12. Adamın başkentinden herkese merhaba, galibiyet yüzü göremeyen iki takımın maçı vardı üçüncü haftada. Evimiz gibisi yok. Üç maçlık yenilginin getirdiği burhanın terapisi yine CenturyLink Field’daydı. Üç maçtır Super Bowl takımlarıyla oynuyoruz. Denilenleri duyar gibiyim: “New England, Green Bay” Super Bowl takımı anladık, birinci hafta oynadığınız Rams ne alaka? Son yılların süpürge takımı Rams, kendi evinde bizimle oynarken Super Bowl oynar gibi tüm birimleriyle, tüm oyuncularıyla ve her saniyesinde maça odaklanıyor. Mazideki ince sızımız… İşte bu ahval içerisinde takıma bir galibiyetten fazlası, ezici üstünlük kuracağı bir galibiyet gerekmekteydi. Moral, motivasyon ve ivmelenme açısından… Tapma Bay, Tennessee, Jacksonville, Oakland terapi için biçilmiş kaftanlardır; Yeşilçam repliğindeki “Mazlumu getirin bana”nın ligimizdeki yansımasıdır. Fakat rakip kaliteli oyunculardan kurulu Chicago Bears’tı…
İlk hafta Packers maçının ilk üç çeyreği Chicago Bears ve Jay Cutler ile ilgili başarı beklentimi yükseltmişti. Gerek Cutler’ın bildiğimiz Cutler olup özüne dönmesi gerekse teknik kadrolarının takımın potansiyelini keşfedememesi neticesinde, potansiyelinin çok çok altında bir oyun düzenindeki Chicago Bears ile oynadık. Bears’ın teknik analizini yazılarını severek okuduğum Çağatay Akkaya’ya bırakalım ve defansla yazının gelişme bölümüne geçelim.
Matt Forte’nin bol cutback’li koşu oyunlarına bel bağlayan rakip, Jimmy Clausen’in pas oyunlarındaki yetersizliğinden ötürü istediği sonucu alamadı. Pasörlük çıtasının altında kalan quaterback’lerden biri Jimmy Clausen. Blitz’ler, secondary’nin rüzgarı da yüzüne ayaz misali vurdukça Jimmy Clausen sahada ezildi. Girdikleri pozisyonlarda degajdan öteye sonuç alamadılar. 12. Adamımızın çığırtkanlıklarının getirdiği Bears hücum false start’ları, molaları ve delay of game’lerinin faydasını gördük. Secondary için ter idmanı oldu diyebiliriz. Snap saldırılarımızda önce nose tackle gibi oynayan Jordan Hill, berisinden iç tackle Bobby Wagner yüksek kalibreli silahlarımız…
Biliyoruz ki tight end savunmamız yetersiz… Chicago Bears tight end silahlarını kullandı mı, kullanmaya yeltendi mi, kocaman bir hayır. 90’larda ligimizde büyük takımlara misafir gelen kısıt bütçeli Anadolu takımları zihniyetindeydi: Geriye yaslan, gol yesen de ileri çıkma, yeter ki fark yeme. İşte bu noktada Bears, top kaybı yapmaktan çekinmeyip tight end ve diğer tutucularını hava trafiğinden besleseydi muhtemelen yine fark yerdi fakat yenmek için ellerinde küçük bir fırsat olurdu. Oysa John Fox; Denver Broncos’un başında bu neslin Seattle Seahawks’ına son iki sezonda iki kez rakip olmuştu…
Bu takıma, Pete Carroll’ın sistemine karşı hiçbir fikri, ezberi yokmuş veyahut tüm teknik tecrübelerini ve hafızasını unutmuşçasına bizim takımı kapalı kutu olarak gördü. Savunmamızın direncimizi kıracak hiçbir çözümlemeye girişmedi. Böylesi bir vaziyette 26-0’lık sonuç, NFL’de her yıl bir iki maçta rastladığımız “shut out” kaçınılmaz oldu. Safety Kam Chancellor’un inadı bırakıp Legion of Boom’daki koltuğuna yerleşmesi gücümüze güç kattı, kabul ediyorum. Fakat bu ezici skor ve başarılı savunma eforunun bir yanılsamaya ait olduğuna inanmaktayım. Bu Chicago’nun şu yenildiğimiz Rams’tan kötü olduğuna inanmam, en basitinden hücumda.
İki maçta savunması 79 sayıya izin veren rakibe ilk yarı sadece altı sayı attık, devrenin sonlarına doğru first down’larda onlardan 6-2 gerideydik. Chicago Bears punt’undan gelen top savunmacımıza çarpmasına rağmen hakem faciası yaşandı ve top bizde kaldı. Şayet, karar Chicago’dan yana olsaydı redzone’dan hücum edeceklerdi ve öne geçebilirlerdi. Maçın rüzgarı değişebilirdi. Dediğim gibi, rezalet bir karar verildi, Bears’ın hakkı yenildi.
Seattle Seahawks maçı olmasaydı, ikinci çeyreğin ortasında maçı izlemeyi bırakacaktım. Zevksiz, tatsız, tuzsuzdu. İki taraf da saçma sapan hücum ediyor, başka değişle hücum edemiyor. Bilirsiniz: Pete Carroll döneminde yüksek galibiyet oranı ile sezonu tamamlarız lakin galip geldiğimiz maçlarda bile son çeyreklere ya geride girmişizdir ya da skoru koruma stresiyle. Koparıp gittiğimiz, dördüncü çeyrek değil garabe time çeyreği diye endişesiz izlediğimiz dördüncü çeyreklerimiz hemen hemen hiç olmadı. 6-0’lık skor risklere gebeydi. Kick return ile başladığımız üçüncü çeyreğe yılın en iyi hücum çaylağı olabilecek isimlerinden Tyler Lockett imzasını atıyordu. Profesyonel kariyerinde henüz üçüncü maçta. CV’sine kick return touchdown’u da ekledi. Bu andan itibaren rakibin direnci, bizim ise gerginliğimiz düştü. Tyler Lockett returner görevindeki başarısını wide receiver mevkiine yansıtırsa bizi hücumda teknik kadronun sürreal taktikleri dışında kimse durduramaz. Nitekim endzone’da zor ve beceri isteyen pası tutabilseydi bir kademe daha ilerleyecekti. Zamana ve maç tecrübesine ihtiyacı olan bir potansiyel.
Sezon öncesi raporumda bu çocukta ışık var dediğim Thomas Rawls ligde önemli işlere imza atabileceğini gösteriyor. İlk iki hafta abartılı kullanım sonucu adale sakatlığı yaşayan Beast Mode’umuz bu maçta yerini Thomas Rawls’a bıraktı. 16 taşımada 6.5 yard ortalaması tutturup 104 yard koştu. Marshawn Lynch’e sunulan aynı O-Line, aynı karşı D-line. Thomas Rawls yön değiştirme adımıyla gaz pedalını köklüyor, Lynch’ten iyi değil, onun seviyesinde değil ama maden bulduk, işlememiz gerekiyor. Haftanın ortasındayız ve Marshawn Lynch’in durumu %50-%50. Bu sezon 3&1’leri koşamayan 24 numaraya Detroit Lions karşısında şu anki formuyla iyi bir alternatif olabileceği kanısındayım Thomas Rawls’ın.
Jimmy Graham’e nihayet gereken ilgi gösteriliyor. Yedi kez topla buluştu; güç, fizik, hız ve pas tutma kabiliyetiyle endzone yolunu nasıl kısaltacağını CenturyLink seyircisini mutlu ederek kanıtladı. Jimmy Graham ne yazık ki, punter’ımızdan hatta zaman zaman yapamadığı bloklarla sizden bizden kötü bir blokçu. O fizikteki bir adamdan bu tarz savunma görevlerinde ayaklarının yere daha sağlam basmasını beklersin, değil mi?
Geçen haftaki Bears yazısında Çağatay, sack nedir bu sezon bilemediklerinden yakınmıştı. Bize karşı dört sack yaptılar, O-Line’ımız yetersiz olsa da quaterback korumasında bizden daha feci O-Line hattına sahip takımlar var. İlk çeyreği hücum ve savunmada faulsüz tamamlayarak 16 maçlık sezonumuzun ilk ve bence son, faulsüz çeyreğini bize sunan takıma da teşekkür ediyorum. Pazar akşamı izlediğimiz maçın skoru, rakibin hücumdaki cesaretsizliği, basit hataları, Richard Sherman’ın kariyer punt koşusundaki fake’i ile NFL maçından ziyade cumartesi akşamları izlemeye alışkın olduğumuz kolej futbolundaki TOP #25 kolej takımına karşı, sıradan bir takımın verdiği anlamsız mücadele gibiydi.
0-3 ile Kuzey Pasifik’e gelecek Detroit Lions var. Calvin Johnson, Golden Tate, Matt Stafford ve performansını beğendiğim çaylak Ameer Abdullah’ı hücum takımı var. Beni asıl endişelendiren takım Arizona Cardinals. Bu yıl ilk kez onları izleme fırsatım oldu, San Francisco maçını korku filmi izlercesine izledim. Savunmada ve hücumda komple bir takım. Hollanda futbolundaki, total futbol anlayışının Amerikan futboluna yansıması gibi. NFC West’te geçmemiz gereken takım Arizona olacak. 49ers eski günlerinden ve eski kadro kalitesinden uzakta. 2-2 derece ile playoff yarışından uzaklaşmamak için Detroit’in mavi aslanını evimizde terbiye etme zamanı…