Sevgili Nfltr takipçileri sizlerinde bildiği gibi geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen ve muhteşem bir çekişmeye sahne olan 2011 Amerikan futbolu Dünya Kupası ABD’nin 50-7’lik Kanada karşısındaki şaşırtıcı ve ezici üstünlüğü ile sonuçlandı. Şaşırtıcı deyince belki bir çoğunuz “neden zaten sonuç ABD’nin turnuvaya katılmasından belli değil miydi?’’ diye düşünebilirsiniz.
Eğer turnuvayı yakından takip ettiyseniz sizde ABD’nin turnuvaya çok hızlı başlayıp sonra vites küçülterek maç aralıklarının çok kısa olmasından dolayı temposunu düşürüp grup maçlarında sadece amaç olarak galibiyeti istediğini görmüşsünüzdür. Diğer bir yorum olarak da bu yaptıkları stratejiyi rakiplerine hala tam olarak uyum sağlamamış bir takım görüntüsü vermek istedikleri düşüncesini de katabiliriz. Ancak final maçına baktığımız zaman ABD football takımı sanki bütün güçlerini o maça saklamışcasına sahadan galibiyet değil, turnuvaya gelmeden önce Kanada milli takımın söylediği ABD’yi yenmek için geliyoruz cümlesine bir karşılık olarak onları sahada ezmek için geldiklerini söyleyebiliriz.
Dışarıdan bakıldığı zaman tabiî ki ABD kazanacaktı sonuçta bu spor onların sporu gibi sade bir yorumla düşünülse de ayrıntılara baktığımızda Kanada’nın ABD’nin kültüründen çok fazla etkilenen bir ülke olduğu söylenebiliriz. Hatta kendi ülkelerinde bile football’a daha fazla eğlence ve hız katma amaçlı Amerikan football’unun çok benzeri olan Kanada football’unu yaratıkları hepimiz biliyoruz.
Yıllardır Kanada oynanan bu sporun Kanada’da profesyonel bir ligi olduğunu düşünülürse ve bu ligde oynayan çoğu oyuncunun NCAA’den geldiği düşünülürse de Kanada’nın aslında aynı ABD gibi Football cenneti olduğu söylenebilir. Bu etmenlere baktığımızda turnuvanın tamamını takip eden herkes bu denli bir farkın oluşacağını düşünmemişti. Tabii ki iki ülkede oynanan football’un birbirinden farklı olması özellikle Kanada football’unun daha çok pas oyunlarını içermesi saha boyutundaki farklar Kanada takımının bu kadar kısa sürede adapte olma sorununa itmiş olabilir. Ama oyuncu kalitelerine baktığımız zaman çok büyük ölçüde farklar olmadığını özellikle de fiziksel açıdan söyleyebiliriz. Peki, bu kadar büyük farkların olmadığı takımlar arasındaki en büyük fark neydi diye sorarsanız benim görüşümce bütün topla oynanan sporlarda olan ve başarıda en büyük pay sahibi olan “topa olan istek” diyebilirim.
Maçın başlarında birkaç tane yapılan ufak hata ABD’nin neredeyse bütün maç boyunca topa olan hâkimiyeti arttırdı ve sahaya giren her ABD’li oyuncu topla takımına ekstra yardlar kazandırdı. Maç sonuna kadar disiplini ve isteğini hücumda ve savunmada kaybetmeyen Amerika sonuç olarak maçı ezici bir üstünlük ve skorla kazanmış oldu.
Sonuca bağlı olarak bakıldığında gerçekleştirilen bu turnuva bizlere ve turnuvaya katılan diğer ülkelere ne gibi yararları oldu. Benim düşünceme göre turnuvanın en büyük yararı Amerikan futbolunun dışarıdan bakıldığı gibi sadece takımında devleri ve uçan adamları barındırmanın yeterli olamayacağını bu kişileri iyi ve programlı bir şekilde bir arada tutmayı altyapıyı oluşturmayı oluşan bu yapıları tekniğe yani bu sporun fundamental’ını yönlendirmenin ilk amaç olması gerektirdiğin düşündürtmüş olmasıdır.
Detaylara bakıldığında turnuvaya katılan bütün takımların ABD’ye oranla teknik yani fundamental yoksunu olduğu söylenebilir. Bu görüşümü desteklemek için birkaç örnek verdiğimde ise oyun kurucuların Cody Hawkins’e oranla alçak top çıkarmaları yani omuz seviyesinden ve yandan top çıkarmaları, Defensive back’lerin yetersiz ve bozuk backpedal’ları , O-line’ların pocket kurmada yaptıkları adımlamaların yavaş ve yanlış oluşu D-line’ların sürekli aynı tekniklerle karşılarındaki oyuncaları geçme istekleri ve en önemlisi Linebacker’ların Cover oyunlarındaki ilk 10 yard içerisindeki alanı devamlı boş bırakmaları göze çarpan teknik hatalar arasındaydı.
Yukarıda belirtmiş olduğum ufak gibi gözüken ama uzun vadede bakıldığın da bir maç içinde çok rahatlıkla görülebilen sorunlar arasında yer almaktadır. Özellikle Amerika olmakla birlik de Kanada, Meksika ve Japonya bu denli hataları çabuk fark ederek sonuca giden yolda bir adım öne geçmişlerdir.
Yazımı son olarak turnuvada göze çarpan pozisyonlarında diğer oyunculara göre daha aktif ve hatasız gözüken birkaç oyuncuya değinerek bitiyorum.
Öncelikle bir turnuvanın içinde oyuncular arasında verilen en önemli ödül olan en değerli oyuncu ödülünü yani MVP ödülünü kendi düşünceme göre Amerika‘nın O-line’nın da bulunan 77 numaralı Offensive Tackle oynayan Dane Wanderburg vermek istiyorum. Her ne kadar turnuvalarda MVP ödülünü genel de QB’ler alsa da (Cody Hawkins’e söyleyecek lafım yok gayet iyi oynadı) Dane Wanderburg bütün maçlarda benim düşünceme göre takımına inanılmaz büyük değer kattı. Koşu oyunların olması gerektiği yerde pas oyunlarında QB’sine yetecek süreyi verecek şekilde oynadı.
Diğer bir Amerikalı oyuncu D-line oynayan atletik fiziği ve oyun bilgisi ile göz dolduran 91 numaralı oyuncu Charles Bay. İzleyebildiğim bütün maçlarda Q’Bye yaptığı baskı sayesinde maçın gidişatına göre kullandığı birçok defans tekniği ile karşısında duran bütün O-line oyuncularına kabus oldu.
Son olarak da Meksikalı Middle Linebacker oyuncusu 56 numaralı Manuel Padilla turnuvada benim gözüme çarpan etkili yani kendi mevkilerindeki oyuncular göre daha aktif oynayan oyuncular arasındaydı. Turnuvada birçok maçta Meksika ya geri dönme umudunu veya topa hâkim olma ışığını yakan oyuncu oldu diyebilirim…
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…