İzlediğimiz ve sevdiğimiz NFL’in yanı sıra, her ne kadar “profesyonel” bir kimliği olmasa da önemli paraların döndüğü, büyük kontratlı TV anlaşmalarının imzalandığı, koçların NFL koçlarından fazla kazandığı bir lig var: NCAA.

NCAA, Amerika’daki kolej (üniversitelerin) branş yeterliliğine sahip oldukları alanda açmış oldukları spor takımlarının yarıştığı, tıpkı NFL gibi kendi içinde konferansları olan (hatta daha da fazla konferans var) bir lig. Kolej futbolunun geçmişi ise, elbette neredeyse tüm sporlarda olduğu gibi, “amatör” bir ruh taşımasından ötürü profesyonel Amerikan futboluna göre çok daha eski.

Rugby’e benzetilse (ve ilk çıkış noktası rugby de olsa) Amerikan futbolunun tarihi de kolej liglerinde epey eski. 1869’da yapılan ilk Amerikan futbolu maçının ardından 2017’ye kadar kıta Amerika’sında kendine yer edinen spor, bilhassa üniversitelerin kendi tanıtımları için de etkili bir yöntem oldu. SEC, PAC-12, Big Ten, Big-12 ve ACC gibi beş büyük konferansa sahip kolej futbolu ligi geçtiğimiz 150 yılda da epey değişti. Üniversiteler, kolej futbol takımlarıyla beraber anılır olmakla beraber, üniversitenin spor bursu sağladığı öğrenciler arasında da Amerikan futbolunun yeri epey ayrı.

Bir kolej futbolu takımı, kadrosuna katmak istediği oyuncuyu lise yıllarında uzun bir süre takip etmekte, ardından oyuncuyu “ayartmak” için türlü yollara girmekte ancak NCAA kuralları sınırında kaldığı için bu durum hala “amatör spor” olarak nitelendirilmekte. Kolej futbolu, takip edilirlik açısından Amerika’da NFL’den sonra ikinci sırada yer alacak kadar büyük bir ekonomiye de sahip. Gençliğimizde-çocukluğumuzda izlediğimiz bazı korku filmlerinde, okullarının şampiyonluk maçına gitmek için karavanla yola çıkan altı gencin macerasını izlerken aslında kolej futbolu Bowl maçlarına gönderme yapılmakta.

Kolej futbolunda epey fazla konferans olmasına rağmen sene sonunda playoff’lara kalacak (ki eskiden ulusal şampiyonluk maçını oynayacak olandı) takımları belirlemek adına NCAA tarafından, eski koçlardan, oyunculardan, antrenörlerden ve birkaç medyatik isimden oluşan bir komite, ligin orta haftalarından itibaren bir “sıralama” (rankings) yayınlar. Bu sıralama sonucunda ilk dörtte yer alan takımlar çapraz eşleşme usulüyle birbiriyle eşleşir (1-4, 2-3) ve bu maçların galipleri de şampiyonluk maçını oynar.

Kolej playoff’u sistemi üç sezondur uygulanmakta ve sadece Alabama Crimson Tide bu üç sezonda da playoff’a kalmayı başarmış takım olarak öne çıkmakta. Diğer yandan, Associated Press (AP)’in hazırladığı sıralamalar da önemli kabul görmektedir. AP sıralamaları ile NCAA Komitesi Playoff Sıralaması birbirini tutmak zorunda olmasa da (bunun örnekleri oldu) neredeyse aynı sayılırlar.

Az önce değindiğim beş büyük konferanstaki takımların bu sıralamalarda biraz daha yukarıda yer aldığını söylemek yanlış olmaz çünkü beş büyük konferans, görece iyi oyuncular tarafından tercih edilirler ve konferans içindeki rekabet de üst düzeydedir. NCAA’de koçluk yapan ancak NFL’de koçluk yapsa sırıtmayacak birçok koçun, kolej ligini tercih etmesi ise hem para hem de oyuncu kontrolünün daha kolay sağlanabilmesi nedenlidir. NFL’de kontratı kapmış olan oyuncu, garanti parasını alır, profesyonel biçimde oyuna yaklaşır oysa NCAA’de oyuncuların sahada verdikleri mücadele belki de hayatlarını kazanmak için verecekleri mücadeleyle eşdeğer olduğu için oyuncu tarafından “çok daha ciddiyetle” yaklaşılır.

Bilhassa NFL yazılarımla tanıdığınız bendeniz, NCAA hakkında giriş dersi niteliğinde bir yazı yazdıysam eğer, iki hafta önceki tahminlerde çuvallamış olduğum için. Yine de NCAAF ile alakalı meraklılar varsa yazının altına yorum ve soru ekleyebilirler. Tekrar görüşmek üzere…