Bize öyküler anlatmayı seven bir takım Indianapolis Colts. Hikayesi olan maçları seven, bir öyküsü olmayan mücadelelerde ise senaryoyu yazmasını bilen bir takım. Manning’in gidişi, Luck’ın gelişi, Jerrell Freeman’ın CF’’den keşfedilmesi,  Chuckstrong ve geçen yılki Packers maçı, hatta geçen sezonun tamamı, Bruce Arians’ın gitmesi,  Luck’ın Harbaugh’yla karşılaşması… Ve her nasılsa, her öyküyle apayrı büyülemeyi başarıyor bizi Andrew Luck ve ekibi.

Seattle Seahawks – Colts maçının öyküsü çok belliydi: 2012 Draftı’ndan çıkan en iyi iki QB’nin karşı karşıya gelmesi; RG3 bayağı net bir üçüncü, Amerikan medyası kusura bakmasın. Bu öykünün hakkını da veren bir maç izledik.

“Indianapolis maça yavaş başladı” dersek kaplumbağalara hakaret etmiş oluruz. Arka arkaya three-and-out’lar.  Reggie Wayne’in elindeki topları düşürmesi (Japon yapıştırıcısını sürmeyi unutmuş). Marshawn Lynch ve Russell Wilson’ın kafalarına nasıl eserse öyle koşmaları (Zafer Biryol’dan alıntı yaparsak “Seattle sokaklarında bu kadar rahat koşamaz insan”). David Reed’in topu kickoff’larda end zone’un karanlık derinliklerinden çıkarmaya çalışması. Pat McAfee’nin saçma sapan bir punt’la maça başlaması, Pat McAfee’nin bile.  Bloklanan punt ve santimlerle touchdown olmaktan kurtulan safety’nin ardından henüz ilk çeyrekte “bu maç artık bitsin” demeye başlamıştık bile.

Peki ne değişti? Ne oldu da (And Kaan’a saygım büyük olsa da) Jaguars’tan farksız oynayan takım maça yeniden dâhil oldu? Bu sorunun cevabı çok net: T.Y. Hilton.

Gerçek adının Eugene olması gibi bir talihsizliğin üstüne bir de Darrius Heyward-Bey uğruna depth chart’ta üçüncü sıraya gerileyen, fullback’ten bile daha az snap gören T.Y. Hilton.

Hilton’ın, NFL’in en iyi cornerback’i olan Richard Sherman’ı alaşağı ederek yaptığı 73 yard’lık touchdown; ve ardından gelen field-goal-return-touchdown (bunun Türkçesini bulmak lazım). Birdenbire heyecan dozu artan ve neredeyse son düdüğe kadar hiç azalmayan bir maç. 1989’dan beri aynı maç içinde degaj ve alan golü bloku sayıyla sonuçlanmamış, hani Andrew Luck ve Russell Wilson’ın karşı karşıya gelmesi yetmiyorsa diye söylüyorum, bu maçın tekrarının kesinlikle izlenmesi gerekiyor.

NFL’in şu anki en iyi cornerback ikilisi olan Richard Sherman ve Brandon Browner’ın T.Y. Hilton’a karşı çaresiz kalışını vurgulamam lazım. Bu performans maçın geri kalanında hiç de fena oynamayan Sherman ve Browner’ın değil, Hilton’ın eseri bana kalırsa. İkisinin de üstünden gelen birer touchdown, ve yine her birinden çalınan birer kritik pass interference. Her aldığı pasta en azından bir first down bulan Hilton’ın maça damgasını vurduğu açık.

Hücumun geri kalanına bakarsak, Andrew Luck’ı dev bir kedilikten çıkarıp normalden oldukça büyük bir aslan klasmanına koyduğumu ilan ediyorum. Kendisi hakkında şu gif (http://coltsauthority.com/images/stories/GIFs/LuckHoudiniWk5a.gif) dışında başka bir sözüm olmayabilirdi bile, ama üçüncü çeyrekteki no-huddle drive’ın altını çizmezsem olmaz. Rakip savunmanın tüm dengesini bozan hurry-up offense’i çok çok iyi yönetti Andrew Luck, ve o “hurry, hurry” bağırışlarıyla haftanın Peyton Manning benzetmesini hak etti.

Tabii ki söz konusu drive’da aslan payı Hücum Koordinatörü Pep Hamilton’a ait. Çok iyi çizilmiş hücumlar izledik. Koşular ve kısa paslarla iyiden iyiye çizgiye yaklaşan Seahawks defansını uzun mesafeli bir TY Hilton touchdown’ıyla yıkmayı başardı Pep. Takım onun sistemine giderek daha da iyi uyum sağlıyor ve Hamilton’ın dehasını yavaş yavaş görmeye başlıyoruz. Uzun süre Indianapolis’te kalmasını beklemek hayalperestlik olur.

Merak edilen bir diğer konu Trent Richardson tabii ki. Mücadelenin ikinci yarısında, aradığımız T-Rich’i yavaş yavaş görmeye başladık. Bir adet 16 ve iki adet 10 yard’lık çok kritik koşuları oldu Richardson’ın, bütün maç neredeyse hiçbir şey yapamamış olsa da (bir ara altı koşuda sadece iki yard ilerleyebilmişti). Pep Hamilton, T-Rich’in durumunu bir boks maçına benzetiyor, “vücuda darbeler vuruyoruz” diyor.  Nakavtı da göreceğiz umarım.

Colts’un Seahawks maçını kazanmasındaki en büyük etkenlerden bir de savunmaydı. Hayır, 49ers’a karşı olduğu gibi muhteşem bir performans sergilemedi Colts savunması. Çok fazla tackle kaçırıldı, Marshawn Lynch durdurulamadı, pass rush’ın agresifliği Russell Wilson’a çok fazla koşu alanı açtı. Seahawks’ın neredeyse tüm drive’ları oldukça uzun sürdü. Ancak, en gereken anlarda ortaya çıktı savunma. İkinci yarı touchdown izni verilmedi Seattle savunmasına ve hep alan golüyle yetinmek zorunda kaldılar. Sonuçta 100 tane seçim şansım olsa 100’ünde de yoktan TD var edebilen Wilson’dan 28 sayı yemeyi kabul ederim.

Secondary beklenilenden iyi oynamayı sürdürdü.  Maçın başında pek fena olsalar da hem Vontae Davis hem de Darius Butler’dan çok kritik pas savunmaları geldi. Butler’ın interception’ı zaten maça son noktayı koydu. Savunmada göze çarpan bir diğer isim de Jerrell Freeman’dı.

Peki, NFL’de kariyerinde 100 sack’e ulaşan kaç isim var? Bu maçtan önce 29’du. Robert Mathis, kariyerine iki sack daha ekleyerek bu sezon 9.5, kariyerinde ise tam 101 sack’e ulaştı. Sezonu kapatmış olan Dwight Freeney’nin yokluğunda neler yapabileceği ben de dâhil birçok kişi tarafından sorgulanıyordu Mathis’in, şu ana kadar çok sağlam bir cevap verdi herkese.

Son bir parantez de “12. adam”a. Seahawks tribünün ününe sağlam bir karşılık verdi Colts seyircisi bu maç ve Russell Wilson gürültüden mola almak zorunda kalmanın ne demek olduğunu öğrendi. Bu maçın öyküsü de böylelikle, hücumun, savunmanın, özel takımların, koçların, yöneticilerin ve taraftarların ortak çabasıyla yazılmış oldu.