” olarak algılanmasını istemem ancak Seahawks’ın ziyadesiyle şanslı bir takım olduğunu da düşünmekteyim. Super Bowl 48’de Denver Broncos henüz maçın ilk snap’inde Peyton Manning ile center oyuncu arasındaki anlaşmazlıktan ötürü safety ile hiç hücum edemeden 2-0 geri düşmüş, ikinci yarının da ilk hücumunda Percy Harvin (adı kalbimizde yaşar)’in return TD’ı ile üçüncü çeyrekte neredeyse maçı kaybetmişti. Geçtiğimiz sezon konferans finalinde Russell Wilson’ın dört interception’lı maçı, onside kick ile Packers karşısında kazanılmıştı. Bu sene de bir üst tura geçmelerine “neredeyse” Blair Walsh vesile oldu denebilir. Bunlar dediğim gibi futbolu güzel kılan ve içinde olması gereken şeyler de, hep Seahawks hep Seahawks, göze batıyor.

Eksiğiyle Fazlasıyla: Carolina Panthers

Carolina Panthers, perfect season’a giderken Atlanta Falcons’a takılıp sezonu 15-1 derecesiyle kapatırken Cam Newton hep yazıldığı ve bahsedildiği üzere çok iyi bir sezon geçirdi. Newton, gerek pas oyununda gerekse koşu oyununda elindeki malzemelerin tümünü sahaya koyarken, bunu yıldız kalibresine yakın dahi olmayan WR’lar ile yaptığını da eklemek lazım.

Carolina demişken ayrıca sezon içindeki savunma performansından da bahsetmemek olmaz. Carolina defansı rakipleri durdurma adına çok başarılı işler çıkarırken, savunma istatistiklerine bakıldığı zaman da ligi hep üst sıralarda bitirmeyi başaran bir takım oldu. NFC’de kaydettikeri dereceyle beraber konferans lideri olarak sezonu kapatan Panthers, bir önceki sezon deplasmanda karşılaşıp sezonlarına son veren Seattle Seahawks ile karşılaşma, bir nevi intikam alma fırsatına da kavuşmuş durumda. Bu iki takımın sezonun başındaki karşılaşmasında Panthers, deplasmanda Seahawks engelini geçmeyi başarmıştı.

Karşılaşma Nasıl Geçer?

QB’ler: Cam Newton ve Russell Wilson’ın yeni nesil oyun kurucular olduğunu kabul etmek gerek. Cam Newton’ın ligde QB’ler arasında en fazla koşu mesafesi alan oyuncu olduğu, Russell Wilson’ın da Tyrod Taylor’ın ardından bu istatistikte üçüncü olduğunu belirtmek gerek. Ayrıca pas oyuncuları açısından da iki oyuncu kariyerlerinin en önemli ve verimli sezonlarını geçirdiler. Russell Wilson her ne kadar parmağında bir yüzük bulundursa da takım itibariyle Seahawks’ın yaşadığı sorunlardan ve cep içinde korunamamaktan muzdarip, Cam Newton ise her halükarda mucize yaratabilecek kapasiteye sahip.

Savunma Takımları: İki takımın da QB’lerle beraber en önemli özellikleri savunmalarının sağlamlığı. Yadsınamayacak biçimde Panthers ve Seahawks birbirlerine savunma takımları açısından zorluk çıkarma kapasitesine sahipler. Geçtiğimiz sezon Seattle’da oynanan playoff maçında alan golünü iki defa bloklayan Seahawks, benzer işleri sezon içinde yapan Panthers’e karşı ayrıca özel takımlarda da sorun yaratacaktır.

Fight For Every Inch: Al Pacino’nun baş rolünü oynadığı ve bir futbol koçunu canlandırdığı kült “Any Given Sunday” adlı filmdeki muhteşem soyunma odası konuşması gibi, bu karşılaşmada da her iki takım, ancak takım halinde hareket edebildiği, yanındaki arkadaşı için savaşabildiği müddetçe ayakta kalmayı başarabilecek, ha bir de Cam Newton ayakta kalacaklar listesinde olursa ibre Panthers’a dönük olacaktır.

Yine de yazının başında değindiğim üzere yazının sonunda klasik bir tahmin yapacak olsam da “bilinmeyeni” izlediğimiz, keyifli hikayeler barındıran bir karşılaşma olmasını diliyorum zira wild-card karşılaşmaları uykusuz kalmaya her daim değse de gözlere, beyne ve zihne pek bir şey katamadı.

Tahmin: Carolina Panthers: 23 – Seattle Seahawks: 13