Başlık ne kadar iddialı, girizgah ne denli estetik şu an bilmiyorum açıkçası. Filmi izlemiş olanlar kurguyu hatırlayacaktır, film sondan başa ama her bir sekans da kendi içinde baştan sona ilerliyordu. Filme benzer biçimde ben de yazıya son kısımdan, yani Brady dönene dek önümüzdeki üç maç için gözlem ve değerlendirmelerden başladım. Devamında off-season’a ve en sonunda geçen sezonun son maçına geldim. Gerek şampiyonluğun kaçtığı hissi, gerekse mevcut sonuçlara yol açan sebepleri bulma arayışı her biri öncekini tetikleyen flashback’ler ve alınan bir dolu not almaya itiyordu. Her bir flashback beraberinde alternatif “anıları”, yapılmış her bir hamleyse yerine yapılabilecek senaryoları oluşturuyordu.

Not: Memento’yu hala izlememiş olanlar için alternatif sunayım. Star Wars’ta önce 4-5-6’nın izlenip, sonra 1-2-3’ün izlenmesi gibi düşünün ona benziyor.

23:59:59

Denver maçını ve sezon sonunu bir imgeyle belirleyecek olsam tam o anı gösteren bir saat olurdu. Tom Brady’nin pas denemesinde kişisel play-off rekorunu kırdığı ama isabet yüzdesinde ilk kez 50’nin altında kaldığı play-off maçıydı. O-Line’daki her bir oyuncuya kızgındım. Trevathan’ı, Jackson’ı ama en çok da Ware ve Miller’ı durduramıyorlardı. Yaşananlar pek de yabancı sayılmazdı çünkü aynı şeyler normal sezondaki Broncos deplasmanında da olmuştu. Aynı çaresizlik, maça tutunmaya çalışma hissi ve bunu başaramamak.

Anısı taze olunca düşüncelere dalması daha kolay oluyor. Çaylak yılından beri PAT kaçırmayan Gostkowski’nin bu maçta kaçırması ve rahatça maçı uzatmaya taşıyamamak. İki kez field goal’a razı olmak yerine “4th down” zorlayıp elimiz boş dönmek ve son drive’da Gronkowski’nin TD’ına gerek dahi duymadan kazanamamak. AFC Finali’nden önceki deplasmanda Chris Harper punt’ı yakalayamaması ve bitti sanılan maçta Broncos’u ortak edip sonrasında yenilgiye sebep olması ve bu sayede playoff’ta içeride oynamak yerine tekrar deplasmanda Denver’la eşleşmemiz. Yine o maçta Gronkowski’nin yarı yolda bırakması, sonraki Eagles maçında da oynayamaması ve maçı kaybetmemiz. Slater’ın Jets deplasmanının uzatmasında para atışını kazanmasına rağmen verdiği kararla hücum fırsatı elde edemeden kaybetmemiz.

İster istemez yeni kurallar gereği son AFC Finali’nde Aqib Talib oyundan atılmış olsa tesiri ne şekilde olurdu onu bile merak ediyor insan. 2013’te yine bir AFC Finali’nde Talib maçın sonunu getirememişti. Gronk ise sezonu kapatmıştı ve en kötüsü Brady devamlı baskı altındaydı. Manning ise tam zıttı yalnızca bir kez acele etmeye zorlanmıştı. Savunmamız yüzünden çaresizdik çünkü istedikleri şekilde mesafe kat edebiliyorlardı. İlk deplasmandaki kar zemini gibi açılan fark bir türlü erimiyordu. Kayıp giden bazen bir maç, bazen de bir şampiyonluktu.

Konuyu dallandırmak ve bir sürü detaya boğmak istediğimden yazmıyorum bunları. Hafızası yeterince kuvvetli her taraftar refleks misali bunları hatırlar. Aklı başında her kişi de hatırladığı her olumsuz vesikanın ardından “Eğer”le başlayan bir soru sorar. Geçen sezonla ilgili tüm sorular, özünde aynı cevabı arar. “Eğer oyuncular sağlıklı kalabilselerdi şampiyon olur muyduk?” İşte bu tüm Patriots taraftarınca sorulan ve kahir ekseriyetinin içten içe “Evet” diyerek yanıtladığı bir soruydu. Ardı arkası kesilmeyen sakatlıklarla Patriots bir çok organı iflas etmiş bir bünyeyi andırıyordu. “Beyin” olup bitenin farkındaydı ama bir felçliden farksızdı çünkü “elden”, “ayaktan” düşmüştü. Super Bowl XLIX’te kendimce totem yapıp maç bitene dek yerimden kımıldamamıştım. Maç bittiğinde bir süre daha öyle kaldım çünkü konsantrasyondan kaskatı kesilmiştim. “Geçici felcimin” takıma bir şans getirip getirmediği bilinmez ama takımın geçen sezon geçirdiği felç hali kesinlikle bir dizi şanssızlığın sonucuydu. “2014 sezonu da nereden çıktı şimdi?” demeyin. Gayri ihtiyari “flashbackception” yaşamak kaçınılmaz. Daha da gidilir ama konuyla alakası giderek azaldığından değinmiyorum yoksa bu işin 2007’e kadar yolu var çünkü Celtics vesilesiyle Patriots’la tanışmam o yıla dayanıyor. İnanın bana, taslak metninde buna değinmiştim. Daha pratik bir çözüm taraflar adına en iyisi o yüzden Dave Demeshek’in “N’if’L” video serisini tavsiye ediyorum.

00:00:01

Elenmenin üzüntüsü ve O-Line’ın beceriksizliğine duyduğum öfkem hala dipdiriydi. Sürekli yarı yolda bırakan bazı isimlerden ve tek bir snap’te dahi yer almayı haketmeyen oyuncularla takımın ilişiğinin kesilmesi gerekliydi.

İlk gözüme kestirdiğim Marcus Cannon’dı. LT Nate Solder’ın sezonu kapatmasıyla yerine oynamış, fakat başarısız kalınca RT Sebastian Vollmer’le yer değiştirmiş ama bir fayda edememiş, bilhassa Denver’ın blitzlerinde yokları oynamıştı. Üstelik ligin en pahalı yedek Left tackle’ıydı ve as oyuncu olduğu halde onun kadar para almayan 10’dan fazla LT vardı. Rotoworld de yolların ayrılacağını öngörüyordu fakat bir türlü takımdan kesildiği haberi gelmedi.

Jerod Mayo ve Dominique Easley bir sonraki hedeflerdi. Mayo sevilen bir isimdi. Sağlıklı kalabildiğinde faydalı oluyordu, ama kalabildiğinde. Bu ne yazık ki son üç sezonun sonu için geçerli olmayan bir koşuldu. Onunla yolun ayrılması demek, oyuncularla röportaj yapan sempatik kızı Chya ile de yolların ayrılması demekti. Lakin hem kızının, hem de kontratının ortak bir yönü vardı: Kabarık olmaları. Riskini gözeten bir takıma takaslanacak yahut cut edilecekti. İlk hamleyi takımdan önce Mayo yaptı ve emeklilik kararı aldı.

Mayo gibi sezon sonunu göremeyen bir isim vardı. DT Dominique Easley daha gençti, kariyerinin henüz başındaydı. Başlangıçta cut beklentim olsa da Almanya’ya tedaviye gitmesiyle bir şans daha verilmesini istedim. Bir süre cut haberi çıkmayınca da umutlandım ama en sonunda yollar ayrıldı. Rams bünyesine kattı.

Brandon LaFell dönüşü iple çekilen bir receiver’dı sezon başında. Fakat istenen dönüşü bir türlü yapamadı. Tam sağlıklı dönememişti belki. Zaten öyle bir sezondu ki SB XLIX’te TD yapan her bir oyuncu en az bir kez ve toplamda bir sezon dolusu maçta yer alamadı. Formuna kavuşması için bir süre daha mı gerekiyordu derken Eagles’ta yaptığı hatayla bileti kesildi. Takasla uğraşılmadan serbest bırakıldı. Bengals’ta oynuyor.

Scott Chandler’ın gönderilişini de en az Tim Wright kadar anlamamıştım. Wright’ın performansı çok sırıtmıyordu. Chandler özellikle iyi bir sezon başlangıcı yapmıştı. Belki de Belichick, TE mevkisi için daha mükemmeli gözetiyordu, Gronkowski-Hernandez kombinasyonu gibi. Aradığını Martellus Bennett’le buldu mu onu ileride göreceğiz. Chandler’ın ACL sakatlığı geçirdiği haberi daha sonra öğrenildi, şu an boşta.

En acı ayrılıksa hiç şüphesiz Chandler Jones’un takası oldu. Takas beraberinde ikinci tur draft hakkı ve Jonathan Cooper’ı getirdi ama başta Belichick’e duyulan öfke galip geldi. Hiç hesapta olmayan bir hamleydi, seneye gerekirse franchise tag kullanılır yine de takımda kalır gözüyle bakılıyordu. Rob Ninkovich onun yerine yolcu edilebilirdi. Takımla arası, özellikle de Jamie Collins’le çok iyiydi. Ligin en iyi beş defensive end’inden biriydi ve yerine aldığımızsa sakatlık sabıkası olan bir başka oyuncuydu (hala sakat bu arada). Takas edilse bile en azından O-Line’ı toparlayacak biri alınmalıydı fikri vardı. Takasın hemen ardından basında Jones’un son maç öncesinde alkol yüzünden hastanelik olduğu, bu yüzden Belichick’in bileti kesmiş olabileceği iddiası ortaya atıldı. Bir yandan sakin kafayla düşünmeye başladık. Evet, Jones tutulabilirdi ama free agent olan bir sürü isim vardı ve hepsini bir arada tutmak zordu. Collins, Sheard, Hightower bunların başında geliyordu ve Jones da olduğunda sadece biri için tag kullanılabilirdi. Bunun bir de secondary’si ve de hücum hattı var. Seneye tag kullanılır mı bilmiyorum ama kullanılırsa saydığım ilk iki isimden biri için kullanılır.

Chandler Jones’un gidişi Chris Long’la telafi edildi ve şimdilik fena iş çıkartmıyor ama Rams’te devam edemeyişinin sebebi de yakın geçmişte yaşadığı sakatlıklar. Bears’ten geçen yıl alıp yolladığımız LB Jon Bostic yerine bu yıl da yine Bears’le yolları ayrılan ILB Shea McClellin’le anlaştık. Eagles’tan DB alma geleneğimiz devam etti ve sezonun öncesine yakın Eric Rowe’u getirdik. Karşılığında Josh Kline’ı vermeye çalışsak da Eagles tek taraflı vazgeçti. Kline serbest şuan.

Bears demişken, preseason’da yaptığımız ortak idmanda kavga edip kovulan Bryan Stork, birkaç gün sonra da takımdan kesildi. 2014’te Pro Bowl’a seçildiği için şaşkınlık yarattı. Görünürde bir problemi de yoktu. İlerleyen saatlerde Redskins’le draft hakkına karşılık takas haberi çıktı ama çok geçmeden sağlık testinden geçemediği bilgisi yer aldı ve Redskins vazgeçti. Görünüşe göre Stork başına fazla darbe almıştı. Patriots takıma yeniden kazandırmak yerine Kline gibi serbest bıraktı.

Aaron Dobson da takım 53 kişiye inmeden önce takaslanmaya çalışıldı ama yine netice alınamadı. Patriots serbest bıraktı. Yerine draft’ta dördüncü turdan seçtiğimiz Malcolm Mitchell oynayacak. LaFell’in yerine de Chris Hogan oynuyor şu sıra. Amendola’nın geleceğini tehdit edecek kadar da iyi. Onun sakatlığında yerine oynayan Keshawn Martin de kesik yedi. Bu saydığım isimlerin tümü WR bu arada.

Draft’tan yaptığımız diğer takviyeler CB Cyrus Jones, G Joe Thuney, QB Jacoby Brissett, DT Vincent Valentine, OLB Kamu Grugier-Hill, LB Elandon Roberts, G Ted Karras, WR Devin Lucien. Lucien Practice Squad’a kaydırıldı ve Kamu Grugier-Hill’le yollar ayrıldı. Ted Karras ve Joe Thuney Cardinals maçında as kadroda yer aldı. Jones special team’de de oynuyor.

Takımın son hali PUP’a ve Practice Squad’a kaydırılanlarla birlikte netleşti. En zayıf karnımız O-Line. Deneyim farkının yanısıra henüz dönüş yapamayan isimler var. Geçen seneye bu iki faktör Brady’nin 38 sack yemesine sebep oldu. En çok sack yediği üçüncü sezon oldu. Bir de son AFC finalinde aldığı 20 darbeyi eklemek gerekir ki, 2006’dan bu yana bir QB’nin en fazla aldığı darbe oldu postseason’da. Bunun haricinde bir de yolunu gözlediğimiz RB Dion Lewis var.

Cards maçının değerlendirmesini yapmak yerine maç öncesinde yaşanan bir olaya değinmek istiyorum. Malumunuz Colin Kaepernick bir akım değilse de, bir “controversy”e ön ayak oldu. Ligin farklı takımlarından birçok oyuncu zamanla ona eşlik etti. Bunlardan ikisi de Patriots oyuncuları Martellus Bennett ve Devin McCourty. Patriots organizasyonu, oyuncularının fikirlerine saygı duysa da bu tarz bir “controversy”nin parçası olsun istemez ama bu iki isim üstelik Belichick’in çok yakınındayken diz çökmedi ama havaya yumruklarını kaldırarak protesto zincirine katıldılar. İlginç bir tesadüf mü bilmiyorum lakin McCourty’nin ikizi, Bennett’in de kardeşi ligde oynuyor. Onlar da sürecin bir parçası oldular. Organizasyon içinden böyle bir tepki doğmayacağını düşündüğüm için dikkatimi çekti ve merak ettim acaba bu reaksiyonlarında organizasyon dışından tetikleyen bir gelişme mi oldu diye. Fakat şunun da altını çizmek gerek Martellus Bennett “awareness” meselesinde Michael’dan çok daha aktif. Konuyla ilgili The Players’ Tribune’e yazdığı yazının linkini hemen paylaşıyorum. Ayrıca çocuklar için çizgi animasyonlara sarf ettiği özel bir çabası var. Yine yakın geçmişte “Hey AJ! It’s Saturday” adlı çalışması oldu.

Son olarak Brady dönene kadar diğer maçlarda ne yaparız? Kazanırsak niye kazanır veya kaybedersek neden kaybederiz bu faktörlere değinmek istiyorum.

İkinci Hafta: Miami Dolphins Maçı

Dolphins hücumu pasa dayalı. Bunun dışında Arian Foster sağlıklı görünüyor ve deneyimini belli edecek kadar iyi. Seattle’a karşı top taşıma başına 2.9 yard gözünüzü yanıltmasın zira 62 reception yard’ın 60’ı catch sonrası. Verimindeki düşüşün baş sorumlusu O-Line’ın dirayetsizliği. Tabii bu dirayetsizlik aynı zamanda pas hücumunu da ciddi biçimde etkiliyor. Jarvis Landry gibi çok iyi olduğu kadar kuvveti sayesinde yards after catch’te can yakacak bir ikinci skor opsiyonuna sahipler. Fakat gerek Landry, gerekse diğer receiver’lara topu ulaştırmadan önce Tannehill birçok LB, DE ve hatta DT ile başa çıkmak zorunda kalıyor. Tannehill lige geldiğinden bu yana geçtiğimiz dört sezonda toplam 184 sack yedi ve bu zaman zarfında en çok sack yiyen oyuncu konumunda. Bu maçta yine dört sack ve birçok darbeyle payına düşeni aldı. Seahawks maçı sırasında Ian Eagle geçen sezon Russell Wilson’la en çok darbe yiyen iki oyuncudan birinin Tannehill olduğu bilgisini aktardı. Dolphins geçen sezonu da sack’lerden kaybedilen 420 yard ile ligin en kötü takımıydı. Bu maçta sadece 28 yard kaybettiler (geçen yıl ortalamasının üzerinde) ama bundan daha vahim bir veri varsa o da Dolphins bu hafta yards after catch’te ligin en iyi dokuzuncu takımı (reception başına ikinci) olmasına karşın receiving yards toplamında ligin en kötü beşinci takımıydı. Tahmin edildiği üzere yards after catch payı aradan çıkartıldığında sadece 44 yard ile lig sonuncusu. Koşuda en az yard elde eden üçüncü takım (QB’leri soyutlarsak ikinci) olsa da Seahawks geçen sezon rakibi deneme başına 3.6 koşu yardında tuttuğundan (son beş maçın dördünde bu rakamın altındaydılar) ve koşudan en az yard veren takımı olduğundan bu seferlik mazur görüyorum.

Savunmada tablo daha iyi. Kiko Alonso ve Mario Williams takviyelerinin yanı sıra Cameron Wake iyileşti ve Ndamukong Suh problem yaratacağa da benzemiyor. Reshad Jones ise her takımın kadrosunda görmek isteyeceği türde çok yönlü bir safety, hatta gizli linebacker bile denilebilir. Özellikle “Front 7” performansının gerçekte neler yapabildiğini görmek adına Seahawks’ın sahip olduğundan çok daha iyisiyle sahada yer alan rakip bir O-Line bize daha sağlıklı bir değerlendirmenin önünü açacaktır. Hakeza bir diğer yeni takviye Isa Abdul-Quddus siftahı bir interception, iki PD ve 4th down conversion önlemeyle yaptı ama bu maçı onun için de kıstas kabul etmiyorum. Rakibi 158 pas yardının altında tutmaları da yine ölçüt değil.

Kazanmanın yolu öncelikle Tannehill’i hareket etmeye zorlamaktan geçiyor. Seahawks bunu çok kez başardı ve Tannehill %55.2’lik completion rate ile oynadı. Bence Dolphins pas hücumuna biraz fazla başvuruyor. Bunda insiyatif Tannehill’in mi, yoksa kenar yönetiminin mi onu bilmiyorum ama O-Line bu denli çaresizken biraz anlamsız geliyor. Belki de Foster’a abanıp erkenden sezonu kapatmasından kaçındıkları içindir kim bilir? Fitzgerald’ı gördükten sonra Landry’e karşı ne Butler’a ne de Ryan’a çok güvenmiyorum fakat durdurabilirsek Kenny Stills’in bir problem yaratacağını da sanmıyorum. Nitekim Seahawks’a karşı kolay bir reception ve TD imkanından yararlanamadı. David Johnson’a karşı iyi bir sınav vermedik ve rushing attempt başına 4.8 yard verdik. Geçen yıl bu ortalamadan kötüsüne sahip ligde sadece Saints vardı. Preseason’da koşu savunması için ümitliydim o yüzden bozuntuya vermiyorum şimdilik.

O-Line’ımızın zayıflığı malum sezon öncesi Pro-Football Focus’un derecelendirmesine göre bu alanda Dolphins’ten bile kötüyüz lakin Cardinals’a karşı fena iş çıkartmadıklarını düşünüyorum. Rakibi sadece iki sack’te tuttuk. As Center’ıyla yollarını ayırmış ve yola çaylak yılını yeni doldurmuş biriyle yola devam etme kararı almış, sol ve sağ tackle’ından yoksun ve bir guard’ının olmadığı, diğerinin eli sargılı ve öteki ikisinin de çaylak olduğu bir yerde hiç de fena bir performans değil. Dolphins’e karşı devamını getirebilirsek Texans maçına daha bir özgüvenle çıkarız. Onlar ne kadar iyi olursa Jimmy Garoppolo da Cardinals maçındaki performansına o kadar yakın oynar. O-Line’dan bahsetmişken Martellus Bennett’in ekstra lineman gibi oynamasını da unutmamak gerek. Gronkowski’nin bu maça yetişmesi çok zor göründüğünden Bennett’i yine bu rolde göreceğiz. Kendisi de dahil Garoppolo için bir çok pas opsiyonu var bu yüzden bir başına Reshad Jones’tan endişelenmiyorum.

Üçüncü Hafta: Houston Texans Maçı

Bears’e karşı rakamlar tam dengede gözükse de koşu oyunu bir nebze daha öncelikli. Lamar Miller adeta takımın itici gücü, dinamosuna dönüşüyor. Kalanı Brock Osweiler özellikle DeAndre Hopkins ve Will Fuller’ı gözeterek dolduruyor. Osweiler’ın release’i geçen seneden bu yana değişiklik göstermemiş. Bu biraz geçen yıl Broncos’tan aşina olduğumuz dropped pass vakalarının artacağı demek. Aynı zamanda underthrow veya overthrow yaptığı da oluyor Osweiler’ın. Örneğin Will Fuller’la buldukları touchdown’da aslında underthrow yapmıştı fakat Fuller sonra devamını getirdi. Bana göre en büyük eksisi Hopkins’i olması gerektiğinden az hedeflemesi. Will Fuller’ın yakalama sorununa bu maçta da denk geldik yine de asla yabana atılmaması gereken bir deep threat.

Fakat en iyi kısma daha yeni geldik. Maçı çok erken kapatan ve bir kaç hafta yer alamayacak olan Brian Cushing’in eksikliğine rağmen Texans imrenilesi bir LB ordusuna sahip. Özellikle Whitney Mercilus geçen sene yaptığı 12 sack’in neden bir tesadüften ibaret olmadığını çok iyi kanıtladı. Jadeveon Clowney preseason’dan bu yana damgasını vuracağına dair ciddi emareler veriyor. John Simon da hayli underrated bir oyuncu. Uzun yıllar Patriots’tan tanıdığımız Vince Wilfork yaptığı çeldiği pasla atletizminden çok bir şey kaybetmediğini gösterdi ve en önemlisi de JJ Watt snap sınırlamasına girer mi derken çok büyük bir kısmında yer aldı. Soluk alış biçimi sanki acıya rağmen oynadığı intibası uyandırdı ama fena değildi. Sayılmadığını düşündüğüm bir sack’i var ama tam emin de değilim. O haliyle bile toplamda beş sack müthiş bir başlangıç.

Ligin en az pas yardı veren sekinzinci takım olmalarına karşın secondary performansları pek tatmin etmedi. Görünürde en zayıf halkaları buydu. Ne Eddie Royal, ne de Kevin White ciddi tehdit de değildi. Zapt etmeleri gereken bir Alshon Jeffery vardı onu da beceremediler. Bir interception yapsalar da bu savunmacının performansından ziyade miscue hatasıydı. Pozisyonun tekrarında da Cutler, White’a route’u devam ettirmediği ikazında bulunduğu ekranlara yansıdı.

Performansa yansımayan ama değinme gereği gördüğüm bir olay Texans’ta LT Duane Brown sezonu şimdiden kapattı ve Ben Jones’un Titans’a gidişiyle boşalan Center pozisyonuna da son drafttaki ikinci tur seçimi Nick Martin de bu sezon oynayamayacak. Mevkide şu an için iki undrafter oyuncuyla yola devam edecek gözüküyorlar. Texans’ın böyle bir zaafı varsa bunu değerlendirmeye çalışmak gerek. Çünkü hücumda çok can yakacaklara benziyorlar ve bu kez rakip “Front 7” baş edebileceğimizden fazla kuvvetli olabilir.

Dördüncü Hafta: Buffalo Bills Maçı

Bills için inanın olumlu bir şey söylemeye çabaladım, mamafih bulamadım. Ravens’ın hakkını da teslim etmek gerek all-around etkili bir savunmaya sahipler başta Elvis Dumervil olmak üzere eksikliklerine rağmen. Göze çarpan bir disiplinleri var. 14. hafta karşılaşacağımız için daha kapsamlı bir değerlendirmeyi erteliyorum.

Hücum namına pek bir şey söylemek zor çünkü Eric Wood ve Richie Incognito’ya rağmen sezonu kapatan LT Cordy Glenn ve cezası sebebiyle oynayamayan RT Seantrel Henderson’ın yokluğunda Bills O-Line’ı, Ravens karşısında darmadağın oldu. Mesela diz sakatlığı yüzünden stabil duran Joe Flacco gibi biri olsa kaç sack yerdi Taylor hesap edemiyorum. %68.2’lik pas oranı (en iyi 11. derece) aksini iddia eder gibi görünse de pas hücumundan elde ettikleri yard toplamda 111 ve bu rakam dağa taşa sallayan Case Keenum’un 130’undan bile düşük. LeSean McCoy’un koşuları kadar performansını da kestirmek güç. Yeri geldiği gibi 20 yard koşabilir ama dolanayım derken 5-10 yard da kaybettirebilir. Geçen sezonu kapatmadan önce Patriots’a karşı oynadığı tek maçta yokları oynamıştı. Fakat Watkins iyi iş çıkartmıştı. Bu maçta da fazla imkan bulamasa da eline geçen fırsatları sakatlığına rağmen iyi değerlendirdiğini söylemek mümkün. Büyük bir patlama yapacağını beklemiyorum yine de.

Savunmada şemaya uygun görmedikleri Mario Williams’a yol verdiler ve en iyi parçaları Marcell Dareus ilk dört maç yok Henderson gibi. Başımızı ağrıtacaklarına ihtimal vermiyorum. Defensive Back’ler de göze çarpan bir performans sunmadı, Ravens oyuncularına nazaran çok sönük kaldılar. Saçma sapan yard cezası yemeyi sürdürüyorlar. Sadece special team üç ceza yedi. Buffalo’da geçen yıl oynadığımız maçı da çok anımsattı. O maç tam 14 ceza yemişlerdi.

Sakatlık endişem, mağlubiyetten fazla. Kazasız belasız atlatmak ümidiyle…