Aşağıda gördüğünüz fotoğrafı çekildiğimde tarih 13 Aralık 2018 idi. Değişim programı için bulunduğum Texas’tan, uzun zamandır görüşemediğim kuzenimi ziyaret etmek için Bay Area’ya (Körfez Bölgesi) gitmiştim. Huzurlu bir aile saadeti içinde geçmesi gereken bir Pazar gününde, uzun süredir bölgede çalışmasına ve Kaliforniya eyaletinde gerek NFL gerekse de NCAA düzeyinde gırla takım olmasına rağmen daha önce bırakın bir NFL maçını, doktorasını aldığı Arizona State Üniversitesi’nin maçlarına dahi katılmamış olan kuzenimi kolundan tutup Santa Clara’daki Levi’s Stadyumu’na sürüklemiştim.Söze, Atatürk’ün Nutuk’taki edasıyla başlamak gerekirse, 1434 Aralık’ının 13. günü (Evet, üşenmedim Rumi yılı hesapladım) Santa Clara’ya çıktığımda, vaziyet ve manzara-i umumiye şu şekildeydi:

1- 2018 NFL normal sezonunun 14. haftasına gelinmişti ve San Francisco 49ers, o zamana kadar oynadığı 12 maçın sadece iki tanesini kazanabilmişti.

2- Bir sezon önce takıma New England Patriots’tan takas edilen ve oynadığı ilk beş maçı kazandıktan sonra adeta bir mesih etkisi yaratan Jimmy Garoppolo, 2018 sezonunun başlarında oynanan Kansas City Chiefs maçında herhangi bir darbe almadığı pozisyonda ACL’i kopartarak sezonu kapatmış ve adeta sahte peygamber olduğunu açığa çıkarmıştı. Bu yetmezmiş gibi, Garoppolo’nun halefi C.J. Beathard da takip eden haftalarda sakatlanmış ve takımın dümeni, 23 yaşındaki undrafted Nick Mullens’a emanet edilmişti.

3- Onca ilk tur-yüksek sıra seçimi ve Richard Sherman gibi serbest oyuncu piyasası atakları ‘Bana mısın?’ dememiş ve art arda gelen sonuçlar ikinci yılındaki head koç Kyle Shanahan’ın koltuğunu ısındırmaya başlamıştı.

4- 49ers böylesine bir batağın içindeyken takım mağazasında bir önceki seneden kalma XXXXXXL Brian Hoyer formasına hiç utanmadan 70 dolar ücret çekilmişti.

Rakip de playoff umudunu kaybetmiş Denver Broncos olunca, 49ers taraftarının maça ilgisi görece azdı. Tüm bunlardan habersiz olan kuzenim ise, stadyum atmosferinin etkisine kapılmış olacak, bana şöyle bir teklifte bulundu: ‘Madem biletleri sen aldın, ben de sana bir forma alayım. Hem ilgin de var zaten.’ Bu teklifi duyar duymaz gurura leke sürdürmemek için ‘Yok abi, istemem.’ diyerek söze başlayan ben, yoğun (!) ısrarlar sonrasında bilet fiyatından bir hayli fazla olan yeni sezon Garoppolo formasını kuzenime aldırıp içim rahat başım dik bir biçimde koltuğumun yolunu tutmuştum. Artık maça bir hayli az bir vakit kaldığı için bu alım işini hızlıca yaptığımızdan mı, yoksa malum aritmetikten ötürü bir ‘instant karma’ya kurban gittiğimizden mi bilinmez, formayı bir hayli küçük beden almışım. Öyle ki, fotoğrafta da görülecektir, kollarımı da yukarı kaldırmam sebebiyle forma öylesine katlanmış ki, adeta arkadaki ‘Garoppolo’ yazısını seçebilen şöyle yağlısından stadyum işi tavuk kanadı kazanacak…

Bu küçük talihsizliğe rağmen maç boyunca hoş tesadüfler de olmadı değil. Örneğin, 49ers’ın ilk yarısını 20-0 önde kapattığı ve ikinci yarısında da Denver Broncos’un 14 sayı bulduğu karşılaşmada tüm skorlar bizim oturduğumuz end zone’a atıldı (Bizim end zone derken orta tribünlerin end zone’a meyleden kısmını kast ediyorum, yoksa kale arkasından bilet alıp da yeni sezon formasının üzerine yatacak kadar onurumu kaybetmedim). Buna ek olarak, maçta 210 yard pas yakalayıp bir de touchdown yapan George Kittle, 49ers gibi 80’lerde dynasty unvanına sahip olmuş bir takımın tarihinde, bu iki istatistikte de sezonluk rekorları kırmayı başararak tarihe geçti. Hepsinden önemlisi ise 49ers, Broncos’u mağlup ederek berbat geçen sezondaki üçüncü galibiyetini hanesine yazdırdı.

Ancak tüm bunlardan ziyade, bu deneyimimde beni en çok etkileyen, kötü bir dönem geçiren takımın içinde bulunduğu umut hali oldu. Levi’s Stadyumu’nun girişine asılan iki dev pankart, bu ruh halinin mücessem bir şekliydi. Öyle ki, pankartlardan birisinde, 49ers’ın kükrediği 80’lere gönderme yapılmış ve Joe Montana ve Jerry Rice’ın fotoğraflarının altına ‘Faithful Then’ (O zaman inançlıydık) sloganı yazılmıştı. Girişin diğer kısmında yer alan pankarta ise Jimmy Garoppolo ve George Kittle’ın resimleri iliştirilip altına ‘Faithful Now’ (Şimdi inançlıyız) sloganı eklenmişti. Elbette ki bu küçük romantik oyun, küskün taraftarın ilgisini çekme amacıyla takımın giriştiği bir PR çalışmasıydı. Ancak, yine de hem geçmişi şanlı bir takımın o zaman içinde bulunduğu durumun üzerimde yarattığı o burukluk hali hem de buna rağmen aşılanmaya çalışılan optimizm beni fazlasıyla etkiledi ve bunun sonucunda da hazır Garoppolo formasını da kapmışken, o anki ruh halimi yansıtacak bir fotoğraf koymak istedim Instagram’a. Tabi, madem elimizi açıp Amerikan futbolunun tanrılarına bir dilekte bulunacaktık, Jacksonville Jaguars taraftarı olarak hiç durur muyum, yan kontenjandan takımımı da dahil ediverdim bu dilek seansına. Sonuç olarak da ortaya o caption çıktı: ‘Duval County’den Santa Clara’ya… Kurtarıcı halen bekleniyor’ (Duval County, Jacksonville’in de içerisinde yer aldığı bir Florida idari yönetim birimidir).

Tabi Amerikan futbol tanrıları, NFL’in gelmiş geçmiş en büyük takımlarından 49ers dururken Jaguars gibi bir elem çiçeği için edilen dileği mi kabul edecekler (E biz de bir önceki sene konferans finali oynamıştık!?!!!)? Tabi ki hayır. Kurtarıcı olarak nitelendirilen Nick Foles daha ilk haftadan sakatlanınca Amerikan futbolu tanrılarının konu hakkındaki tutumları da belli oldu. Peki ya 49ers? İşte bundan yaklaşık 13 ay önce Santa Clara’da dilediğim bu dilek sayesinde (!) onlar, bu Pazar günü yedi sene sonra ilk kez Super Bowl’da boy gösterecek.

Gelelim maç hakkındaki belirtmek istediğim düşüncelere… 49ers ve Chiefs eşleşmesinde özellikle desteklediğim bir taraf yok. Ancak, yazının akışının vereceği izlenimin aksine, az da olsa Chiefs’e bir meylim olduğu gerçek. Bunda Patrick Mahomes’un olmayan kara kaşı veya olmayan kara gözünün bir etkisi yok. Sadece, playoff dönemi boyunca, Aaron Rodgers ve Green Bay Packers’ı Super Bowl’da görmek gibi bir isteğe kapılmıştım. Sonuçta, 2010’lu yılların başında NFL takip etmeye başlayan tüm aklı başında insanların NFL seyirciliğini tanımlayan oyuncuların başında Aaron Rodgers gelir. Benim de izlediğim ilk NFL MVP’si (2011); uğruna prime’ındaki Tony Romo, prime’larındaki performanslarına oldukça yakın Andre Johnson ve Frank Gore’u vererek hem sezonu daha başlamadan bitirip hem de NFLTR Bowl’un yaşlı kurtlarını kendime güldürdüğüm ilk Fantasy football quarterback’im (2012), bana ilk kez canlı bir Hail Mary touchdown pası izleten (2015 sezonu 13. hafta vs. Lions) hatta bununla da yetinmeyip aynı sezon bir tane daha atan (2015 Divisional Round vs. Cardinals) oyun kurucu Rodgers’tır. Biraz daha zorlayacak olursak ilk kez bir takım barında onlarca kuduz Packers taraftarı arasında izlediğim (2015 Wild Card – LA) NFL quarterback’i de yine Aaron Rodgers’tır. Sevsek de sevmesek de, GOAT olarak görsek de görmesek de, nasıl herkes Vince Lombardi’yi takdir ediyor ve NFL’in şampiyonuna verilen ödülü ‘Lombardi Ödülü’ diye anıyorsa, Rodgers 2010’larda NFL izlemeye başlayan nesli için ayrı bir yere sahiptir. Dolayısıyla, her ne kadar bu yazıyı yazmama yarayan malzemeyi bana Garoppolo ve 49ers vermiş olsa da, Packers’ı Super Bowl’da görmeyi yeğlerdim. Öte yandan, kaçan her Super Bowl ve dolayısıyla her şampiyonluğun, GOAT treninin Rodgers’tan iyiden iyiye uzaklaşıyor olduğu gerçeğini hatırlatması da vicdanıma dokunmuyor değil.

Böyle bir yazının, Super Bowl’un içeriğine dair de bir şeyler anlatma yükümlülüğü bulunduğundan ve sizin de şu ana kadarki gidişattan içeriğin goygoyun ötesine geçemeyeceğine inandığınızı düşündüğümden, malum konuya geçmeden evvel şu itirafı yapmak istiyorum: Bir yılı aşkın süredir, ders yoğunluğumun da etkisiyle sadece ‘casual’ bir NFL izleyicisiyim. Pazar geceleri maçlar esnasında verdiğim yemek siparişinin gecikip gecikmemesi, beni nedense artık ‘Cincinnati Bengals, Cleveland Browns’a karşı ilk yarıda mı yoksa ikinci yarıda mı daha çok koşmuş?’ gibi oldukça gerekli bir sorudan daha çok enterese ediyor. Ancak buna rağmen, elbette Pazar gecesi oynanacak olan karşılaşmaya dair benim de söyleyecek birkaç sözüm var. ‘Efendilik arayan Beyaz Show’a’ misali, Super Bowl LIV hakkında derinlemesine okuma yapmak isteyenleri, bu organizasyon hakkında envai çeşit bilginin yer aldığı ‘54 Maddede Super Bowl LIV’ adlı yazıyı okumaya davet ediyorum.

Öncelikli olarak, şu bir gerçek ki Kansas City Chiefs son dönemde NFL’in en prolifik hücumuna sahip takımı. Head koç Andy Reid, Philadelphia Eagles yıllarından bu yana West Coast hücumunun NFL’deki en önemli kalesi konumunda (sadece mecazi anlamda değil). Reid, Green Bay Packers’ın eski head koçlarından Mike Holmgren’ın coaching tree’sinden geldiği için (ilginçtir, kendisinin Reid ile şaşırtıcı bir fiziksel benzerliği de vardır) ve Holmgren’in de 1980’lerin ortalarından itibaren West Coast’un kurucusu ve 49ers dynasty’sinin yaratıcısı konumundaki Bill Walsh’un altında çalıştığı düşünüldüğünde, sadece bu tarih argümanı dahi Reid’in ligde kartları yeni dağıtan bu hücum tipindeki başarısının sebebini açıklıyor. Reid’in; Alex Smith, Michael Vick ve Donovan McNabb gibi farklı profillerdeki oyun kurucularla oynamasına rağmen mükemmele yakın işlettiği hücum sistemine bir de Patrick Mahomes’un dikey hücum tehdidi eklenince Chiefs hücumunun son iki yıldaki dominasyonu doğal bir sonuç olarak ortaya çıktı. Pazar günü oynanacak Super Bowl’da da Chiefs hücumu ve özellikle 49ers savunma hattının arasındaki eşleşme maçın kilidini çözecektir. Buna karşılık, fikrimce NFL’in en dengeli hücumuna sahip olan 49ers’ın koşu oyunlarını Packers karşısındaki gibi işletebilmesi Chiefs savunmasını zor duruma sokacaktır. Her ne kadar 49ers görece daha komple bir takım izlenimi çizse de özellikle Chiefs’in hücumdaki üstünlüğünü göz önünde bulundurarak Reid ve arkadaşlarını bir adım önde gördüğümü belirtmek istiyorum.

Son Eklemeler…

Bildiğiniz üzere Chiefs, Pazar günü tam 50 yıl sonra ilk kez Super Bowl’da boy gösterecek. Ilk ve tek şampiyonluğunu elde ettiği Super Bowl IV’ün (1970) hemen öncesindeki haftada takım büyük sıkıntılar yaşamış ve AFC Konferans Finali esnasında dört Chiefs oyuncusunun evi soyulurken, takımı Super Bowl’un oynanacağı şehre taşıyacak özel jete, bir hizmet kamyonetinin çarpması sonucu, tüm oyuncu ve personel için yeni bir uçak hazırlamak zorunlu olmuştu. Bunlar yetmezken bir de takımın ileriki yıllarda Hall of Fame’e girecek olan quarterback’i Len Dawson, yine aynı hafta içerisinde, ülke genelindeki bir kumar şebekesine katıldığı iddiasıyla federal jüri tarafından ifade vermeye çağrılmıştı. Hoş, sicili pek de temiz olmayan Dawson, Super Bowl I’in devre arasında da sigara ve bira içip adeta keyif yapmış ve bu ilginç anın görüntüsü de Len Dawson’ı ölümsüzleştirmişti

50 yıl önce Chiefs, yaşanan tüm bu aksaklıklara rağmen, bir hayli underdog olarak sahaya çıktığı karşılaşmada efsane head koç Bud Grant’in çalıştırdığı Vikings’i devirmeyi başarmıştı. Tam 50 yıl sonra, buna benzer problemlerin hiçbirisi ile uğraşmak zorunda kalmayan Chiefs, hem de küçük de olsa favori gösterilirken 49ers’a karşı kaybederse, bu mağlubiyetin bir bahanesi olur mu hiç..?