Oyuncu olmak serisinin üçüncü ayağı ile hücum mevkilerini bitiriyoruz.
Önce gelen özel bir istek doğrultusunda hüzum çizgi elemanları (OL) ile top tutucular (WR) arasında sıkışan Tight End (TE) pozisyonuna değinelim. Az da olsa oynamışlığım bulunan TE mevkisi getirdiği sorunlar ve sorumluluklar kadar başarıya ve paraya sahip olmaz genelde. Gerektiğinde dev cüsseli arkadaşları gibi rakip savunma çizgi oyuncularını bloklamaya çalışan TE, gerektiğinde hızını ve çevikliğini konuşturup pas yollarında bulur kendini. Bu görevleri yüzünden hem güçlü, cüsseli ve ayağı yere sağlam basan, hem de hızlı, çevik, elleri sağlam oyunculardan seçilirler.
Gelmiş geçmiş en iyi TE seyrettiğim kadarıyla Kellen Winslow’dur. Oğlu Kellen Jr. Cleveland Browns’da aynı mevkide oynamaktadır. Peşinden gelenler Ozzie Newsome ve belki Shannon Sharpe olabilir (ağabeyi Sterling Green Bay Packers’da WR oynadı). Mevcut Tight End’lerin en iyileri ise Tony Gonzales, Jeremy Shockey, Antonio Gates ve biraz zorlarsak Alge Crumpler.
Gelelim yazımızın assolisti Quarterback, kısa adlarıyla QB veya Türkçe adlarıyla Oyun Kuruculara. Bir oyun kurucuyu iyice anlayabilmek için kafasının içine girip oyun öncesi, sırası ve sonrasında hissettiklerine bakmak lazım. Bu konuda bize yardımcı olmak için bir oyun kurucu seçelim. Adı da Kubilay olsun, biz kısaca Kubi (QB) diyelim.
Kubi daha maç başlamadan en göz önünde oyuncudur. Eğer aşırı silik veya vasat bir oyuncu değilse maçlar “Kubi ve Karadeniz Hamsileri bakalım Charles ve Amerikan Özentileri’ne karşı ne yapacaklar?” diye lanse edilir. Mevkisi dolayısıyla gelen liderlik durumu, kendi nasıl oynarsa oynasın çoğu zaman takımsal başarının veya başarısızlığın kendisine mal edilmesiyle sonuçlanır.
Hücum takımı sahaya girdiğinde Kubi arkadaşlarını Huddle adı verilen genelde yuvarlak şekilli bir oluşum halinde toplar, ve sıradaki oyunda ne yapılacağını söyler. Şu anda oyun kurucular koçlarla haberleşme sistemleri (kask içi telsiz, yandan kodla / sinyalle oyun verme, vs.) ile oyunları almaktadır. Eskiden genel uygulama bu şekilde değildi. Oyun kurucu aynı zamanda oyun seçimini de üstlenirdi. O zaman oyun kurucunun çok da iyi bir stratejist olması gerekiyordu, ve en iyi stratejistler de atletik özellikleri kısıtlı olsa da nispeten daha başarılı olabiliyorlardı. Bu tip oyun kuruculara en güzel örnek Colts oyun kurucusu Johhny Unitas’dır.
Kubi’ye dönersek; arkadaşlarının dizilişi, oyunu, çıkış sayısını veya ekleyeceği herhangi bir şeyi üstüne basa basa iki kere söyledikten sonra huddle’ı dağıtır. Arkadaşları yerlerine geçerken Kubi rakip savunmaya bakmaya başlar. Oyunun gideceği tarafı ele vermemek için her oyun aynı bakışı uygular. Genelde soldan sağa bir kere boynunu çevirir ve sonra center (merkez) oyuncusunun arkasına yerleşir. Savunmanın durumuna göre oyunu başlamadan değiştirme hakkı vardır. Audible dediğimiz bu değişiklik ile gördüğü (veya gördüğünü sandığı) zayıflık veya kuvvetlilik durumuna göre yeni bir oyun seçebilir. Yalnız arkadaşlarının bu oyuna hazırlanmak için daha az vakti vardır doğal olarak, ve hata ihtimali artar. Üstelik oyun başarısız olursa verdiği kararın altında ezilebilir Kubi.
Bazı oyun kurucular yılların getirdiği deneyimle rakibe tek bakışla skorborda 6 puan ekleyebilecek oyunu hemen bulabilirler. Bu tip oyuncuların koçları genelde bu özgürlüğü tanır, ve çoğu zaman meyvesini yer. Bunlara örnek olarak Green Bay Packers oyun kurucusu Brett Favre verilebilir. Aynı seviyede karar verme yeteneğine sahip olan Trent Green ise oyun yeteneğinin azlığı yüzünden karar verme mekanizmasının gelişmişliğinden yeteri kadar faydalanamadı.
Bazı takımlar ise huddle kullanmayan, yani no-huddle dediğimiz hücum sistemini kullanır. Burada evvelki oyun biter bitmez hücum oyuncuları yerlerine geçer, oyunu kenardan (veya kendi kafasından) alan oyun kurucu da sesli ve/veya hareketli sinyallerle oyunu arkadaşlarına bildirir. Bunu uygulayan oyun kurucuların en meşhuru Indianapolis Colts oyun kurucusu Peyton Manning’dir.
Biz bunları anlatırken Kubi oyunu değiştirmemeye karar vermiş, ve çıkış için gerekli sayıları okumaya başlamıştır. Son rakamla beraber topu elinde bulan Kubi, sol ayağını arka çapraza açarak arkadan gelmekte olan koşucusuna doğru ilerler. Topu arkadaşına teslim ettikten sonra Kubi sanki pas atacakmış gibi etrafında dönüp sağa açılır. Bu sırada elinde top olmamasına rağmen varmış gibi davrandığından sağlam bir darbe alma riski altındadır. Ama böyle olmaz, yanına en yaklaşabilen hücuma göre sol defensive end (savunma uç oyuncusu) topun Kubi’de olmadığını görünce geri döner. Bu sırada düdük duyulur ve oyun biter. Hücum takımı bu koşu oyununda 7 yard almıştır.
Tekrar huddle yapılır ve oyuncular derin nefesler alarak Kubi’yi dinlerler. Takımın kendini çok zeki zanneden koçu, savunmanın 3 yard’ı vermemek için yakın oynayacağını düşünüp uzun bir pas oyunu vermiştir. Huddle bitince yine herkes yerlerine yerleşir, ve oyun başlar. Kubi bu sefer etrafında yarım tur dönüp arkadan gelen nispeten daha cüsseli koşucu arkadaşıyla karşılaşır (Fullback). Bu arkadaşına topu değil, boş elini uzatır ve topla beraber iki adım geriye yürür. Niyeti savunmayı mümkün olduğunca koşu numarasıyla kandırıp pas tutucu arkadaşlarını boş bırakmaktır. Burada geri dönüp uzaktaki durumu inceleyen Kubi, pas tutuculardan birinin kendisini marke eden adamdan sıyrılmış olduğunu görür ve pası ona doğru sallar. Daha top yeni elinden çıkmışken soldan gelen bir darbeyle yerde bulur kendini Kubi. Rakip savunmanın yaptığı hareket kurallar dahilinde olsa bile belki hakemden bir ceza geleceğini umut eder Kubi. Bu sırada tribünlerden gelen hayal kırıklığı dolu sesleri duyan ve kendi çizgi oyuncularından birinin ellerini sinirle iki yana açtığını görünce pasın başarısız olduğunu anlar. Hakemin de yere ceza için bayrak atmadığını gören Kubi moralini bozmamaya çalışarak ayağa kalkar.
Artık üçüncü haklarıdır ve hala üç yard gitmeleri gerekmektedir. Kubi yerden kalkıp kendine gelene kadar topu düşüren oyuncu o mesafeden koşarak geldiği için nefes nefese özür diler. Kubi vakit olmadığından ve genelde Huddle’da başka ses duymak istemediğinden onu hemen susturur ve yeni oyunu anlatır. Huddle dağılır ve oyuncular üçüncü haklarında yine bir pas denemek için yerlerine geçerler. Bu sefer topu shotgun denilen pozisyondan alacaktır Kubi, yani center topu bacaklarının arasından uzaktaki oyun kurucuya atacaktır. Oyunun başlamasıyla topun havadan ellerine değil, yerden sekerek geldiğini görür Kubi. Bıyık altından ettiği küfür sonrasında topun şans eseri saçma sapan bir yere değil de eline sektiğini farkeden oyun kurucumuz topu alıp doğrulduğunda karşıdan 120 kiloluk bir adamın kopup üzerine gelmekte olduğu gerçeğiyle karşılaşır. Bu adama bir sağ-sol numarası çekip ektikten sonra pas tutucularına bakar. Pasa çıkan dört adamdan ikisi gayet amatörce Kubi’nin topla ve rakibiyle mücadelesini seyrettiği, diğer iki adamdan birinin çoktan menzil dışına çıktığı ve son adamın da üç rakibin arasında zaten zar zor görüldüğü için kalan mesafeyi koşarak almaya karar verir Kubi. Karşısına çıkan ilk adamı pas atacakmış gibi kandırarak geçen oyun kurucu, gitmesi gereken mesafeyi aldıktan sonra yakınına üç rakip birden gelince kayarak durur, çünkü bunu yapan oyun kurucuya çarpmak yasaktır. Top da zaten kaymaya başladığı yerden oyuna konulur. Yeni bir dört hak alan takım ilerleme çabalarına devam edecektir artık.
Burada bir de koşu boyutu olanlar oyun kuruculardan bahsetmek gerekir. Genelde oyun sıkıştığında çok işe yarayan bu yetenek, bazen oyun kurucunun diğer yeteneklerinin önüne geçer ve oyuncuyu “koşan QB” tanımına maruz bırakır. Bu tip oyuncuların başında eskilerden Randall Cunningham, yenilerdenise Michael Vick ve Vince Young vardır. Bir de Karadeniz Hamsileri’nden Kubilay Vayanamvay’ı unutmamak gerekir.
Bu yazdıklarım inşallah çeşitli durumlarda kendinizi oyun kurucunun yerine koymanıza yardımcı olmuştur.
Bu veya diğer yazılarımla ilgili yorum, eleştiri, önerilerinizi veya merak ettiklerinizle ilgili sorularınızı hilmic@yahoo.com e-mail adresime, veya NFLTR Forumunda bekliyorum.
Futbol sevginiz azalmasın.