Son maçında kendi evinde Chicago’yu nispeten rahat geçen Green Bay, önündeki bir dizi deplasman maçının birincisinde ligin en iyi hücumuna sahip takımı Atlanta Falcons’a konuk oldu. Maçtan 33-32’lik skor ile ev sahibi takım galip ayrıldı. Aslında yakın geçen her maç zevkli ve/veya eğlencelidir diye bir tez olamaz ama bu maç gerçekten güzeldi.

Amerikan saatiyle öğleden sonra dört, bize göre 11 maçları seyretmesi en zorudur. Ne sekiz maçları gibi seyredilip uyuyabilinir, ne de sabah üç buçuk maçları gibi erken kalkıp seyredilebilir. Gecenin orta yerine üç buçuk saatlik bir heyula gibi oturur, ertesi günkü “The Working Dead” performansınıza ön ayak olur. Lakin ülkemizin yaz-kış saati uygulamalarına senelik keyfi yaklaşımları sonucu maçın ilk bir saatini kaçırdıysanız, bu tamamen sizin suçunuz. Bir analog kol saati de mi alamıyorsunuz?

Maçın beklenen hikayesi, Julio Jones’un karşısına dört yedek lastikle çıkan Packers savunmasının komedisiydi. NFL’in şu anda en iyi receiver’ı olan Julio Jones, 300 yardlık bir maçı da içeren portföyüyle maça çıkacağı için, ilk üç cornerback’i (Sam Shields, Damarious Randall ve Quinten Rollins) sakatlıklarından dolayı sahaya süremeyen peynir kafalılara fazla şans tanınmıyordu. Julio Jones’un maçı 29 yard pas tutuşla bitirmesi ise beklenmeyen bir sonuç oldu.

Sakatlıklar demişken Green Bay’in sakatlıklarına biraz daha detaylı bakarsak;  cornerback Sam Shields ve running back Eddie Lacy zaten injured reserve’a alınmış durumdaydı. Maç öncesi yayınlanan inactive (maça çıkmayacaklar) listesi ise tamamen starter (ilk 11) oyunculardan oluşuyordu: Clay Matthews, Damarious Randall, Quinten Rollins, Randall Cobb, Ty Montgomery, James Starks, ve Jared Cook. Yani bir tane bile kadroda yer bulamadığından dışarıda kalan yok, alayı sakat ve starter.

Sakatları geçelim, onun dışında Aaron Rodgers son iki haftaki güzel oyununa devam etti denilebilir. 38 pasın 28’inde başarılı olurken dört touchdown pası atmış, ayrıca koştuğu 60 yard ile takımdaki diğer üç koşucunun toplamından daha fazla yard atmış. Bu çocuk daha ne yapsın?

Matt Ryan zaten veteran oyun kurucu, bu sene Tom Brady ile birlikte MVP konuşmalarında adı geçiyor. Rakibin eksiklerini iyi değerlendirdi ve tıpkı Rodgers kalitesinde bir oyun ortaya koydu. Falcons savunması elinden geleni yaptı ama Green Bay hücum line’ının etkili oyununa Rodgers’ın cepten yağlı pehlivan gibi sıyrılması eklenince fazla baskı kuramadı.

Sonuçta NFC’nin iki iyi takımının zevkli bir mücadelesini seyrettik. Ev sahibi bir sayıyla kazandı, demek ki takımlar az çok denk bir ürün koydular sahaya. Packers aslında sene başındaki ilk iki galibiyetinden çok daha iyi oynadı ama sakatlıklarından ve karşıdaki rakibin kalitesi yüzünden çabaları yeterli olmadı.

İlle de Green Bay için yazılacak bir reçete aranıyorsa, sakatlık duası edilebilir. Bunun dışında Green Bay’in sezonun geri kalanını wild card yarışının ortasında geçirmesini bekliyorum. Playoff’a kaldıktan sonrası ise malumunuz, belli olmuyor.

Packers sıradaki maçını evinde Indianapolis Colts’a karşı oynuyor, hemen akabinde Titans, Redskins ve Eagles’dan oluşan, gittikçe zorlaşan üç level gibi deplasman maçları var.

Yazının sonuna gelirken buradan; sonunda kendini bulan Rodgers’a ve bir maç ortalama altında performans sergiledi diye çirkefleşmeyip ligin diğer receiver’larına iyi örnek olan Julio Jones’a selam gönderiyorum. Emekliliğe adım atan Andre Johnson’a “uğurlar olsun” diyorum. 4-4’lük puan durumlarıyla “dört dörtlük oynuyorlar ehi ehi” esprisini yapmamıza müsaade eden Buffalo Bills ve Tennessee Titans’ı kucaklıyorum. “Deplasman” kelimesini zorla “yabancı saha”ya çevirmeye çalışan Öz Türkçeci MS Word yazılımına teessüf ediyorum. Orta Asya’nın bozkırlarında mı kodlandın mübarek? Size de futbol zevkiniz azalmadan izleyeceğiniz maçlar diliyorum. Esen kalın. Podcast’i dinlemeyi de unutmayın.