Değerli futbolseverler, 1982 NFL Sezonu belki de futbol tarihinin en ilginç sezonudur (Eh And Kaan 1982 Sezonu’ndan almaya başladıysa sabaha kadar bitmez bu yazı şimdi). NFL tarihi oyuncu grevleriyle doludur. Ancak bir grevin; ligin fikstürünü, gidişatını ve playoff sistemini böylesine etkilediği ne görülmüş ne de duyulmuştur.

Nitekim o sene NFL’in maaşlandırma sistemini beğenmeyen oyuncu birliği NFLPA, takım sahiplerinden kulüplerin ve ligin brüt hasılatının yüzde 55 gibi çok büyük bir kısmını oyuncu maaşlarına ayırmasını istedi. Tabi takım sahipleri bu isteği şiddetle reddedince çarşı pazar bir anda karıştı ve NFL o zamana kadar görülen en uzun, tam 57 gün, iş bırakma eylemiyle karşı karşıya kaldı ve 57 gün boyunca, ki aşağı yukarı sekiz haftaya tekabül eder, hiçbir NFL maçı oynanmadı.

Hal böyle olunca ortaya çok ilginç senaryolar çıktı. Örneğin büyük NFL yayınlayıcılarından CBS, bu futbolsuz geçen dönem boyunca çaresizlikten eski Super Bowl’ları ve NCAA’in en mütevazı takımlarına sahip olan Division III’den maçlar göstermeye başladı. Hatta NFL’in efsane oyuncusu ve spikeri, adını ligin resmi oyununa vermiş koskoca John Madden bile, o dönem bir keresinde Baldwin Wallace ve Wittenberg gibi daha önce adı sanı duyulmamış iki Division III üniversitesinin maçını anlattı.

Amerika’nın bir diğer büyük kanalı NBC ise “Şimdi NFL’in bu kuduz taraftarları hayatta futbolsuz yapamaz.” dedi ve ESPN’den Kanada Futbol Ligi CFL’in yayın haklarını aldı. Tabi NBC’nin unuttuğu bir şey vardı: CFL ortalama bir Amerikan futbolu severi bile tatmin edebilecek bir organizasyon değildir ki Kanada’da iken birçok futbolseverle konuştuğumda da kendi ligleri hakkında söyledikleri tek şey “CFL is a joke, man.” (CFL, bir şakadan ibaret adamım.) olmuştu. Sonuç olarak da adeta birer NFL maçı gibi sunulan CFL maçlarına taraftarın verdiği tepki Cem Yılmaz’ın efsane repliği “Ortam güzel, ışıklar güzel ama yemez.”’den farksız oldu ve NBC’nin bu hamlesi yalnızca dört hafta sürdükten sonra kanal CFL’i yayınlamayı bıraktı.

Peki bu koskoca 57 gün içerisinde Amerika’da profesyonel düzeyde futbol oynanmadı mı? Tabi ki de oynandı. Hatta bu dönemde iki AFC-NFC All-Star karşılaşması düzenlendi. All-Star dediğime bakmayın, kadrolarda bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda yıldız vardı. Kendisinden az sonra hatırı sayılır miktarda bahsedeceğim John Riggins bu yıldızlardan bir tanesiydi ve kendisine, birçok NFL yıldızı maçlara gelmeyi reddederken onun niye burada olduğu sorulduğunda, yıldız running back “I guess I’ll do just about anything for money.” veya Türkçe meali ile “Para için değil böbreğimi, çocuğumu bile satarım.” dedi.

NFLPA tarafından organize edilen bu karşılaşmalardan ilki Washington D.C.’de ikincisi ise, ilkinden bir gün sonra Los Angeles’ın efsane stadyumu Memorial Coliseum’da oynandı. Ancak keşke bu iki karşılaşma da oynanmaz olsaydı. Nitekim Washington’daki karşılaşmayı yalnızca 8.760 taraftar, yaklaşık 90 bin kapasiteli Memorial Coliseum’daki maçı ise sadece 5.331 taraftar izledi ve NFL’in belki de en trajikomik anları bu adeta “eşe dosta oynanan” karşılaşmalarda yaşandı.

Sonuç olarak az gidildi uz gidildi ve oyuncu sendikası takım sahipleriyle tam 57 gün sonra anlaşmayı başardı ve ligin başlaması için her şey hazırlandı. Ancak bu sefer de ortaya “Biz bu kadar takımı sadece dokuz haftada nasıl sıralayacağız?” problemi çıktı ve bunun üzerine NFL yönetimi, bir sezona mahsus, division sistemini kaldırdı, bulundukları konferanslarda ilk sekiz sırayı alan takımlarla bir Super Bowl turnuvası düzenleyeceğini duyurdu. Tabi ortaya ilginç sonuçlar çıkmadı da değil. Mesela Cleveland Browns ve Detroit Lions, oynadıkları dokuz maçta yalnızca dört galibiyet alabilmelerine rağmen konferanslarında ilk sekize girdi ve NFL’in bir sezonluk kıyağı sayesinde playoff yaptı.

Neyse, biz geçelim o seneki Super Bowl’a… O sezon playoff’taki engelleri bir bir aşan Washington Redskins ve Miami Dolphins, Super Bowl’da karşı karşıya geldi. Kıran kırana geçen karşılaşmada, sonradan Hall of Fame olacak yıldız running back John Riggins, 166 yard ve bir koşu touchdown’u ile hem takımını sahadan 17-27’lik skorla galip çıkarmayı hem de MVP ödülünü almayı başardı ve Redskins, böylece tam bir kargaşa ortamı içerisinde geçen sezonu şampiyon olarak bitirdi.

Yazının bu kısmını okuduktan sonra çok büyük ihtimal “Bu And Kaan da ne saçmaladı buraya kadar?” diye düşünüyorsunuzdur. İlk bakışta gerçekten de öyle gözüküyor, konferans finalleri bitmiş Super Bowl’a yükselen takımlar belli olmuş, peki o zaman adeta milattan önce oynanmış 17. Super Bowl’un işi ne bu yazıda? Bu ilginç girizgahın tabi ki de bir anlamı var. İlk olarak, NFL tarihi ile ilgili bir şeyler öğrenmek her zaman zevklidir (And Kaan bunu söyleyerek çıkamazsın bu işin içinden.).

İkinci ve asıl olarak 1982 Sezonu NFL tarihinin en kaos dolu, en zevksiz ve en trajikomik sezonu oldu. Dolayısıyla da bu sezonu takiben gerçekleşen 17. Super Bowl’da izleyenlere o kadar da büyük bir keyif vermedi, aslında haklılar da toplamda 13 maç oynayıp şampiyon mu olunurmuş? Bu nedenle o sezon ve 17. Super Bowl, futbolseverlerin çok da hayırlı bir şekilde yad ettiği anılar değil. Ancak bu 17 sayısının uğursuzluğundan falan kaynaklanmıyor.

Nitekim mesela geçtiğimiz hafta oynanan AFC Konferans Finali’nde tarihi anlara tanık olduk. Futbol tarihinin iki efsane quarteback’i Tom Brady ve Peyton Manning’i son kez karşı karşıya izledik ve bilin bakalım bu kaçıncı Brady-Manning Bowl’du? Evet, doğru bildiniz o karşılaşma bu ikilinin 17. düellosuydu ve gerçek bir Super Bowl havasında geçti. O yüzden NFL tarihinde unutulmak istenen Super Bowl XVII’yi hafızlara 17. Brady-Manning Bowl diye kazımak epeyce makul.

Bu gayet zekice(!) düşünülmüş bağlantıyı açıkladıktan sonra, biraz geç de olsa bu yazının asıl amacı olan konferans finali değerlendirmelerine geçelim:

1) Patriots @ Broncos: Brady, Brady olalı böyle zulüm görmedi!

İlk konferans finalinde konuşulması gereken bence üç şey var: Bunlardan ilki Broncos’un pass rush anlamında sergilediği NFL’in gelmiş geçmiş en iyi performanslarından biri, ikincisi biraz da Broncos savunmasının işini kolaylaştıran Patriots ofansif line’ı üçüncüsü de o ofansif line arkasında bir şeyler yapmaya çalışan bir garip Tom Brady. İlkiyle başlayalım…

Broncos savunması rakip quarterback’lere gerçekten hiç acımıyor. Özellikle ligin en korkutucu defansif end ikililerinden DeMarcus Ware ve Derek Wolfe’nin önünde durabilecek bir ofansif line şu an için yokmuş gibi gözüküyor. Bir de üstüne Von Miller gibi bir yıldızın yaptığı blitz’ler eklenince rakip quarterback’lerin pocket içerisinde neredeyse hiçbir şansı kalmıyor ki o quarterback Tom Brady gibi cep içerisinde harikalar yaratabilen bir oyun kurucu olsa bile.

Bir de üstüne formsuz Patriots ofansif line’ının sergilediği oldukça kötü performans eklenince durum deplasman ekibi için karşılaşma oldukça dramatik bir hal aldı. Aslında yine de iyi dayandılar bence, hatta maçı uzatmaya götürebilecek şansı bile elde ettiler ki skoru Brady’nin, oldukça iyi pass rush’lara rağmen çıkardığı inanılmaz paslar sayesinde yakın tuttular, eğer orada Brady değil de Blaine Gabbert ayarında bir quarterback olsaydı emin olun Patriots, tek bir first down alamadan maçı tamamlayabilirdi.

Bonus: Üç şeyden bahsedeceğim demiştim ama şunu söylemeden de geçmeyelim. Nasıl oldu da Broncos’un maç boyunca tight end Owen Daniels ile bulduğu iki touchdown’da da coverage’da Patriots linebacker’ı Jamie Collins kaldı, akıl alacak şey değil.

2) Cardinals @ Panthers: Hezimetin de bu kadarı

Bu maçla beraber şu bir kez daha kanıtlandı ki Cam Newton son zamanlarda NFL’in gördüğü en büyük hücum silahlarından birisi. Konferans finalinde 47 yard koşup iki de rushing touchdown’u atmak her mobil quarterback’in yapabileceği türden bir iş değil.

Tabi farkın o kadar açılmasında Newton’ın performansı kadar daha birçok faktör etkili oldu. Mesela Panthers receiver’ı Tedd Ginn Jr… Kariyeri boyunca vasatın üzerine bir türlü çıkamadı ancak durdu durdu takım tarihinin en önemli maçlarından birisinde mucizeler yarattı. Özellikle sağlam Cardinals savunmasına rağmen sahayı boydan boya kat edip tackle’ları bir bir kırıp yaptığı touchdown, “Bu kadar da olmaz.” dedirtti. Zaten inanılmaz bir atletizme sahip olduğunu kick return’lerinden biliyorduk ama kariyerinin sonbaharında, bu atletizmine bir de receiver skill’erini katmayı başarırsa Tedd Ginn’i sahada kimse yakalayamaz.

Ve geçelim Carson Palmer’a… Muhteşem geçirdiği sezonu hiç de iç açıcı olmayan bir şekilde noktaladı. Ancak Palmer’ın önünde sonunda patlayacağı geçtiğimiz hafta oynadıkları Green Bay Packers maçından belliydi. Nitekim tecrübeli oyun kurucu, o karşılaşmada attığı interception’larda vücudunu çevirme gayretine bile girmemiş ve pası adeta rakip savunmaya hediye etmişti. Konferans finalini konuşmaya zaten gerek yok. Dört interception ve iki fumble her şeyi anlatıyor. Ee Carson, “Ver Larry’ye, kaydetsin deftere.” öyle her maç işleyecek bir strateji değil maalesef.

Son Eklemeler

Konferans finallerini de geride bıraktıktan sonra artık önümüzde sadece Super Bowl kaldı. Hem oldukça kötü hem de oldukça iyi bir haber… Nitekim Super Bowl’un ardından yine yaklaşık yedi ay boyunca futbol orucuna başlayacağız. İyi haber ise bizleri inanılmaz bir karşılaşma bekliyor. Gönlüm Denver Broncos’tan yana ama bu sefer o kadar kolay “DENVER KAZANIR.” diyemiyorum maalesef.