DAÜ Crows @ İstanbul Cavaliers:

Bu maç bence haftanın bence en kilit maçıydı. Zira her iki takımın da pek çok benzerliği bulunmakta. İlk ve en önemli benzerlik; iki takımın da aynı Coaching’i almış ve benzer şemalarla oynamakta olması. Her iki takım da oyuncu olarak çok kan kaybetti ve tabiri caizse taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışıyor. Crows eski mezunlarını, başka şehirlerde olmak pahasına kadrosunda bulundurmak zorunda, ki deplasman maçları sorun olmasın.

Cavs de CEFL, 1. Lig ve 2. Lig’de mücadele eden B takımını, yerli-yabancı, import oyuncularla desteklemek durumunda. Her iki takım da camiadan uzak duran, tabir-i caiz ise nevi-şahsına münasır takımlar. Kendi durumları ile ilgilenen, ortak zemin arayışı olmayan takımlar. Her iki takım da Coaching sıkıntısı çeken, Player-Coach usulü, hala oynamakta olan oyuncuları tarafından çalıştırılan ve oyun verilen takımlar. Crows’ta Enver Tatlıcıoğlu, Emre Aksoy ve Burak Korkmaz takımı çekip çevirirken, Cavs’te Güçhan Özbilgin ve Tolga İdikat başta olmak üzere veteran oyuncular takımı çalıştırıyor ve oyunları veriyorlar.

Gelelim Cavs’in kaybetmesini, Crows’un kazanmasını sağlayan nedenlerin analizine. Öncelikle çok dengeli bir maç oldu diyebilirim. Skordan da anlaşılabileceği üzere maç çok ortada geçti. İki takım da maçı koparma ve skor üretme noktasına defalarca gelmesine rağmen, basit hatalar sebebiyle maçı riske etti. Cavs punter/kicker’i #83 Şafak – ki son zamanlarda ligde gördüğüm en etkili punter/kicker diyebilirim – sayesinde Cavs defansı her drive’ına harika field possession’larla başladı.

Cavs’in dezavantajları, bencil oyuncularının takım konsantrasyonunu bozmaları, oyuncuların saha kenarındaki sorunlarla boğuşmaları ve kafalarını oyuna verememeleri, alt yapıdan yetişmiş hazır oyuncu olmaması sebebi ile sürekli aynı kadronun offense/defence çift taraflı oynamaları ve play calling’de yapılan hatalardı diyebiliriz. Cavs bench’i her daim patlamaya hazır bir bomba. Kimin, kiminle, ne zaman kavga edeceği, kimin ekipmanlarını çıkartıp gideceği belli olmuyor. Takım bırakmanın bile bir usulü vardır. Sahada kıran kırana mücadele eden iki takımın maçını kişisel show’una çevirirsen, takımın maçtan kopmasına ve konsantrasyonunu kaybetmesine neden olursun. Ki, bu durumda zaten kararını değiştirip takımında kalmak istese bile, o oyuncunun gönderilmesi gerektiği kanaatindeyim. Uyuşmazlıklar her takımda olabilir. Ancak bu uyuşmazlıklar idman ya da maç saatleri dışında idari kadro ile paylaşılır. Çözüme ulaşacak bir sıkıntı değilse, oyuncu tarafından müsaade istenir ya da takım tarafından emekleri için oyuncuya teşekkür edilir. Hafta içi idman sonrası WR İgor Vukoje’nin, hafta  sonu da maçın ortasında DE ile Desmond Mays’in yaptığı gibi ekipmanları fırlatıp gitmek bence hiç bir sporcuya yakışık alacak hareketler değil.

Alt yapı konusuna gelecek olursak. Cavs’in son yıllarda aktif altyapı faaliyetleri olduğunu biliyorum. Ancak şu an altyapıdan A takım seviyesine oyuncu aktarımı olmadığı için kadro sıkıntıları mevcut. Zaten bu sıkıntı sebebiyle, bir çok kulvarda aynı 16 – 17 oyuncu ile mücadele ettikleri için bu oyuncuların çoğunda kronikleşmiş sakatlıklar mevcut. Cavs ev sahibi, Crows ise, ta Kıbrıs’tan, deplasmana gelmiş olduğu halde, Crows’un kadrosu Cavs’ten çok daha kalabalıktı.

İki takımın göze batan oyuncularına gelecek olursak, hem special teams, hem offense hem de defence tarafındaki performansı ile Cavs # 83 Şafak, TD’u getiren interception başta olmak üzere, kilit tackle’ları ve coverage’ları ile # 58 LB Reşat, yaptığı ball exchange hatalarına rağmen C/DT Kutalp, sakatlığı sebebi ile sahayı terk etmek zorunda kalmasına rağmen hem offensive input hem de defensive key play’leri ile # 9 Güçhan ilk akla gelen oyuncular. Crows tarafında ise babasını kısa bir süre önce kaybetmiş olmasına – ki bu vesile ile tekrar başın sağolsun demek isterim – ve kafasını tam olarak oyuna vermemesine rağmen # 9 QB Ceyhun, son derece başarılı koşu oyunları sergileyen # 2 RB’leri Ebay, formsuz ve idmansın oluşuna, pek çok personal foul almasına ve her an oyundan atılacak diye düşündürtmesine rağmen key player olduğunu bir kez daha gözler önüne seren # 1 Hüseyin ve defansı toparlayan isim olan # 22 Mümin ilk akla gelen isimler.

Gazi Warriors @ Boğaziçi Sultans:

Seyretmediğim maçlar hakkında normalde yazı yazmayı sevmem. Bu maç için yazacaklarım da iki takım oyuncularından duyduklarımla sınırlı olacaktır. Gazi çok önemli eksiklerle İstanbul’a gelmiş ve özellikle QB Burak Şenyuva’nın yokluğunda LB Gürkan Aslan’ın bu pozisyonu doldurması gerekmiş. Açıkçası Gazi’de neler oluyor diye düşünmeden edemedim. Zira Gazi deplasmanlara en donanımlı şekilde katılan ve kadrosundan, sakatlıklar hariç, ödün vermeyen bir takımdı. Sezon başında şehirlerarası transferlerle kadrosunu takviye etmesi ve en önemli deplasman maçına bir çok eksikle çıkması beni şaşırttı. Kadro derinliği ve altyapısı olan bir takım olduğu için bu duruma anlam veremedim. Yoksa elbette ki kendilerince mantıklı bir açıklamaları vardır.

Bununla birlikte Gürkan’ın QB oynamasının nedenini anlamadım. Çünkü geçen sene takıma çok iyi adapte olmuş, run-and-gun oynayan bir QB vardı takımda. Sanıyorum sakatlığından dolayı forma giyemedi bu maçta. Gürkan’ın QB oynaması onu defansif anlamda da oyundan düşürecek bir nedendir zira. Yine de final maçının en önemli adayı olarak görüyorum Gazi’yi. Umarım Coach sıkıntısını da bir an önce çözerler.

Boğaziçi için ise bu maçtan ayrı, genel bir değerlendirme yapacağım. Çok düz bir oyun oynuyor. Fazlası yok, eksiği yok. Her maç aynı tempoda, inişli-çıkışlı bir grafik sergilemeden, yalın bir football programına sahipler. Her daim bu sporda bir köşebaşı olmaya devam ediyorlar. Line’da size problemi dışında göze batan önemli bir eksileri yok. Belki special teams’de skilled player sıkıntısı çekiyor olabilirler. Zira maçlarında pek iyi field possession sağlayacak kick’ler ve punt’lar yaptıklarını pek görmedim. Ancak defanslarında # 13 Doktor, # 3 FS ve # 28 CB ile # 74 Rush End’leri ön plana çıkıyor. Hücumda ise QB Gani WR Joe ile çok iyi bir uyum yakalamış. RB Sertan da line’ın block’larını etkili bir şekilde değerlendiriyor. Çok önemli sakatları da var Sultans’ın. Bu sakatların da takıma dönmeleri ile birlikte final kupasının bir ucundan da Boğaziçi tutacakmış gibi geliyor. Bakalım en son hangi takımın elinde kalacak kupa, bunu önümüzdeki ay göreceğiz.

ODTÜ Falcons @ İTÜ Hornets:

İki teknik üniversitenin derbisinden altın değerinde bir galibiyet kazanan taraf, geçen yılın aksine, İTÜ oldu. Bu maç play-out giyotinini İTÜ’nün ensesinden uzaklaştırıp ODTÜ’nün ensensine yaklaştıran bir skorla sonuçlandı. İTÜ son derece kısıtlı bir kadro ile, zor şartlarda mücadele etmek zorunda kalmasına rağmen play-out bölgesinden uzaklaşmanın keyfini çıkartıyor. Bundaki en önemli neden takım oyunu oynamaları, ligde hala spread offense şemasını bilen ve bu hücumu durdurabilecek yapıda takım sayısının az olması ve bireysel oyun oynayan belli isimlerin yaptığı key play’ler. ODTÜ’de geçen maçlarda play calling’de bir sıkıntı olduğunu sezmiştim. Tahmin ediyorum bu maçta da aynı sıkıntı başgöstermiş olabilir. Kemikleşmiş, belirli bir hücum ve savunma mentaliteleri var. Ancak bunun üzerine eklemeler, değişiklikler yapmanın zamanı geldi diye düşünüyorum.

Zira savunmada çok risk alıyorlar. Özellikle #55 Okan’ın A gap’ten blitz yaptığı savunma kurgusunda arka alanda çok açık veriyorlar. Özellikle  spread offense gibi, screen, bubble ve middle screen üzerine kurulmuş ofansif kurgulara karşı zaaf yaratan bir durum. Genelde all-out-blitz gibi defans düzenlemeleri maçın kopma noktalarında, maç bitimine az bir süre kala, rakip öndeyken, turnover’a zorlamak için kullanılır. Ancak bu defans kurgusunu maçın genelinde kullanan takımlar, bend-but-don’t-break defense oynayan takımlara göre daha fazla hata yapar, daha fazla risk alır, daha fazla hata yapar ve daha fazla maç kaybederler. Bu değerlendirme genel bir değerlendirmedir. ODTÜ’nün bu maçını kapsamamktadır. Zira bu maç, Boğaziçi maçı gibi, offense’lerinin turnover’ları sonucu kaybettikleri bir maç olmuş. Ancak, ODTÜ’de gördüğüm bir sıkıntı var. Açıkçası offensive play’leri çok kanıksanmış. Artık ligde ODTÜ’nün formasyonuna, man-in-motion’larına, kaçıncı down’da kaç yard gitmeleri gerektiğine bakıp da gelecek oyunu tahmin etmeyen bir takım kaldığını düşünmüyorum. Kesinlikle çok yetenekli oyunculardan kurulu bir takım. Olması gerektiği yerde olmaması bana da üzüntü veriyor. Ama, şu an büyük ihtimalle oynamak zorunda kalacakları play-out’tan galip ayrılacaklarını ve seneye daha güçlü olarak sahaya çıkacaklarına inanıyorum.

İTÜ cephesinde pek sürpriz yok. En önemli hedeflerinin play-out oynamamak olduğunu söyleyen Head Coach Emrah Asılyazıcı şu an bu hedefine oldukça yaklaşmış durumda. Kazandığı iki maçta da DB Berkay Bayraktar’ın key play’leri var. Defans sayı üretebilirse maç kazanılıyor. Bunda QB sıkıntısı, sezon başında A takımın yarısından fazlasının ayrılmış olmasının da payı büyük. Genç bir kadro ile mücadele ediyor İTÜ. Okul yönetiminin kararı ve takım içi anlaşmazlıklar sebebi ile kadrosundan çok oyuncu kaybetti. Ama altyapı faaliyetleri güçlü bir şekilde devam ediyor. Bununla birlikte Bilgi ile bir birleşme durumu söz konusu. Bilgi Hunters’ın oyuncuları İTÜ’ye oldukça büyük bir güç katmaktalar. Eğer Bilgi Hunters ile kurulan pakt devam eder, altyapıdaki oyuncuları da A takımı seviyesine adapte edebilirse birkaç yıl içinde daha da üst sıralar için mücadele edeceklerdir.

İnanılmaz keyifli bir dönemece girilmiş durumda. Kalan maçlarda en zirvedeki iki takım Boğaziçi Sultans ile Gazi Warriors ve en tabandaki takım olan Ankara Cats hariç herkes için sürpriz sonuçlar gelebilir. Diğer takımlar kıran kırana play-off ve play-out mücadelesi verecekler. Ligin geride kalan maçları kaçmaz diyor ve herkesi tribünlerdeki yerlerini almaya davet ediyorum.

Football dolu günler dilerim.