Şener Şen’in bu efsaneleşmiş sözü bizim yaş grubundakilerin kulaklarında çınlamaktadır. Çoğumuz günlük yaşantımızda bu sözü hatırlamasak fa yeri geldiğinden ilk aklımıza gelen cümle veya biri kullandığında gözümüzde hayat bulan sahnedir (Merak eden yeni yetme, iri yarı ve sakallı parlak kardeşlerim için yaş 37). Amerikan futbolu topuna ilk dokunduğum günden bu yana geçen süreyi de hesaplarsak (1993 olması lazım) ben bu sporu yapmaya başladığımda daha doğmamış arkadaşların hafta sonu oynanan Üniversiteler Süper Ligi’nde sahaya çıkıp çatır çatır top oynayacakları gerçeğinin altından beni kaldırabilecek tek şey bu yazı olabilir…

Açıklama sonrası klasik NFLTR yazarı girişine geçip “Uzun süredir sizlerle bir arada değildik ama bu gün hasat konusunu işliyoruz” diye girip konuyu güzelce anlatmam lazım. Ancak gel gör ki akla gelen ilk cümle “Yazmadım ama sorun niye yazmadım?” oluyor. Türkiye Amerikan futbolunun yaşadığı son 10 yıllık süreç son derece enteresan. Aynı zamanda hem büyüyüp hem de küçülen bir camia var. Aldığımız yol mehter ve ötesi. Her yazmak istediğim konuyu zaten yazmışım ve ekleyecek bir şey yok çünkü sorular cevapları verilmiş bir şekilde hala not verilmeden duruyor. Bu bağlamda da bize toplam şu kadar maçta bu kadar sayı yazıları düşüyor. Ancak bu yaşlı başlı ve gözü yaşlı abinizin yapısı da artık maç sonucu yazmayı idame etmeye uygun değil. Tüm bu etkilerin altında sonuç temel bir kapsam eğitimi gerektiriyor.

O zaman Vals: Neyi neden yapmalıyız…

Spor: Tüm sporlar Amerikan futbolu da dahil olmak üzere bireyin kendisi için yapılır. Amerikan futbolunu kendiniz için oynayın. Sporu insan sadece ve sadece kendisi için yapar. Egoyu terbiye eder, edin. Çalışma disiplini sağlar, sağlayın. Ne ekersen onu biçmeyi öğretir, öğrenin. Aktif ve sağlıklı yaşam felsefesi aşılar, aşılanın. Bunların hepsini sadece ve sadece kendinize yapın çünkü günün sonunda aklınızda tek kalacak olan hissettiğiniz duygular olacak.

Antrenman: Antrenman spor için spesifik olarak yapılan bir eğitimdir. Amerikan futbolunda antrenman takım için yapılır. Sporun kendisinden bağımsız olarak zamanında yerinde olmanız, planlanan programa uymanız ve takım arkadaşlarınızı da daha iyi yapmaya çalışmanız gerekir. Antrenman takımınız için yapılır. Kendinizi veya maçı düşünerek yapılan antrenmanın kimseye faydası olamaz. Eğer kalıcı dostluklar kurmak, kendinizi değerli hissetmek istiyorsanız, takım arkadaşlarınız için çalışın, günü geldiğinde gözleriniz yere bakmasın.

Maç: Tek maç veya koca bir lig hiç fark etmez. Maç rakip ve seyirci için oynanır. Rakip takımın veya seyircinin olmadığı maç anlamsızdır. Karşılaşmalarda iki hedef vardır. İkisi de kazanmak değildir.

Hedeflerden ilki her zaman daha iyi takımlar ile mücadele etmektir. Eğer rakipleriniz sizden zayıfsa ve siz her maçı rahat kazanıyorsanız bunun size hiçbir faydası yoktur. Ne işi daha iyi yaparsınız ne de hatırlayacağınız anılarınız olur. Eğer rakip olmadan alınan şampiyonluklar anlamlı olsaydı, hepimiz yeni sporlar yaratıp her sene şampiyon olup rahata ererdik. Tüm maçlar bitip yıllar geçinde aklınızda rakibinizin ne adı, ne yüzü kalır sadece karşı karşıya oynamaktan aldığınız haz. İkinci hedef ise her zaman daha çok seyirciye oynamaktır. İzlenmeyen bir müsabaka yarım müsabakadır. Artmış mücadele, nizami organizasyon seyirciyi artırırken. Bozuk organizasyon ve mücadelenin eksikliği seyirciyi azaltır. Bakınız TAFL’nin içinde olduğu durum. Seyircinin size yaşatacağı duyguyu kimse yaşatamaz. Bir sporcunun en unutulmaz anı konsantrasyonun bittiği anda kafasını kaldırıp, Kendisi için bağıran kalabalıkları görmektir. Hiçbir zaman kim olduğunu bilemediğiniz insanlar, aklınızda kalır, ne maç skoru ne başka bir şey. Bana inanmıyorsanız, cevaplayın bakalım beş sene önce Üniversiteler Ligi finali kim oynadı ve maç kaç kaç bitti? Cevabı ben de bilmiyorum. :)

Felsefesi sağlam temellere oturmayan her yapı yıkılmaya mahkûmdur. Temellerinizi sağlam tutun. Geriye dönüp baktığınızda kafanız rahat olsun. Sonuçta bu haftasonu Üniversiteler Ligi’nde sekiz maç oynandı, sekiz maç kazanıldı, sekiz maç kaybedildi. Peki sizin aklınızda ne kaldı?