Bill Belichick’in tabletlerden ümidini kestiği yerde ben yazıyı yetiştirme umudumu tablete bağlamış durumdayım. Amerikalıların bir sözü var “One man’s trash is another man’s treasure” aynı o hesap. Fakat tablet bir başına yeterli değil o yüzden defterden birkaç sayfa koparıp Belichick gibi işi kağıda dökmek zorundayım. Yanınızda benim gibi silgi bulundurmuyorsanız içinize sinmeyen cümleleri sileyim, aklınıza sonradan gelen bir şeyi uygun gördüğünüz yerlere yerleştirmek için oklarla birleştireyim derken kağıdınız ileri bir tarihte Cthulhu’nun kayıp playbook metinleri olarak anlaşılmaya müsait bir hal alıyor. Bilgisayarım bozuk olduğu için aynı anda hem bir dolu veriyi gözden geçirmek hem de maçları izlemek zor. Bu zorluktan ötürü de geçmişte sürekli yazılar bir sonraki haftaya sarktı. Sarkıttıkça da konular biriktiğinden bir noktada işler çığrından çıktı. Çok sonra Pittsburgh Steelers maçı itibariyle konuları haftalık ele almaya başladım. Şimdi biraz aradaki açığı kapatmaya çalışacağım ama hatırımdaki bilgiler güncelliğini yitirdikçe Galadriel’in “And some things that should not have been forgotten were lost. History became legend. Legend became myth.” vecizesi yankılanıyor kulağımda. 2500 yıl boyunca bildiğini muhafaza edebilen Güç Yüzüğü kadar kudretli değilim ama neyse ki arşive ve aramaya inanıyorum ve de yanıtsız kalmıyorum.

Miami Dolphins maçı sağolsun bazı şeyleri hatırlamama daha yardımcı oluyor. İlk dört maçın her birinden izler bulmak mümkün. Garoppolo’nun sakatlandığı kısma kadar olanı Cardinals maçının condensed formatı gibi. Sakatlandığı drive’ın devamında bulduğumuz alan golünü saymazsak kalanında yediğimiz fark Bills’in attığından fazla. Evvelinde Texans’a maç boyu attığımızın bir TD kadar fazlası bir marjin olmasa kesin yenilmiştik. Tabii o psikolojiyle diri gözüken Texans’a karşı pek şans tanımıyorduk. Brissett sıradan bir third string QB’den de öte çaylaktı ayrıca. Fakat Belichick’in hakkını vermek gerek makine gibi işleyen Texans düzenine nasıl çomak sokması gerektiğini pek güzel etüt etmiş. Texans’ın koşudaki zaafından iyi faydalanıp pas hücumuna çok gerek duymadan ilerleyebildik ve Miller’a kolay yard vermeyip aynı zamanda Osweiler’a karşı doğru cover play’lerle uzun mesafe paslarını imkansız kıldık ve ancak üçüncü çeyreğin bitimine az kala NE alanına geçmelerine müsaade ettik. Devamında geçmeyi başarabilseler de TD mecburiyeti ve başarısız fourth down’lar netice vermeyince sayı yemeden galip ayrıldık. Bills maçında ise koşudan istediğimiz oyunları elde edemedik ve McCoy’un hibrit oyun tarzına karşı Texans gibi aciz kaldık. Değerlendiremediğiz birkaç fırsat olsa da bunlar işin bahanesi olamaz açıkçası.

Dört maç sonunda şöyle bir hissiyat oluştu. “Kesin kaybederiz dediğimiz Cardinals maçını kazanıp, kesin kazanırız bari sakat vermesek dediğimiz Bills maçını kaybettik. Kazanırız herhalde dediğimiz Dolphins maçında sakatlık yaşayıp zor kazanırken, kaybedeceğiz galiba dediğimiz Texans maçında sıfıra karşı kazandık. Öyleyse kesin kaybederiz dediğimiz Steelers deplasmanında kazanıp, kesin kazanırız dediğimiz Browns maçını kaybetmeyelim? Yahut kazanırız beklentisiyle çıkacağımız Bengals maçında yine kurban verip Bills maçında rövanşı aynı biçimde almayalım?” Sonuç: Sakatlıktan kayıp vermeyip, bilakis ikisini rakibin yaşadığı sakatlıklar yardımıyla kazanıp firesiz DÖRTTE DÖRT! Aslında sakatlık kısmına beşinci QB ile oynadıkları Browns maçı yazılabilirdi belki ama haftayı kayıpsız geçirmelerinin tek yolu şu an için bye week’e girmeleri gözüküyor. Liverpool taraftarları mazur görsün ama vaziyet aynen bu.

Biz kazanırken diğerlerinin galibiyet derecelerinde de ilginçlikler yaşandı. AFC’de Steelers mı, Broncos mu derken Street Fighter’daki “Here comes the new challenger” misali Oakland Raiders çıkageldi. Diğer yandan Tony Romo varken çıkış yakalarlar düşüncesinin sakatlığıyla üstü çizilmiş Dallas Cowboys ise bizimle aynı derecede doludizgin konferansının zirvesine yerleşti. Dallas’ı şu ana dek Bengals vasıtasıyla izleyebildim. Gördüğüm kadarıyla Romo’ya pek gerek duyacak bir vaziyetleri yok çünkü Prescott’a iyi süre tanıyan bir cep var. Elliott ise Le’Veon Bell’in oyununu ondan daha seri biçimde oynuyor ve O-Line’ın açtığı boşluklardan ve koridorlardan muhteşem süzülüyor. Falcons’tan sonra ligde en çok sayı bulan takım ve Patriots savunmasını hayli zorlayacağı aşikar. Görkem Şahinoğlu başta Mack olmak üzere savunmadaki performansın arttığından bahsediyor bir de bu yanı var. Raiders’ı ise ilk kez kalan fikstürde oynayacağımız rakiplerden kazandıkları Broncos maçı için izlemek nasip oldu. Şimdilik onu Seattle maçının arkasına sarkıttım. Bir sonraki yazıda Seahawks değerlendirmesiyle birlikte giderek belirginleşen müstakbel playoff rakiplerimize inceden değinmeye başlarım. Somut verilerden yoksunluğuyla daha çok geyik muhabbeti konseptli bir karakalem çalışması oldu ama bu da benim bay haftası algım. Herkese zevkli seyirler…