2010 Playoff’larının ilk maçı New York Jets – Cincinnati Bengals arasında geçti. Bu maç yerde geçti desek yeridir. İki takımın toplam koşu yardları, toplam pas yardlarından daha fazlaydı. Jets tarafında Shonn Greene ve Bengals tarafında Cedric Benson QB’lerinin kolunu pek yormadılar. Burada her iki tarafın da koşu defanslarına selam gönderiyorum. Sonuca etki etmeyecek gibi görünüyor ama Bengals kicker’ı Shayne Graham’ın validesi herhalde epey anılmıştır bu maçta. Maçı 24-14 Jets kazandı. Herkesin soru işaretleri ile baktığı çaylak QB Mark Sanchez oyunu idare etti ve çok hata yapmadı. Kendisini bu haftasonu San Diego önünde oyuna daha çok etki eder görmek istiyoruz.
Bu maçın ardından Cumartesi gecesini Pazar sabahına Philadelphia Eagles – Dallas Cowboys maçıyla bağladık. Daha doğrusu ilk yarısını bağlayabildim, geri kalanını Pazar günü bağladım. Bir maç bu saate kadar sürer mi? Zaten maç da çok heyecanlı değildi. 27-7 biten ilk yarının sonunda konu kapanmıştı çoktan. Eagles’ın en güzel hareketi belki Michael Vick’in Maclin’a attığı 76 yardlık touchdown pasıydı. Doğru dürüst bir koşu oyunu sergileyemediler ama bunu maçın büyük çoğunluğunu geriden takip etmelerine bağlayabiliriz. Cowboys’ta ise Felix Jones 73 yardlık koşusuna bir o kadar daha yard ekledi ve Philadelphia’nın umutlarını saniye saniye Dallas’ın yeni sahasının çimlerine gömdü. Dallas da böylece sonunda bir playoff maçı kazanmış oldu. Biraz daha doğuda ise insanlar “Köpek möpek! Vick’e biraz daha mı şans versek?” diye düşünmeye başladılar bile. Öyle ki; takımları Cumartesi geceki 34-14’lük sonuç ile bir senede Dallas’a 3 kere yenilmeyi başarmıştı.
Pazar günü maçları Baltimore Ravens – New England Patriots maçı ile başladı. Ben de çoğu insan gibi Patriots’ın maçı rahat kazanacağını düşünüyordum, ve ben de çoğu insan gibi çok yanılacaktım. Bill Belichick (Ya böyle soyadı olur mu bir koçun?: Belly-chick) ve ekibi daha baştan yıkıldılar. Oyunun scrimmage’dan ilk oyununda Ray Rice 83 yard koşarak skoru 7-0 yaptı. Sonraki drive’da ise Tom Brady’nin fumble’ını Patriots 17’sinde alan Baltimore skoru 14-0 yaptı. Daha maç başlayalı 10 dakika olmadan Tom Brady interception’ıyla bu sefer 25’ten başlayan Ravens yine koşuyla sayı buldu ve 21-0’dan sonra Patriots kendine gelemedi. Maç da 33-14 bitti zaten. Benim bu maçla ilgili yorumum, kendi üstünlüklerine çok inanan bir grup insanın hemen çöküşüne sahne olduğuydu. Bir yorum da benim lafımla kuyuya inilmemesi gerektiği üzerinedir. Geçen haftaki lafımı aynen aktarıyorum: Bu maç New England’ın, kendimizi kandırmayalım… Şimdiye kadarki verdiğim tüyolarla para kazanan arkadaşlar; öndeyken bırakın derim…
Maçın başında herşeyin ters gitmesi konusundayken, haftanın son maçına gelelim. Green Bay Packers – Arizona Cardinals maçı, peynir kafalılar için kabus gibi başladı. Daha ilk down’da interception atan Rodgers’a Warner güzel bir drive’la cevap verdi. Sonraki drive’da Driver, adına uygunsuz bir hareketle fumble yaptı ve drive orada bitti. Warner yine bir touchdown ile cevap verdi. Green Bay bu sefer punt yapabildi, ve Warner yine skorbord’a sayı ekledi ve ilk çeyrek bitmeden Cardinals 17-0 öndeydi. Green Bay de Patriots gibi yıkılabilirdi, üstelik genç ve playoff tecrübesi olmayan bir oyun kurucu ile… Ancak Packers’ın yenilmezlik, süperlik gibi konseptleri olmadığından, “Kardeşim olur böyle şeyler, biz ki Tampa Bay’e yenildik bu sene…” yaklaşımıyla toparlandı. Maçın bundan sonrasında toplamda 2 punt daha seyrettik, ve maç kısır bir basketbol maçının skoruyla 45-45 uzatmaya gitti. Burada anlatmakla olmaz, gidin internetten özet görüntülere bakın: Rodgers’ın kendisini bir anda Ronaldinho zannetmesiyle maçı Cardinals kazandı. Neyse şimdi uğraştırmayayım sizi: Rodgers sack olurken fumble yaptı, düşen topu ayağıyla ittirdi ve yukarı sektirdi, böylece rakip oyuncu havada kaptı ve sayıyı buldu.
Maçta iki savunma, rakibin pas oyunlarını durduramadı. Rodgers’ın bence muhteşem oyunu, receiver’larının top düşürmeleriyle zorlandı. Green Bay hep üçüncü hakta topu ilerletti. Birkaç kez “maç şimdi koptu” dediysek de Rodgers o pis sırıtışıyla Warner’ın ensesinde nefesini hissettirdi. Warner ise hiç oralı değildi (Iowa’lıydı). Diğer QB’lerin handoff verme yüzdesiyle pas atıyordu. Paslar güdümlü füze gibi yerini buluyor, NFL’in en iyi ikinci savunmasıyla çocuk gibi oynuyordu. Cardinals drive’ları bir türlü durmuyordu. Sonuçta ya takımların hücum koordinatörleri bu sene Nobel’e aday olacaklar, ya da savunma koordinatörleri beraber Golden Gate köprüsünden atlayacaklar. Maçta sayı olmayan az drive vardı. Teniste servis kullandığı oyunu alma yüzdesi gibiydi drive’lar. Green Bay koçu McCarthy, Warner’a sayı attırmamanın tek yolunun eline top vermemek olduğunu ferketti ve sürpriz onside bile yaptı. (başarılı oldu). Sonuçta maç 51-45 bitti (uzatmada extra kullanılmaz). Unutulmaz bir maç oldu. İyi veya kötü olduğu tartışılır, ama herhalde heyecandan kökünden kemirdiğim tırnaklarım Nisan’daki Draft’e kadar ancak uzar.
Haftasonu oynanacak Division Round maçları öncesi yazımda görüşürüz. O zamana kadar futbol sevginiz azalmasın, ve fumble yaptığınız topları Rodgersdinho gibi ayağınızda sektirmeyin.