Sanırım herkesin ya redzone aracılığıyla ya da doğrudan Minnesota Vikings – Green Bay Packers maçı izlediği dakikalarda 49ers maçının başına geçerken kafamdaki tek düşünce “Umarım pişman olmam” şeklindeydi. Çok şükür pişman etmediler. Üstelik az buz da değil hani; Cincinnati’de Bengals’ı 41-17 yenerken uzun zamandır San Fransisco 49ers’dan göremediğimiz bazı güzelliklere bile şahit olduk. Mesela, mazide kalmış o son güzel günlerden, 2012’den beri ilk kez 313’ü pas, 259’u koşu olmak üzere 550 yardın üstüne çıkan hücum performansı gördük. 2015-2018 arası 0-12’lik doğu saat dilimindeki takımlara karşı olan ezik performansa karşın Tampa Bay ve Cincinnati maçlarıyla 2-0’ı gördük. Geçen hafta sadece savunmayla ayakta kalan takımın bu hafta hücumla maç kazandığını gördük. Ayrıca geçen hafta Tampa’da kazanınca bir anda çok mu zayıflar diye düşünülen Buccaneers’ın deplasmanda Panthers’i yendiği de düşünülürse alınan bu iki dış saha galibiyetinin sezon açılışı olarak beklenilenden bile iyi olduğunu düşündük. Hep bir şeyler eksik hep illa ki bir keçiboynuzu tadı olacak ya işte hücum hattının en önemli adamı, sol tackle Joe Staley’in en az sekiz haftalık kaybı da o sevinci kursağımıza tıkadı.

Maçın gidişatından ziyade bölge, bölge bakacak olursak; geçen hafta kimi kötüledik, kime kendine gel dediysek bu hafta yıldızlaştı. Garoppolo? Şimdi burada, cep içindeki farkındalığı şöyleydi, eli, kolu, ayakları şöyleydi, cep dışına kaçışı, topu hedefe ulaştırma doğruluğu şöyleydi diye oyun kurucu analizine yönelik beylik laflar etmeyeceğim. Dışarıdan görülen, nazarlık olarak bıraktığı bir interception dışında 297 yard ve üç TD pası ile çok iyi maç çıkardığı. Maçın başında Marquise Goodwin’e attığı uzun pas, Raheem Mostert ve Samuel’a touchdown’a giden kısa pasları, sıkıştığı anda sekiz yardlık koşu ile aldığı first down ve yeterli farkı yakaladıktan sonraki rölanti oyunu ondan beklenen hareketlerdi. Şansı, koşuya ihtiyacı olduğunda kaliteli koşucular (Matt Breida, Raheem Mostert, Jeffrey Wilson), pas atmaya ihtiyaç duyduğunda da, bu maç için, iyi iş çıkaran tutucuları (Kittle, Samuel, Goodwin) ile opsiyonunun fazlalığıydı.

Geçen haftanın aksine bu hafta işini iyi yapanlardan bir diğeri de O-Line hattı oldu. Hem Garoppolo’yu koruma hem de running back’lere gereken boşlukları yaratmada oldukça başarılıydılar. Garoppolo hiç sack olmadığı gibi aldığı darbe sayısı dahi ikide kaldı. Burada can sıkan tek konu, ilerlemiş yaşına rağmen hala NFL’in en iyi left tackle’leri arasında sayılan Joe Staley’in fibulasını kırarak takımdan en az altı hafta uzak kalacak olması. Buraları okuyorsanız muhtemelen size bunu anlatmaya gerek yok ama bir NFL takımı için QB ne kadar önemliyse, onu kör noktasından gelecek rakip savunma oyuncularından koruyacak sol tackle (sağ kolunu kullanan qb’ler için) pozisyonundaki oyuncu da o kadar önemli sayılıyor. Staley belki sekiz haftadan önce döner diye IR’ye konmadı, yokluğunda o pozisyon için en önemli aday bu yılki altıncı tur 183. sıra seçimi Justin Skule. Her ne kadar Staley kendisine ihtiyaç duyduğu her türlü desteği vereceğini söylese de takımın en önemli ikinci pozisyonunu daha önce hiç snap almamış bir çaylağa bırakmak eminim bir süre Garoppolo’nun da uykularını kaçıracak.

İlk yazının ardından beni utandıran diğer bölgeler running back ve wide receiver kadrolarıydı. Geçen hafta 100 yard sıfır TD’lık koşu performansı 270 yard, iki TD, 160 yard, bir TD olan receiver performansı da 300 yard üç TD’a yükseldi. Maçtan maça ve rakibe göre elbette değişecek değerler bunlar. Ne geçen haftaki vasat ne de bu maçtaki iyi performans bir tek maça bakılarak değerlendirilemez ama en azından diş geçirebildiğin rakip, iyi seçilmiş ve iyi uygulanmış hücum şemaları olunca takımın potansiyelinin nerelere ulaştığını görmek adına doneler verebiliyor. Takımın büyük kontratlı running back’leri McKinnon ve Coleman sahada yokken Breida, Mostert ve çaylak Wilson’un ortaya koyduğu performans, geçen hafta ilk maçında fumble üstüne silik bir performansla kariyerine başlayan Deboo Samuel’in beş pas yakalama 87 yard ve bir TD’lık oyunu önümüzdeki maçlar için umut veren performanslardı. Burada biraz nefeslenip takımın en sevilen ismi TE George Kittle hakkında konuşmak istiyorum. İki maçtır he ne kadar istatistiksel olarak düşük rakamlara sahip gibi görünse de, hem her ihtiyaç duyulduğu anda tehlike anında camı kırınız adamı olarak, tüm kritik down’ları alarak, hem takımın en büyük silahı olarak rakip defansın ilgi odağı olarak, hem de takım arkadaşlarına verdiği blok desteği ile hücumun en önemli elemanı olmaya devam ediyor. Üçüncü çeyreğin başında, 13. dakika 56. saniyede sağdan Breida koşarken verdiği blok desteğini bir görün derim. Geçen haftaki ikitouchdown’ı arkadaşlarının yaptığı cezalara kurban giden Kittle takımın hala açık ara en vazgeçilmezi.

Savunma hattına gelince, o kadar iyiydiler ki ne Nick Bosa’nın yokluğu ne de Dee Ford’un diz sakatlığı ile maçı terk edişi dikkat çekti. Onların yokluğunda savunma hattının yıldızları bir sack ve beş tackle ile Ronald Blair ve nihayet ilk tur üçücnü sıra seçimi oluşunun hakkını verir gibi oynamaya başlayan Solomon Thomas oldu. O ikisine birer sack ile eşlik eden Arik Armstead ve Deforest Buckner sadece geçen haftanın 418 yard, iki TD’lık adam Andy Dalton’a hayatı zehir etmekle kalmayıp aynı zamanda Joe Mixon ve Giovani Bernard’a koşacak boşluk bırakmadı. Linebacker mevkiinde Fred Warner dördü solo olmak üzere yedi tackle ile bu alanın liderliğini yaparken geçen hafta gereksiz bir biçimde oyundan atılan Kwon Alexander maçın 49ers adına tek interception’ı yapan oyuncusuydu. Buccaneers maçının görkemli secondary hattı bu maçta o denli gösterişli bir performans ortaya koyamasa da Bengals aldığı 17 sayının yedisinin iş bittikten sonra garbage time sayısı oluşu, verilen yardların çoğunun da yard after catch yardı oluşu secondary’nin yine işini düzgün yaptığının göstergesi oldu.

Takımın başındaki üçüncü yılında nihayet Shanahan’dan beklenen “hücum dâhisi” pırıltılarını görmeye başladık. Sadece play call’lar değil aynı zamanda maçın gidişatını idare etme konusunda da gözle görülür bir gelişme var. İki sene önce ve geçen sene takımın problemlerinden biri olarak görünen oyunu idare edememe, önde olduğun maçları bir şekilde kaybetme hastalığı iki maçtır yerini soğukkanlı bir game managing’e bırakmış. Öyle ki dördüncü periyoda girdiğimizde artık oradan dönmeyeceği inancıyla de Vikings – Packers maçına ve midyeci Cousins’in saçma sapan maç sonu performansına döndüm.

Sonuç olarak geçen haftaya göre bambaşka bir şekilde, bu sefer yalnız savunmayla değil aynı zamanda hücumun iyi oyunu sayesinde farklı kazandığımız ve iki dış saha maçının ikisini de kazanarak eve döndüğümüz bir sezon başı oldu. Kazandık ancak Staley’in kaybı ile bize pahalıya mal olan bir galibiyet oldu bu. Yine de istikrarı yakalar, sakatlıklarla boğuşmaz ve şu penaltıları biraz daha aşağı çekersek playoff kovalamamak işten bile değil. Haftaya iki maçını da kaybederek sezona başlamış, aldığı skorlara rağmen iyi bir kadrosu olduğunu düşündüğüm Pittsburg Steelers’ı konuk edeceğiz. Her ne kadar Big Ben’in oyanamaycak ihtimali olsa da Steelers, Steelers’dır…