90’ların ortasından itibaren sıkı bir NBA takipçisi olarak zaman zaman Amerikan basketbolunun yanına en az NBA kadar yoğun takip edeceğim sporlar eklemeye çalıştım. Bu bazen Efes’in etkisiyle Koraç Kupası zamanı Avrupa ve Türkiye basketbolu, bazen Robbie Fowler ve sonrasında Steven Gerrard’ın etkisiyle Premier Lig ve İngiliz Futbolu, bazen Agassi, Sampras etkisiyle tenis, bazen de Schumacher, Alonso, Hamilton etkisiyle Formula 1 oldu. Ancak sonuç olarak hiçbir zaman hiçbir sporu ya da ligi dört, beş seneden fazla, yoğun olarak takip etmedim. Öncesinde de kasetten Lakers, Celtics maçlarını izlemişliğim vardı ama canlı izlediğim ilk NBA finali olan Houston – New York serisinden beri NBA’le bağımı bir an olsun koparmadım ve yaklaşık 25 senedir çok sıkı bir NBA takipçisiyim.
Amerikan futboluna uzaktan bir merakım hep vardı ama yılda bir kere Super Bowl özeti izlemek ya da Sports Center’da karşıma çıkan en iyi hareketlere göz ucuyla bakmanın ötesine geçmemişti bu merak. Biraz popüler kültür merakımdan, biraz da spor tarihini-ilginç karakterleri sevdiğimden Patriots hanedanını, Antonio Brown’u, Bountygate’i, Spygate’i, Deflategate’i, Aaron Hernandez’in seri katil çıkmasını, Michael Vick’in köpek dövüşlerini, Tuck Rule’u ve tabii ki O.J.’i biliyordum elbet. Zaten sürekli NBA yorumları dinlediğim için arada Shannon Sharpe, Skipp Bayless, Colin Cowherd, Nick Wright, Max Kellerman, Stephen A. Smith, Chris Broussard, Rob Parker gibi takip ettiğim yorumcuların NFL analizlerine de kulak kabartıyordum. Oyuncularında da popüler olanlarına hakimdim sanırım ama bir oturuşta NFL tarihinden 20 quarterback, 10 running back, 10 wide reveiver, üç tight end, toplam üç, dört safety-cornerback ve sıfır fullback sayabildiğim bir ortamda bu sene benim senem diyerek 2019 – 2020 sezonunu izlemeye karar verdim.
İlk olarak sezona başlamadan takım seçmem gerekiyordu. NBA’de New York Knicks’i tuttuğumdan ve şehre özel bir ilgim olduğundan Giants seçimim benim için hiç de zor olmadı. Hem Saquan Barkley’nin adı şimdiden en iyi running back’ler arasında geçiyordu hem de yeni draft seçimi Daniel Jones’un Eli Manning’in yerini ne zaman alacağı konusu iştahımı iyice kabartıyordu. Takımın bir süre playoff yapamayacağını tahmin ediyordum ama zaten Knick’ten hayal kırıklıklarına, skandallara alışık olduğum için takıma kanımın ısınması hiç de uzun sürmedi. Bir de nefret ettiğim takım bulmalıyım diyerek güvenli bir seçim olan Patriots’ta karar kıldım. Tom Brady’i seviyordum ama kıt NFL bilgimle bu takımın yıllar içinde korunduğu bilgisi (sanırım doğru değil) beni bu tercihe itti.
Sezon öncesi hazırlık maçlarına fazla takılmadım, yorumcu skalamı Mark Schlereth, Doug Gottlieb, Jason Whitlock, Pat McAfee, Mel Kiper (biraz da NCAA) gibi isimlerle genişlettim. Free agent dönemini heyecanla takip ettim. Ben bile Nick Foles’un o parayı hak etmeyeceğini oturduğum yerden söyledim. Le’Veon Bell’in şehrimize gelmesine sevindim, Kareem Hunt ve Odell Beckham Jr. hamlelerinden sonra Browns final oynar diyen yorumculara göz devirdim. Antonio Brown, Raiders’a takas olunca kendisini Instagram’dan takip etmeye başladım (follow back yapmadı!), kendisini bu kadar zaman takip etmediğime hayıflandım. Bu arada Andrew Luck’ın ani emekliliğine üzüldüm çünkü sayabileceğim quarterback sayısı 19’a düştü. NFL’in yıllara göre en iyi oyuncular sıralamalarına baktım, eski özetleri biraz izledim, tarihi olaylara hakim oldum, çaylak oyuncularla ilgili bilgi edindim, pozisyonları iyice anladım ve artık ilk NFL sezonuma hazırdım.
Öncelikle her hafta Cuma’dan başlayarak Pazartesi öğlene kadar özetlere baktım. İlk haftalar hemen hemen tüm maçların özetlerini izledim, sonrasında ise sezon biraz şekillenince öne çıkan takımların ya da oyuncuların maçlarının özetlerini izlemeye başladım. Spor yaparken podcast’lere daldım (en çok NFLTR’yi dinledim), YouTube’dan yorumlara baktım, The Athletic, ESPN’den incelemeler okudum. İlk normal sezonumu oyuna biraz daha hayran olarak tamamladım. Kısaca aklımda kalanları özetlemem gerekirse:
Antonio Brown – Bunun adı saga’dır.
NFL 100 – Jerry Rice, Jim Brown, Lawrence Taylor, Deion Sanders, Adam Vinatieri, Gronk, John Elway, Dan Marino gibi isimleri biliyordum elbet ama listenin derinlerine indikçe ve eski özetleri izleyince içinden çıkılmaz bir kuyuya daldım.
Lamar Jackson – Cam Newton’ı highlight’lardan izlemiştim ama hafta hafta Jackson’ı izlemek, yapabildiklerine şahit olmak biraz inanılmazdı.
Marshawn Lynch – Eski dostumu görmüş gibi sevindim, kısa da olsa dönüşü güzeldi.
Jalen Ramsey – NBA’de de takas isteyen oyunculara kıl olurdum, burada da oldum.
Steelers vs Browns – Kavganın ötesinde Freddie Kitchens’ın giydiği “Pittsburgh started it” tshirt’ü daha çok hoşuma gitti.
Yine mi Spygate? – Patriots rakip takımı kayda aldı mı almadı mı? Sanırım 20 senedir aynı soru.
Tüm Sezon Clevland Browns – Tam bir sirkti. Mayfield için hala karar veremedim ama bir tahmin yapmam gerekirse dört, beş seneden sonra pek tutunabileceğini düşünmüyorum (yarım NFL bilgimle çok cüretkârım). Odell, “Beni ölmeye yolladılar” dedi ve gerçekten komada bir sezon geçirdi. Olsun, yine olsa yine izlerim.
Çaylaklar – Muhtemelen NFL kariyerini altı, yedi takımla kapatacak 80’ler reis Gardner Minshew’nun ilk sezonuna şahit olmak güzeldi. Herkesten küçük duran (zaten küçük) Kyler Murray bana Arizona izletti, müteşekkirim. Muhtemelen abisini geçemez ama Nick Bosa küçük kardeşler için bir umut oldu. Neden bilmiyorum zaten sevdiğim Raiders’da Josh Jacobs’ı izlemek harikaydı. Bir nedenini bilmediğim fenomen daha; sanırım adından dolayı D.K. Metcalf’ı çok sevdim, A.J. Brown’dan daha iyi bir kariyeri olacağını düşünüyorum (Nedense).
Jameis Winston – 30 TD, 30 Interception’ı olan ilk QB’yi hafta hafta izlemek harikaydı. Herkes ne zaman ne yapacağı belli olmuyor diye yorumladı ama belliydi işte, bir pozisyonda touchdown pası atıp diğer pozisyonda topu karşı takıma verdi adam.
Christian McCaffrey – “Nasıl yani, bu çocuk beyazmış” dedim ilk koşusunu gördükten sonra.
Giants – Benim takım beklenildiği gibi pek iş yapmadı, Daniel Jones da ilk maçından sonra aynı oynamadı. Yine de olsun takım, koçunu kovarak, sakatlıklarla boğuşarak falan, New York’a layık bir takım olduğunu ispatladı.
Uzun sezonun ardından playoff’lar geldi ve asıl eğlence başladı. Patriots’un ilk turda elenmesi sürprizdi, Titans’ın bu kadar ileri gitmesi de. Russell Wilson’ı çok sevsem de Philadelphia’nın kazanmasını çok istedim, olmadı. New Orleans herhalde şampiyon olur dedim, ilk turda gitti. Mahomes-Jackson konferans finali izleriz dedim Derrick Henry’e takıldım. Jimmy G şampiyon olsun, yazık çok hor görüldü çocuk dedim, o da olmadı. Keşke 49’ers şu Aaron Rodgers bir ezse geçse diye düşünmüştüm, tüm playoff’larda bir tek o dileğim yerine geldi.
Uzun lafın kısası ilk sezonum Antonio Brown’ın futbol oynamadığı yıla, Patriots’ın çöküşüne, Lamar Jackson’ın yükselişine, Mahomes’ın ilk şampiyonluğuna denk geldi. Keşke Amerikan futbolunu bu kadar yoğun izlemeye daha önceden başlasaydım diyorum ama olsun, zararın neresinden dönersem kar. Tom Brady başarılı olabilecek mi, Ryan Tannehill’e o para verilir miydi, DeAndre Hopkins bana daha çok Arizona izlettirir mi, Dak Prescott yerine Andy Dalton oynasa da biraz ‘Dallas’ izlesek, Matt Rhule – Teddy Bridgewater başarılı olur mu, Todd Gurley zamanında MVP’lik bir sezon geçirmiş diyorlar -bir bakalım-, Tua ilk senesinde oynamaz herhalde de bu Joe Burrow iy çıkacak mı bakalım gibi sorular ve önermeler kafamdayken yeni sezona gireceğim. Sonuçta 10 ay önce yorum programlarında sürekli ‘pass rusher, pass rusher’ diye bir şey duyduktan sonra Google’a “What Is A Pass Rusher?” yazmış biri olarak biraz yol aldığımı düşünüyorum. Kısaca: Yeni sezona hazırım!