Bu hafta sonu Üniversiteler Süper Ligi’nde playoff çeyrek final maçları oynandı. Maç sonuçlarından daha çok ön plana çıkan ise Süleyman Demirel Üniversitesi ile Boğaziçi Üniversitesi arasında İstanbul Uçaksavar sahasında oynanan maç sonrası yaşanan olaylar oldu. Amerikan futbolu camiası bu olaylardan NFLTR’nin Facebook sayfasında yayınlanan iki video ile haberdar oldu. Bu videolardan sonra neler oldu sizlere 25 yıldır bu sporla ilgilenen biri olarak yorumlamak isterim…

Öncelikle NFLTR’nin Facebook postları ortalama 1500 kişiye ulaşmakta. Bu videolardan ilki NFLTR kurucusu Kaan Özaydın tarafından çekildi 48 saatte 4200 izlenmeye ulaştı, ikinci video ise olaylara daha yakın bir seyirci tarafından çekildi ve yine aynı 48 saat içinde 9200 izlenmeye ulaştı. Videoların ikisi de olayların başlangıcını içermiyor sadece tribünde yaşanan arbedeyi ve sonrasını gösteriyor. Bu kötü olayın içinden olumlu bir şey çıkartmak istersek olayların, iki-üç dakika içinde sonlanması ve sahada yer alan 80 tam teçhizatlı oyuncunun bir birine müdahil olamamasını söyleyebiliriz. Olumsuz taraflarını zaten izleyebilirsiniz.

Peki bu olaylar neden oldu? Bu bir ilk mi?

Amerikan futbolu doğası gereği haşin bir spordur. Amerikan futbolunu tanımlayan en önemli deyişlerden biri “Amerikan futbolu bir temas sporu değildir. Dans bir temas sporudur, Amerikan futbolu bir çarpışma sporudur.” der. Biz koçlar olarak antrenmanlarda oyuncularımıza kurallar dahilinde kendine ve rakibine zarar vermeden üretebileceği en yüksek gücü üretmeyi öğretiriz. Bunun sonucunda ise sporun doğası gereği saha içinde gerginlikler yaşanır. 25 yıllık tecrübem gerginliklerin çoğunun sahadaki sert darbelerden dolayı değil pis darbelerden ya da oyun bittikten sonra kasıtlı olarak yapılan itme omuzlama gibi gereksiz hareketlerden tabiri caizse “itlikten” kaynaklandığıdır ve bu kişilerin bu sporda sahada yeri yoktur. Çoğu takımda bu itleri barındırmaz. Birazdan iki takımın koçunun da açıklamalarını paylaşacağım. İkisi de maç içinde bir problem olmadığını maçın centilmence geçip bittiğini söylüyor.

Gelelim saha dışına… Üniversiteler Ligi’nin tepesindeki hiçbir takım buraya tesadüfen gelmemiştir. İşin içinde paranın ve imkanların yeri çok fazla yoktur. ABD gibi oyuncuları seçmenin bir yolu da denenmesine rağmen bulunamamıştır. Tüm üniversite takımları kendi okullarını kazanan öğrenci havuzundan oyuncularını seçer yetiştirir ve sahaya sürer. Bu oyuncuları yetiştiren koçların hiçbiri iki günlük değildir. Her takımın başında onlarca yıllık Amerikan futbolu tecrübesi olan bir kaç koçu ve abisi yer alır. Bu kişiler bir şekilde karşılıklı mücadele etmişlerdir. Günümüzde birbiri ile ilk defa karşılaşan takım yöneticisi bulmak zordur. Bu kişilerin arasındaki çatışma ve uyumsuzluk önemli bir gerginlik kaynağı olabilir. Hele ki iletişim kurmayı ve kendine bakmayı bilmeyen, kendi takımının holiganı olan kişilikler ve egoları varsa sorunlar büyüyebilir.

Saha dışının en önemli etkenlerinden biri de tribündür. Bu konuda daha öncede bir yazım var detaylı görüşlerimi oradan okuyabilirsiniz. Türkiye’de Amerikan futbolu seyircisi takım oyuncu ve koçlarının arkadaşı, ailesi ve bu sporla uğraşmış veya hali hazırda uğraşan oyunculardan oluşur. Yani dışarıdan gelen yok denecek kadar az, zaten bilet satışı da yok. Tribün bir takımın 12. oyuncusudur. Bağırır tezahürat yapar, rakip takımın üstünde psikolojik baskı kurarak oyun konsantrasyonunu bozmaya çalışır. Kendi takımına da moral vererek oyundan düşmesini engeller. Zaten bunu bilmek taraftarı ateşler. İşin ilginci sahadaki oyuncu zaten seyirciyi duymaz. Duyuyorsa konsantre olmamış demektir. Koç olduktan sonra gördüm ki koç da seyirciyi duymaz, konsantrasyon işte. Gel gör ki seyircinin de bir sorumluluğu vardır. Amatör ve profesyonel maçlar sahaya bağıran kişilerin oyuncuların akrabaları ile yan yana oturmasından kaynaklı utanç hikayeleri ile doludur. Peki bizim tribünümüz eski, yeni, rakip sporcular ve çevresi ile doluysa aradaki çizgi ne zaman başlar ne zaman kaybolur.

Kendi aramızda iki gündür kafa patlatıyoruz. Bu sorunlar nasıl çözülür? Ne gibi önlemler alınması lazım, çünkü bu olay ne bir ilk ne de son olacak gibi. Her sene birkaç defa tekrarlanıyor olanlar. Eğer bu işleri sen şöyle yaptın ben böyle yaptına getirirsek sonu da gelecek gibi görünmüyor. Her takımın, her koçun, her oyuncunun ve her “Seyircinin” dönüp kendine bakması lazım. İnsanın ilk refleks mekanizması savunmadır doğal olarak ama kendi başına kaldığın zaman sorgulamıyorsan ben nerede yanlış yaptım veya neyi daha doğru yapabilirdim diye, işte o zaman kendi egonun esiri olmuşsun demektir.

Yayınlanan videoların altına onlarca yorum yapıldı. Kimi eski dertlerin döktü ortaya kimi yaşadıklarını anlattı. Kimi kafa buldu, dalga geçti. Kimi de ders vermeye çalıştı. Aralarında iki tane önemli yorum vardı bence. Biri Isparta koçu ve yöneticisi Engin Kepenek ve diğeri Boğaziçi Üniversite takımı baş antrenörü Ozan Bayrak. Engin’in sıcağı sıcağına yazdığı iki ayrı mesajı var. Ozan’ın ise iki gün sonra yazdığı basın açıklaması gibi bir mesajı. Bakalım ne demişler, kelimesi kelimesine ekliyorum:

Engin Kepenek Yarım ve tek taraflı bilgi ile biz daha malzemeleri otobüse yüklemeden başlattığı linç kampanyası için nfltr ekibine teşekkür ederim. Buraya yazmamdaki amacım eksik ve yanlış bilgileri biraz olsun düzeltebilmek.

Öncelikle SDÜ ekibi tribüne saldırmadı. Çok çekişmeli ve önemli olmasına rağmen centilmence geçen müsabaka sonrası yakınlarımın yanına tek başıma yanımda, önümde, arkamda kimse olmadan gittim. Maç boyu devam eden hakaret yeniden kendini tekrarladı ve benim hatam burada o alkol duvarını aşmış kişilere cevap vermek oldu. Burada ne ben ne de takımımdan bir kişi tribüne hakaret etmedi. Alkolü biraz fazla kaçırmış kişiler “ben sövdüm ne olacak…” dedikten sonra sizi bilmem ancak ben sizler gibi “sen dediysen sorun yok abi” demem diyemem. Aynı kişi ile itişme sonrası arbede büyüdü. Yani SDÜ ekibi maç bitti tribüne saldırdı diye birşey söz konusu değil. Neyin yanlış olduğunu veya neyi yanlış yaptığımı lütfen bana tekrarlamayın. Bugün maç esnasında içmeyi bilmeden içen de, söven de, darp eylemin de bulunan da bunun cezasını her iki taraftan acı acı çekeceğine eminim.”

Engin Kepenek’in diğer yazdığı mesajlara Facebook videosunun altındaki yorumlardan ulaşabilirsiniz.

Ozan Bayrak Herkese Merhaba,

Öncelikle kendimi tanıtmak isterim. Boğaziçi Sultans takımında 8 yıl aktif olarak bu sporu yaptım. 2 yıldır da Üniversite takımı baş antrenörlüğü yapıyorum. 10 yıldır bu spor ile iç içe bir hayatım var ve biliyorum ki Türkiye’de bu işi benden çok daha uzun sürelerdir yapan abilerim de bu yazıyı okuyacaktır. Böyle bir görüntüyü izlemek durumunda kalan oyuncu, anne, baba, arkadaş, kardeş, eğitimci ve tüm spor severlerin bugünü unutmalarını umuyorum.

Öfkemiz çok büyük !!!

Maç olaysız bir şekilde tamamlandı. Maç sonu seramonisi bittikten sonra tribünde olayların çıktığını fark ettik ve derhal oyuncularımızı oradan uzaklaştırdık. Yaşanan olayların sadece bu görüntülerden ibaret olmadığını ve diğer video görüntülerinde de göründüğü gibi hiç bir taraftarımızın da tribüne çıkan oyuncuların arkasından olayı daha fazla büyütüp sahaya inmediğini de belirtmek isterim.

Herşeyden önce bu bir avuç insan olarak ülkede daha fazla ilgi görmesini istediğimiz ve daha fazla sporcu yaratıp onların hayatına dokunmak istediğimiz, göz bebeğimiz olan bir spor. Bu söyleyeceğim şey çok acı ancak aynı zamanda eğitim seviyesi en yüksek bireylerin ilgi gösterdiği bir branş.

Arkadaşlar, abiler ve kardeşler tribün ne demektir?

Tribün saha içerisinde mücadele eden koçların ve oyuncuların müdahale edemediği tamamen bağımsız bir oluşumdur. Ki trübünde şahsa, aileye ya da kişilerin mahremine bir hakarette bulunulmamıştır. Gerekli bilgileri yetkililer ile de paylaşacağım.

10 yıldır Uçaksavar’a çok takım gelmiştir. Ve eminim ki camiadan da bir çok kişi bu sahada mücadele etmiştir. Daha önce böyle bir şey yine yaşanmıştı diyebilecek tek bir kişi var mı? Bilgi Üniversiteli kardeşlerim hatırlayacaktır ki 2009-2010 yılında takımca galibiyet sonrası sahada meşale ile kutlama bile yapılmışlardı.

Takım olarak bu tarz tartışma konularında sessiz kalmak ilk tercihimizdir. Bunun sebebi de inanın ki konuların gereksiz yere uzaması ve bu tartışmaların yapılan sporun, verilen mücadelenin ve sahada ter döken gençlerin gölgede kalmasını istememizdir.

Ama sanılmasın ki sessizliğimiz tepki vermeyeceğiz anlamına gelmektedir.

Gereken görüntüler yetkililer ile paylaşılmıştır. Gerekli soruşturmalar hem Üniversite disiplin kurullarında hem de adli mecralarda açılacaktır.

Tribünde annesinin kucağında maç izleyen çocuk yine maça gelsin. Ama sporcu olmayı bilmeyen arkadaşlara camia olarak ihtiyacımız yok.

Saygılarımla.”

Aslında açıklamalara bakınca olayın gereksizliği ve sahadaki mücadelenin önüne geçtiği çok açık. Korunmak istenen oyuncuların emeklerinin iki dakikada hafızalardan uçup gittiği çok açık. Maalesef bunu üzülerek defalarca yaşadığımı, şahit olduğumu ve duyduğumu söylemek isterim. Peki çözümü nedir?

Dedim ya iki gündür üç, dört arkadaş kafa patlatıyoruz bu konuya. Aramızda 100 yıllık Amerikan futbolu tecrübesi vardır. Sahanın oyuncu, koç ve yönetici olarak her yerinde. Cezalardan bahsettik, önceki yaşananlardan, koç eğitimlerinden, federasyondan… Sonuçta bir şey elde etmek zor diye karar kıldık. Sadece bir yere sorumluluk vermek atmak zor. Her etki bir tepki yaratıyor. Küçükte olsa her olay bir sonrakini tetikliyor. Bu zincir reaksiyonun istenen yöne çevrilmesi lazım. Tüm tarafların da ona göre davranması lazım.

Bulduğumuz çözüm; egolar bir kenara bırakılacak ve tüm taraflar elinden geleni yapacak. Elinden gelmeyeni anlatmayacak. Aslında çözüm basit, kolay olmayabilir ama basit. Çocuklarıma sıkça tekrarladığım bir söz de gizli.  Umarım kulağınıza küpe olur…

“Eğer haklı olmak ile nezaket arasında bir seçim yapmanız gerekiyorsa her zaman nezaketi seçiniz.”