Bir Miami Dolphins taraftarı olarak fark ettim ki uzun zamandır turkuaz beyazlı takımım için kağıdımı ve kalemimi elime almamışım. Bu yüzden ne zamandır yazmadığım Dolphins için kolları sıvadım ve bir şeyler karalamaya karar verdim. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki geçtiğimiz sezonun tamamlanmasıyla birlikte takıma katılan oyuncular beni gerçekten heyecanlandırdı. Ancak bu yıl ki pandemiden dolayı hazırlık kamplarının olmaması takımı neredeyse baştan aşağı değiştiren Dolphins için ciddi anlamda dezavantajlı bir durum oldu. Yine de geçmiş yıllara göre en azından genç ve yeni isimler görmek gerçekten güzel.

Herkesin malumu 2018 sezonunun bitişi 2019 sezonunun başlangıcında Miami Dolphins’te yeni bir yapılanma dönemi için fitil ateşlenmişti. İlk sezon takımın as oyuncuları çeşitli draft sıraları hakkında takaslanmış; waiver’dan seçilen oyuncular ilk on 11’de denenmiş ve başarılı olanlar takımda kalmayı başarmıştı. 2019 sezonunun bitişiyle birlikte de maaş bütçesindeki rahatlık, dolu dolu bir off-season geçirmeye yetmiş, hemen akabindeki draft’ta ise takıma genç oyuncular katılmıştı. Yani artık Dolphins’in yeni kadrosunun ilk adımları atılmaya başlamıştı. Fakat bu dönüşümün ardından gelen 2020 sezonu Miami Dolphins adına düşünüldüğü kadar “gümbür gümbür” başlamadı. Oyuncuların birbirine alışma süresi dışında oyunun her iki bölgesinde daha tam oturmayan kurgu “Daha olgunlaşmamış meyve” yorumlarını beraberinde getirdi.

Sezona Cam Newton’lu New England Patriots deplasmanında başlayan Dolphins, rakibini pas oyunlarında durdurmasına rağmen koşularına bir türlü engel olamadı. Cam Newton’un iki koşu TD ve 75 koşu yardası ile oynadığı maçta Sony Michel, Rex Burkhead ve hatta çaylak J.J. Taylor gibi isimlerin savunmayı birer birer aşıp temas sonrası yardalarda (YAC-Yard After Contact) en az 10 yard alması Dolphins’in savunmasını yıprattı. Bunun neticesinde mağlubiyet ben geliyorum dedi. Ayrıca maç boyunca işlemeyen hücumda Ryan Fitzpatrick’ten üç INT gelince kafalarda soru işaretleri uçuşur oldu. Bir sonraki Buffalo Bills maçı onca para yatırılan pas savunması için güzel bir test olacaktı. Karşılaşma Josh Allen’in oynadığı üstün oyundan dolayı çoğunlukla Bills lehine ilerlese de hücumda ilk maça göre daha oturaklı bir görüntü sergileyen Dolphins, maçı üç sayı farkla kaybetti. Ancak maçla ilgili Dolphins aleyhine öne çıkan ayrıntı ise Stefon Diggs’in 153 yard pas tutması oldu. Hele ki 82 milyon dolarlık cornerback Byron Jones sakatlığı sonrası çaylak Noah Igbinoghene (İgbinogini) ile eşleşen Diggs’in, Noah’ı epey bir terletmesi ve galibiyetin mimarlarından olmasından ötürü, bu kadar yatırım yapılan secondary’nin hala bir adım öteye gidememesi eleştirilere neden oldu. Karşılaşmayla ilgili bardağın dolu tarafı ise Penn State çıkışlı üçüncü yılındaki tight end Mike Gesicki’nin receiver yokluğunda 130 yard top tutmasıydı. Üçüncü haftada oynanan Jacksonville Jaguars maçı ise Dolphins’in bu sezon ilk galibiyetini aldığı maç oldu. Lakin ilk galibiyetten öte Ryan Fitzpatrick’li hücumun çabucak toparlayıp son derece üretken olması; savunma tarafında ise eksikler olmasına rağmen nihayet ne yaptığını bilen bir görüntü çizmesi gelecek adına kilit noktalardı.

Tua Tagovailova’yı beşinci sıradan seçmesine rağmen genç oyun kurucuyu bir sezon kenarda oturtmayı düşünen Dolphins, geçen sene olduğu gibi yine Ryan Fitpatrick ile sezona başladı. 37 yaşındaki oyuncu Patriots maçındaki kötü oyununu devam ettirmeyerek yüreklere su serpti. Ancak geçen sene Devante Parker ile kurduğu bağlantıyı bu sezon daha kuramaması takımın hücum gücünü düşüren etmenlerden birisiydi. Yine de Jaguars maçıyla birlikte daha istekli görünen Fitzpatrick, hiç öyle yaşlı bir oyun kurucu gibi değil, takımda kalıcı olmak isteyen genç bir oyun kurucu gibi oynaması, yeri geldiği zaman sorumluluk alıp darbe yeme pahasına koşmasıyla hem beklentileri biraz aştığı hem de Tua için iyi bir örnek olduğu (Kariyer açısından değil tabii ki) söylenebilir. Özellikle daha tam oturmamış hücum hattında Fitzpatrick gibi tecrübeli bir ismin istekli olması takımı toparlayıcı bir güç olduğunu da belirtmek gerek.

Genel menajer Chris Grier, Kenyan Drake’in Arizona Cardinals’a gitmesiyle birlikte running back pozisyonu için çözüm olarak Philadelphia Eagles’tan Jordan Howard’ı ve San Francisco 49ers’tan Matt Breida’yı getirtmişti. Ancak Kyle Shanahan’ın outside koşu hücumlarında bulduğu boş alanları çok iyi değerlendiren Breida’nın Dolphins’te bu fırsatları bulamaması doğal olarak kendisiyle ilgili “olmadı” eleştirilerini de beraber getirdi. Aynı şekilde Jordan Howard’ın da Bears’taki üretkenliğinden uzak olması Breida ile benzer kaderi paylaşmalarına neden oldu. Ancak tüm bu olumsuzlukların arasından fırlayan 2019 NFL Draftı’nın yedinci tur seçimi olan Washington çıkışlı Myles Gaskin, sezona geçen seneden çok daha hazır girerek takımın koşu yükünü omuzlarına aldı. Kolej kariyerinde dört yıl boyunca 1000 koşu yardasını geçen ve toplam 57 koşu TD’si yapan Gaskin, çaylak yılında özellikle fiziksel anlamda son derece yetersiz olduğu gözükmüştü. Hızlı bir oyuncu olmasına rağmen lig seviyesinde bir fiziği olmaması arka planda kalmasına sebebiyet vermişti. Lakin bir sene içerisinde kas kütlesini arttırması ve kafaca kendisini takıma hazırlaması ile birlikte eline geçen fırsatı çok da güzel kullanan genç koşucu, Dolphins’in yıllardır aradığı oyuncu olma yolunda büyük bir adım attı. Hücum hattı arası koşularda hızını iyi bir şekilde kullanabilen Gaskin’in aynı zamanda top tutma özelliğinin de bulunması Fitzpatrick’in elini rahatlatan nedenlerden biri oldu. Gaskin, ilk kez starter olduğu Jaguars maçında 22 koşu denemesinde 66 yard koşup, beş top tutmada da 29 yard ile hiçte fena bir başlangıç yapmadı. Gaskin’in takımdaki rolünün atmasıyla birlikte Jordan Howard ise son iki maçta daha çok redzone’da tercih edilirken, Matt Brieda ise Gaskin’in aksine uzun koşuların kullanılması istenilen hücumlarda sahada yer almaya başladı. Böylece Dolphins koşu hücumlarında Howard, Gaskin ve Breida resmi olmasa da kâğıt üzerinde farklı görevleri yerine getiren bir ekip haline dönüştü ki bu iş bölümünün hücum hattının da oturmasıyla birlikte daha çok iş yapacağını düşünüyorum.

Hücum hattı demişken draft’tan katılan iki genç oyuncunun yanına iki de tecrübeli oyuncu ekleyerek bir ekip oluşturan Dolphins, kâğıt üzerinde sağlam bir line kurma konusunda fena da bir yol izlemedi. Nitekim ilerleyen yıllarda Tua ile oynayacak olan Dolphins’te sağlam bir line olması doğal olarak genç oyun kurucunun oyununu doğrudan etkileyecektir. Bu bağlamda O-Line, Sol tackle olarak birinci turdan seçilen çaylak Austin Jackson, yanında sol guard olarak 2015 draftının birinci tur seçimi Ereck Flowers, takımın draft edilmemiş sağ tackle’ı olan ve dört senedir düzenli forma giyen Jesse Davis ve Georgia çıkışlı çaylak sağ guard Solomon Kindley’den oluşuyor. Bireysel anlamda bu oyuncular “mükemmel” olmasa da ekip olarak sürekli birlikte oynamanın verdiği avantajla birlikte maçtan maça performanslarını arttırmaya devam ettiklerini de söyleyebilirim. Ayrıyeten O-Line’ın Patriots’ta iki Super Bowl yüzüğü kazanmış center Ted Karras ile desteklemeleri de gayet yerinde bir hamle. Bunun yanında çaylak sağ guard Solomon Kindley’in takıma ve lige adaptasyonu o kadar hızlı oldu ki iri cüssesinin de vermiş olduğu avantajla gerek koşu koridoru gerekse oyun kurucuyu koruma olsun iyi işler çıkardığını söylemek lazım. İlk tur seçimi Austin Jackson hızlı bir edge oyuncusu olduğu zaman müdahale de geç kalması nedeniyle ekibin en zayıf halkası diyebilirim. Ancak sezon içerisinde el çabukluğunu biraz daha geliştirirse daha iyi yerlere gelecektir. Öte yandan geçen sene üçüncü turdan seçilen Michael Deiter geçtiğimiz yılın bu sene bençte kalmış olsa da ilerleyen yıllarda hücum hattında center olarak görev almaya hazır bir isim olarak öne çıkıyor.

Tüm bu hücumda soru işareti olan ekip ise kuşkusuz wide receiver’lar. Bunun en büyük nedenlerinden birisi de DeVante Parker’ın ve geçen sene yaz kamplarında ve hazırlık maçlarında gösterdiği özveriyle takımda yer edinen draft edilmemiş oyuncu Preston Williams’ın dışında receiver olarak üçüncü bir ismi olmaması söylenebilir. Takımın pas yükünün sadece iki oyuncuya kalması hücumdaki pas opsiyonlarını azalttığı ve yine pas oyunlarındaki çeşitliliği yahut olası varyasyonları bir hayli düşürdüğü de bilinen bir gerçek. Özellikle Devante Parker’ın geçen sene gösterdiği performanstan sonra daha sık markaj altında olması, Williams’ın sorumluluğunu daha da arttırdı. Ancak bu hususta gerek screen paslarda gerekse uzun pas oyunlarında arka alanda yalnız kalan Williams şu ana kadar beklenenin altında kaldı. Normalde takımda returner olarak görev yapan ve iyi işler çıkaran Jakeem Grant ve 2017 draftının yedinci tur seçimi Isaiah Ford her ne kadar üçüncü receiver olarak yardımcı olmaya çalışsalar da sınırlı yetenekleri ve kötü seperationları yüzünden pas oyunlarının istenilen seviye gelmesinde yeterli desteği sağlayamıyorlar. Lakin yazının başlarında da belirttiğim gibi üçüncü yılında tight end Mike Gesicki’nin pas oyunlarına getirdiği canlılık yadsınamaz. Line arkasına yaptığı koşularla rakip linebackerların önünden topları yakalayan Gesicki, üç maçta 175 yard top tutup iki de TD yapmayı başardı. Eğer Gesicki, biraz daha koşu alanını genişletirse ki fiziği buna müsait, pas oyunlarını başka bir seviyeye çıkarabilir.

Paranın çoğunun yatırıldığı savunma kısmına gelecek olursak öncelikle yıllardır sorunlu olan Dolphins savunma hattı sezona yeni hamlelerle girmesine rağmen uyum sürecinin henüz tamamlanmasından dolayı belirli sıkıntılar mevcut. Öncelikle takımın savunmadaki en büyük eksikliği kesinlikle sağlam bir pas rusher. Gerek outside linebacker gerekse defansif end olarak “playmaker” bir oyuncu noksanlığını her maç rakip oyun kurucuyu baskı altına almaya çalışırken yaşayan Dolphins, bu bölgeyi şu an Buffalo Bills’ten takım katılan Shaq Lawson ve geçen sene son şampiyon Kansas City Chiefs’te forma giyen Emmanuel Ogbah ile doldurmaya çalışıyor. Nitekim bu iki oyuncunun da fiziksel yapıları bu pozisyon için kısmen yeter seviyede olsa da atletizmlerinin diğer şartları sağlamaması rakip oyun kurucuyu baskı altına alma konusunda yetersiz kalıyor. Bilakis defansif tackle olarak geçtiğimiz yıl ilk turdan seçilen Clemson çıkışlı Christian Wilkins, sezonun ilk maçından beri geçen senenin üstüne koymuş şekilde gözükmesi dikkatimi çeken gelişmelerdendi. Özellikle savunma tekniğini ciddi şekilde geliştiren Wilkins, iki pas savunması ve bir fumble’a zorlama ile üretken bir görüntü çizdi. Öte yandan o bölgenin diğer ismi Davon Godchaux ile iyi bir ikili olan Wilkins’in linebacker desteği ile birlikte koşu hücumlarını durdurmada iyi iş çıkaracağa benziyor. Alabama çıkışlı çaylak Reakwon Davis ise o bölgenin yedeği olmaya sezon boyunca devam edecek ama genç oyuncunun sakatlık geçmişini düşününce fazla forma şansı bulacağını sanmıyorum.

Maç içinde 4-3 savunma kurgusu içinde hareket eden Dolphins savunması normal şartlarda 3-4 oynamayı düşünüyordu. Ancak outside linebacker Vince Biegel’in sakatlığı koç Flores’i savunma kurgusunda değişikliğe itti. Tabii bu sakatlık sadece savunma kurgusunu etkilemedi. Sezon başında Patriots’tan katılan isimlerden olan Kyle Van Noy’un Biegel ile 3-4’te outside olarak oynayacakken bir anda kurgu değişikliği ve o bölgede yalnız kalması tecrübeli oyuncunun sorumluluğunu arttırdı. Geçtiğimiz yıl Patriots’ta Dont’A Hightower ve Jamie Collins ile paylaştığı alanı bu sene tek başına yürütmeye çalışan Van Noy kötü de bir oyun ortaya koymadı ama tek başına o bölgenin gereksinimlerini karşılayacağı atletik özelliklerinin bulunmaması ilerleyen maçlarda Dolphins’in başını ağrıtabilir. Eagles’tan gelen ve yüzüğü bulunan Kamu Gruger Hill ve 2019 beşinci tur seçimi olan Andrew Van Ginkel her ne kadar Biegel yerinde oynasalar da sezona başlamadan önce sakat olmaları sınırlı kullanımlarına neden olmakta.

Yazının başında değindiğim sıkıntılı olan koşu savunması ise aslında Dolphins’teki açıkça gözüken middle linebacker pozisyonundan kaynaklı. Sezonun başlamasına günler kala nedeni belirsiz bir şekilde takımdan gönderilen Reakwon McMillan o bölgenin iki sezondur ana oyunculardan biriydi. Gerek tackle yükünü çekmek olsun gerek blitzlerde ekstra oyuncu desteğini sağlamak olsun çok yönlülüğü ile geçen yıllardaki kötü Dolphins savunmasının ayakta kalmaya çalışan oyuncularından olan McMillan, aynı zamanda 2018 ikinci tur seçimiydi. Gidişi ile birlikte takımda tackle yükünü çekecek oyuncu kalmaması üç haftadaki en ciddi sorunlardandı. O bölgeye ise Belichick’in kadroda düşünmediği Elandon Roberts’i almak ne yazık ki bir çare olmadı. Son oynanan Jaguars maçında da görüldüğü gibi sıklıkla tackle kaçıran Roberts, bahsi geçen pozisyon için ideal bir isim olmaktan bir hayli uzak.  Son olarak bu sezon kaptanlığa yükselen linebacker Jerome Baker takımın savunmadaki jokeri olarak müthiş bir performans ortaya koyuyor. Üç maçta yaptığı 30 tackle (16 solo, 14 asist), iki yard kaybettiren tackle, bir fumble’a zorlama ve bir sack ile görevinin dışında yaptığı sorumluluklara ön plana çıkıyor. Ayrıyeten line arkası yapılan koşuları da takip eden Baker’ın bu alanda da sıklıkla rakip oyuncuları bozarak güzel işlere imza attı. Her Dolphins maçını izleyişimde keşke Baker gibi bir oyuncu daha olsa diye içimden geçirmediğim bir an yok açıkçası.

Ve geldik dananın kuyruğunun koptuğu yer olan secondary’e… İlk önce beş yıl 82 milyon dolar verilen Byron Jones, şu ana kadar ne verdi diye soracak olursanız size cevabım groin yani nur topu gibi bir kasık sakatlığı olur. Daha ilk ciddi sınavı olan Stefon Diggs karşısında sakatlanıp takımı yalnız bırakması için verilmedi o para. Üstüne üstlük birkaç maç daha kaçıracak gibi gözüken Jones’un ne zaman form tutup turnoverları peşi sıra sıralayacağını da merak etmiyor değilim. Birinci turda beklenenden yüksek seçilen Noah Igbinoghene’de fiziksel olarak yeterli olması güzel ancak pozisyon bilgisinin NFL seviyesinde de olmaması bu sezonu onun için epey bir zor olmasına neden olacak. Cornerback pozisyonundan safety’e kaydırılan Bobby McCain ise Reshad Jones’un gidişinden sonra o bölgeyi çaylak Brandon Jones ile paylaşarak oynuyor. Ancak Brandon Jones’un fiziksel olarak strong safety oynamak için daha kırk fırın ekmek yemesi gerektiğinden McCain o bölgede sadece coverlardan sorumlu değil, aynı zamanda line’da oluşan açıkları da kapatmakla yükümlü olması 27 yaşındaki oyuncunun iyi olduğu işlerden uzaklaşmasına neden oluyor ki bu da savunmanın verimliliğini bir hayli düşünüyor. Brandon Jones dışında o bölgenin isimlerinden olan, geçtiğimiz sezon Patriots’un vazgeçip koç Flores’in takıma kattığı, ardından gösterdiği performans sonucu 18 milyon dolarlık kontratı kapan Eric Rowe bu sene adeta yokları oynuyor. Takımdaki cornerback bolluğundan dolayı strong safety pozisyonuna kaydırılan Rowe kaçırdığı tacklelar ile secondary’de nam salmış durumda. Belki bu sezonluk Eric Rowe tekrar cornerback’e geçip çaylak Noah, nickelback veya strong safety olarak oynasa fena olmaz ama bu da tabii ki bir çözüm olup olmayacağı muamma. Son olarak ligin en çok kazanan cornerbacklerinden olan Xavien Howard, oynadığı oyunla secondary’nin göz bebeği olmaya bu sezonda devam ediyor. Savunduğu receiver’a atılan 14 topun yedisinde rakibine şans tanımayan Howard, bu alanda karşı takımın oyuncularına kolay kolay pas yakalama fırsatı vermiyor. Fakat Howard’ın da sadece sağ cornerback olarak oynaması da ayrı bir sorun.

En nihayetinde üç maçlık Miami Dolphins maçlarından çıkardığım artılar ve eksiler bunlardı. Yine de tekrarlamak gerekirse, saymış olduğum eksikler düzelmeyecek şeyler değil ancak bu takımın ciddi bir şekilde beraber oynamaya ihtiyacı var. Bunun dışında Dolphins’in önünde Seattle Seahawks, San Francisco 49ers, Los Angeles Rams ve Arizona Cardinals maçları var ki bu maçların her biri birbirinden zor ve çetin geçecek. Bu karşılaşmalardan şu kadar galibiyet alır demek zor söz konusu Dolphins olunca konu çünkü sürpriz galibiyetler illa ki bir yerden gelebiliyor. Lakin ilk üç maçın her birinde sırayla üstüne koyan bu takımın aynı şekilde lig sonuna kadar sağlam temeller üzerine inşa edilmesi en büyük temennim. Yine de başlıkta da yazdığım gibi geçmiş senelerden çok da farklı bir şey göremediğimi de son olarak belirtmek isterim. Zaferlerle dolu birkaç hafta sonrasında bir başka Dolphins yazısında görüşmek dileği ile…