Bazen… Daha doğrusu çoğu zaman vasatlığa alışmış olmak işin ucunda umut faktörünü de eklediğinizde sonucu hüsranla biten bir süreci doğurabiliyor. Biliyorsunuz olmayacak. Görüyorsunuz ama işte ne yapacaksınız “Ulan hadi be” diyorsunuz. Totem yapıyorsunuz mesela desteklemek için. “Uğurlu kolyemi taktım.” ya da “bunu böyle yapınca hep kazanıyoruz ya” dediniz. Oldu mu? Olmadı tabii. Kazanan bir tane. Onun da formülü ve teorisi belli. Peki pratik? Hayatta da iki temel insan grubu vardır. Yapanlar ve yapmayanlar. Bugün burada yapmayanları konuşacağız çünkü ben bu yapmayanları uzun süredir olduğu gibi bu sezonda da takip ettiğim için sizlerle de bunu paylaşmak istedim.
Bu “yapamayan” Miami Dolphins ve 2024 sezonunu soyut kavramlarla ilişkilendirerek şahsımda bıraktığı hissayatı ve nasıl hissetiğimi anlatabilmeyi umarım başarmışımdır. Sezondan iki beklentim vardı: Birincisi sezon öncesi yetersiz kadro yapılanmasında olduğunu düşündüğüm Bills’in sallantıda olması; bu seneki geçişten etkileneceği yönündeydi. Zaten sakatlıkları da var tüm bu etmenlerle birliktre uzun zamandır alınamayan AFC Doğu zaferi bu sene gelir diye düşündüm. Öte yandan da şu playoff mağlubiyeti konusu artık nihai sonuca ersin. Yani Super Bowl nerede… Ama Dolphins, bir kez daha beni şaşırtmayarak kırılgan bir organizasyon olduğunu gösterdi. Tamam istenmeyen olaylar yaşadın. Tamam sakatlıklar oldu. Ama aynı hatalar bu kadar tekrarlı yapılır mı? Ne diyordu Tolstoy hatalarla ilgili? İşte ondan oldu bir kez daha. Değil Amerikan futbolu, diğer tüm branşlarda kazananların hepsi güllük gülüstanlık sezonlar geçirip mi kazandı? Mesela Michael Jordan Flu Game… 38 derece ateşle oynayıp NBA Finallerinde galibiyeti getirmesi. Hadi Amerikan futbolundan örnek verelim Tom Brady’nin kaburga sakatlığına rağmen kazanması. Peyton Manning’in ağrılarına rağmen son damlasına kadar mücadelesi… Baya üst bir örnekler oldu ama mentalite işte. Ancak Dolphins son yıllarda böyle bir takım olmadığı ortada.
Bu konu biraz uzar, o yüzden yönümüzü değiştirirsek ve eğer yazı içeriğine bakarsak, Dolphins’in sezonundaki bazı dönüm noktaları, off-sezon gelişmelerini ve draft ile ilgili olabilecek olan senaryoları bu satırlarda bulabilirsiniz. Kapanışı, yeni umut tohumlarını ekerek yapıyorum. En azından dillendirmiş olalım. Belki filizlenir. En son olarak da vurgulayım bu yazı biraz daha kişisel eleştiri içeren, sezon içindeki bazı olayları hatırlatıp onlarla ilgili de iki kelam eden bir yazı. Aslında bir nevi Miami Dolphins Günlüğü diyebiliriz ki yazının başlığı da aynı şekilde. O yüzden kullandığım dil biraz daha sohbet ağırlıklı.
Dolphins’in sezonu nasıl geçti?: Cevap veriyorum. Berbat!
Öncelikle daha sezon başlangıcına üç saat kala Tyreek Hill’in hız yaptığı için maçtan üç saat once kelepçelenmesi Jaguars karşısında takımın motivasyonunu baya düşürmüştü. Maça da yansıyan noktada Jaguars’ın galibiyeti kaçırdığı rahatlıkla söylenebilir. Ancak hem Jevon Holland’ın fumble’u ve sonrasında da Tua’nın Ty Hill’e uzun pası galibiyeti getirmişti. İşlerin koptuğu nokta ise henüz ikinci haftadaki Bills maçında gerçekleşti. Maça çok kötü başlayan Dolphins, maçın galibinin belli olmaya başladığı noktada Tua’nın “Sorumluluk almalıyım” diyip Damar Hamlin’in üzerine doğru koşması, geçmişte yaşadığı beyin sarsıntısı durumlarından birine daha üzücü bir şekilde düşmesine neden oldu. Maçın kaybı bir yana Tua’nın kendini koruyamaması daha Eylül ayından Dolphins’in bir kez daha sezonunun bitmesine işaretti.
Peki sonra ne oldu? Yazının sonlarında değineceğimiz yedek oyun kurucu konusunda sıkıntılar yaşayan Florida ekibinde Skylar Thompson’un rezil oyunu sonrası bir ara Pro Bowl bile olan Tyler Huntley takıma katıldı. Ancak karmaşık ve bol sinyalli olan McDaniel’in sistemine Huntley’in uyması kolay olmadı ve üst üste üç maç kaybedildi. Altıncı hafta bay haftası iken yedinci haftadaki Colts maçında Tua’nın dönmesi bekleniyordu fakat bu dönüş bir hafta gecikti ve Cardinals karşısında tekrar takıma katıldı. Bu arada Colts maçı da yine pisipisine giden bir maç olduğunu belirtelim. Ve bence Dolphins’in kader maçlarından birisi sekizinci haftadaki Cardinals maçı geldi çattı. Tua’nın dönüşüyle birlikte hücumun hareketliliği sahaya da yansırken Dolphins maçın son bölümüne önde girdi. Lakin bu noktada bu sefer savunma tarafı patlak verdi ve önde olunan son bölümdeki detaylarına şu an girmenin konuyu çok uzatacağı bariz hatalarla (başta Jalen Ramsey) Kyler Murray ve arkadaşlarına kaybedilen bir karşılaşma oldu.
Sonraki süreçte Los Angeles da başlayan galibiyet serisi Green Bay deplasmanı hariç beş maçta dört galibiyet şeklinde ilerlerken her şey yoluna girmeye başlamıştı. Savunma daha toparlanırken De’Von Achane ve Jonnu Smith ikilisi bu süreçte bireysel özellikleriyle ön plana çıktı. Lakin “Görevimiz imkânsız” modunda ilerleyen Dolphins’in son üç maçta hata yapmayıp rakiplerinin tökezlemesini beklemek zorundaydı. Gelgelelim Houston’da kaybedilen maç sonrası son kalan umut kırıntıları da süpürüldü. Tabii Tua bu maçta da kalçasına aldığı bir darbe sonrası bir sonraki hafta 49ers maçında takımına galbiyeti getirse de sezonu tamamlayamazken Tyler Huntley ile sezon sonu getirildi. Sezon tamamlandı derken son hafta Broncos’un net galibiyeti sonrası Ty Hill gibi bazı oyuncuların da “aman kendimizi ne diye yoruyoruz canım” demelerinden dolayı yüzde elli galibiyetin üzerinde sezonu bitirme kısmı da hayal oldu ve haliyle Aaron Rodgers’a karşı kötü bir mağlubiyette geldi.
Peki off-sezon için diğer beklenen hamleler ne? Ben bir OL alayım, bir de var mı şöyle eski bir Jets QB’si? Heh tamam o da gelsin.
Sezon böyle bitti. Hüsran, hüsran ve hüsran… Hele ki sezon bittiğindeki basın toplantısı ise bence sezon kadar felaketti. Sezon öncesinde genel menajer Chris Grier, hücum hattına çok güveniyorum deyip resmen sorulan soruları tek bir toplu cevapla bertaraf etmişti. Nitekim senin oyun kurucun Tua. Yanlışlıkla Miami’de rüzgâr çıksa sakatlık yaşayacak. Senin bu konuda en çok yatırımı yapan takım olman lazım. Belki çok iyi bir ekibin olmaz ama en yatırım yapan takım sen ol. Sonuç nafile. Tua sakat. Hücum hattı ligin kötülerinden. Hala daha Terron Armstead oynasa da iş yapsa diye beklentiler var. Adamı emeklilikten döndürüp sakatlık yaşarken tüm sezonun omuzlarını yüklemek… Bir de bunu savunmak.
Devam edelim off-sezona… Bu noktada ise değişimlerin sinyallerini gösteren bazı üzücü ve bazı gerekli ama genele bakıldığında olması gereken işler de yaşandı. Önce oyuncu ayrılıkları diyelim ve Raheem Mostert’i bu konuda bir numaraya koyalım. McDaniel’in gelişiyle takıma katılan Mostert, geçen sene kariyer yılı geçirmiş ve bir sezonda Dolphins tarihinde en çok TD yapan oyuncu olmuştu. Özellikle McDaniel’in koşu setlerinde yaptıklarıyla topu yerde efetfif kullanan Dolphins hücumunun önemli bir parçasıydı. Lakin ayrılık vaktinin geldiği geçen sene belli oldu ki sakatlıklardan bir türlü kurtulamadı. Devon Achane de performans gösterince haliyle Mostert için ayrılık vakti geldi. Kendisine emekleri için buradan bir kez daha teşekkür ediyorum. Gerçekten özel sezonlardan biriydi Dolphins adına.
Mostert gibi Durham Smythe da yıllardır bu takımda olan bir isimdi. Lakin zaten ortalama altı oyunuyla idare ederken geçen sezon düşürdüğü toplar ve performasının daha da vasata inmesiyle bu bölge için de bir değişim şarttı. Son olarak da geçen sene takıma katılan Kendall Fuller ile de yollar ayrıldı. Sezon içerisinde iki kez sakatlanan Fuller, beklenen veteran katkısını verememesi ve artık temel becerilerinin de baya geriye gitmesinden dolayı şahsen üzüldüğüm ancak ayrılık kararının doğru olduğu isim oldu. Ve ve ve en sonuncusu da Jevon Holland. Ne yazık ki maaş bütçesindeki yer olmamasından dolayı Holland, New York Giants’ın yolunu tuttu. Flores döneminin en iyi draft seçimi diyebileceğim Holland, hızlıca evrildiği savunma rolünde hem hibrit hem de bireysel rollerde iyi işler yapmıştı. Flores’te ön alanda; Fangio’da safety’de bu takımın önemli ismiydi. Aynı zamanda basın toplantıları ve sosyal medya paylaşımlarıyla neşeli de bir kişilikti. Bu konuda üzgünüm ve yeri dolmayacaktır diye düşüncem bir hayli yüksek.
Gidenler konusu bu şekilde. Hızlıca gelenlere de bir bakalım. Sezonu anlatırken değindiğimiz husus yedek oyun kurucu idi. Çünkü Tua’nın kırılgan yapısı ve kendini koruyamaması artık büyük bir sorun. Gelecek senede de muhtemelen yine kahramanlık yapmaya çalışıp sakatlanacak. Bu yüzden şahsi olarak beklentim off-sezonda öncelikli olarak veteran ve bu ligde iş yapan bir oyun kurucuya ihtiyacı vardı ve Dolphins için Mariota ismi yedekte çok doğru olacağına inanmıştım. Nitekim Grier-McDaniel ikilisi, Dolphins organizasyonunu “Eski Jets QB’leri Rehabilitasyon ve Dayanışma Derneği” yaptığı için Mike White sonrası gelecek isim Zach Wilson oldu. Geçen seneyi Broncos’da geçiren Wilson, bir yıl altı milyon dolara imza attı. Yani şurada kültürel yakınlığı olan, aynı lisede okuyan ve birbirini tanıyan iki insanı aynı organizasyonda buluşturmak varken “cougar” peşinde koşan Zach Wilson mu? Nedeni yani?
Zach Wilson’a parantez açayım mı? Açmalı mıyız ya da? Galiba bir iki kelam edelim. Öyle ki Wilson, benim kolejde beğendiğim oyunculardandı. BYU’daki son senesinde atletizim ve oyun bilgisiyle büyük işler vaat etmişti. Evet, Jets’in gidişatı ve ilerleyişi o dönem için tam bir “Sam Darnold Part 2” gibiydi. Fiyasko. Lakin Wilson’un da gündeme geldiği olaylar pek hoş değildi. Buna rağmen Dolphins’te neler yapabilir? Öncelikle mutlaka forma şansı bulacağını düşündüğüm noktada McDaniel’in biraz önce belirttiğim bol sinyalli hücum setlerinde hücumu koordine etmesini beklemiyorum. Ki zaten bu kadar dinamiklere hâkim olsaydı zaten starter olurdu. Fakat belki ve belki, McDaniel biraz daha sistemini basite indirgeyim Wilson’un da fena işler yapmadığı uzun paslar konusunda bir şeyler oynatabilirse “beeeeeeelkiiii” bir şeyler olur. Onun dışında sahanın her yerine “tak tak taak” diye pas dağıtan, RPO’ları oynayan ve Ty Hill’i kullanabilecek bir oyun kurucu performansı kendisinden beklemiyorum.
Yedek oyun kurucu bölümündeki serzenişimde pek de haksız sayılmam gibi. Unutmaya çalışarak tekrardan, ufak bir serbest oyuncu piyasası kısmına bakacak olursak aslında hem hücum hem de savunma hattında veteran eklemelerini de derinlik açısından önemli buluyordum. Ancak Dolphins, piyasanın hareketli saatlerinde sessiz geçirerek ufak tefek hamlelerle yan parçalar katmak dışında pek bir şey yapmadı. Öyle ki sezon bitimindeki basın toplantısında Grier özellikle hücum hattı konusunda agresif olacaklarını belirtmesine rağmen hücum hattı oyuncuları bir bir giderken Larry Borom ve James Daniels’ı kadrosuna kattı. Yani mevcuttaki maaş bütçesinde de zaten öyle kaliteli kimseleri almak çok zor. Sanki ben verdim Tua’ya 212 milyon doları.
Yine bu bölge dışında Nick Westbrook-Ikhine, Alexander Mattison, Willie Gay Jr, K.J.Britt, Ifeatu Melifonwu ve Ashtyn Davis gibi geçen sene starter olmuş isimler de takıma katıldı. Nitekim bu oyunculardan hücum ve savunma omurgası kurmak çok doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Esamesi okunan bu oyuncular için genellikle kadro derinliği oluşturulabilecek isimler şeklinde bakılırsa anlaşılabilir hamleler. Her ne kadar drafttan da bu bölgelere hala daha daha yüksek kalibrede oyuncular gerekse de Grier, veteran konusunda da hemen hemen tüm eksik yerlere bir şeyler seçti. Ama dediğimiz gibi omurga, omurga, omurga…
Son olarak marketin “flaş” hamlesi olarak Joey Bosa hamlesi için sürekli “F5” tuşuna abanırken içime bir taş gibi oturan imza olarak Bills’e gitmesini görmem tam bir felaket. Anthony Weaver’in geçen sene özellikle pass rush’taki sezon başından süregelen sakatlıklar da bu bölgedeki oyuncu seçimlerinde antrenman kadrolarına kadar bakmayı şart koştu ki Bosa bu anlamda birçok sorunu giderebilecek bir isimdi ama olmadı. Keşke olsaydı. Joey Bosa ismi, gelecek sene takımda döneceğini açıklayan ve kontratında düzeltme yapan Bradley Chubb ve kontrat senesinde olacak olan Jaelen Phillips ile güzel bir veteran ekibi kurulabilirdi. Ama olmadı. Başaramadık agam.
Draft: Sürüsüne Bereket Seçim Hakları
Bir kere uzun zaman sonra Dolphins dolu bir draft seçim haklarına sahip olması şahsen sevindirici. Her ne kadar alt turlardan seçim yapma konusunda yıllardır istikrarlı bir şekilde süregelen başarıszlık varsa da ancak belki bu sefer düzelebilir. Off-sezon konusunda da değindiğimiz gibi hücum hattı konusu hem genel menajer Chris Grier hem de Mike McDaniel’ın basın toplantılarında belirtmesinden ötürü bu bölgeye bir takviye olması birinci öncelik olacak gibi gözüküyor. Fakat ben bu noktada bir hedef değişikliği olduğu kanaatindeyim. Neden mi? Çünkü yukarıdaki paragraflarda adını andığım bir isim olan safety Jevon Holland’ın takımdan ayrılışı sonrasında şu anda Dolphins kadrosunda bu mevkii aşırı şekilde sığlaşmış durumda. Hazır 13’ten seçiyorken bu noktada sürpriz bir çıkışla Malaki Starks isminin tahtada en üstte yer aldığını düşünüyorum. OL konusunda aşağıda değineceğim ama Starks, Combine performansıyla etkilemiş ve fiziksel olarak bu lige hazır olduğunu da göstermişti. Şayet safety’e para bayılmaktansa Starks’ın gelişini zevkle izlerim.
OL konusunda da şahsen iki önceliğim mevcut: Kelvin Banks Jr ve Tyler Booker. Banks daha çok sağ ve sol tackle için ideal bir aday olurken Booker ise iç mevkiilerde katkı sağlayacaktır. Yine yukarıda bahsetmediğim ancak ismini anarken bile sinir krizi geçirdiğim Liam Eichenberg ile yeniden anlaşılması sonrası, Dolphins’te tackle hamlesi olası gibi. Eichenberg’e bir yıllık 3 milyon dolar verdiler ve bu adam yüksek ihtimalle ilk on bir oyuncusu olacak. Super Bowl kazanmak istiyorsun ama Tua gibi sakatlık potansiyeli yüksek olan oyuncuyu 3 milyon dolarlık gard koruyacak. Müthiş yapılanma. OL derinliğine devam ederksek yine de bir ihtimal geçen yıl seçilen Patrick Paul’un da hem tackle hem gard oynabilmesi büyük esneklik ve burada Grier, McDaniel ve koç ekibinin yedekte tutup gelişecek birini değil doğrudan ilk on bire koyabileceği ismi seçmesi şart. Ben olsam ne mi yapardım? Öncelikle Tua’yı takımdan… Yok o değil draft için Kelvin Banks’in birebir becerisi Paul’un tackle oynama kısmından daha iyi olacağı için Banks’ı sol tackle olarak kullanıp Paul’u gard kısmına çekerdim. Nitekim McDaniel’In koşu şemalarında tight end kullanımı da olduğu için Paul ikinci kademe çıkışları daha etkili ve kolay olacaktır.
Peki daha alt turlarda neler olabilir? Linebacker yine aslında önemli eksiklik denebilecek noktalardan. Serbest oyuncu pazarından gelen Willie Gay Jr, K.J.Britt ve Tyler Dodson’un ipiyle kuyuya inilmeyeceği için ikinci veya üçüncü turdan OL-Safety durumuna göre linebacker seçileceği beklentimi buraya bırakabilirim. İsim olarak ise South Carolina’dan Demetrius Knight II diyorum. Fiziksellik ve oyun bilgisiyle savunmayı yükseltecektir. Sonrası için ise yine savunmadan devam edip DL, RB, TE ve akabinde TE derinliğinin arttırılmasını bekliyorum. McDaniel’in alt turlardan WR seçme kısmı da yine yedinci turdan gelen biriyle devam edebilir. Ama eğer beşinci tura kadar düşerse Nick Nash isminin de seçilebileceğini ve Dolphins için ilaç olduğunu düşündüğüm bir oyuncu olduğunu bırakayım. Cooper Kupp’un biraz alt seviyesi slot yetenekleri olan Nash, genel olarak bloklarda da iyi işler yapıyor. McDaniel’in bunu göz ardı edeceğini düşünmüyorum.
Bu noktada her ne kadar savunma kısmından bahsetsek de beklentilerimden birisi de oyun kurucu seçimleri. Nitekim Dolphins’te şu an üçüncü oyun kurucu da yok. Mike White’dan sonra Skylar Thompson ile de yolların ayrılmasından dolayı bu kısım boş kalmış gibi gözüküyor. Yine şahsi beklentim olmakla birlikte mantıken de Florida ekibinin beşinci ve yedinci turlar arasında en iyi oyun kurucuyu seçmesini bekliyorum. Bu noktada Tyler Shough’nun saydığımzı turlara kalması çok zor. Ancakbir ihtimal oldu da kaldı; o zaman Dolphins için ideal bir seçim olabilir. Öte yandan Kurtis Rourke ve Brady Cook isimleri de draftın son günün ilgi çekici isimlerinden olabilirler. Şayet, mevuzbahis üçüncü oyun kurucu konusunda daha agresif olunacaksa o zaman üçüncü ve dördüncü turdan da bir seçim olmasına çok da hayır denmez. Bu noktada da Riley Leonard veya Will Howard ismini öne atabilirim.
Yeni sezon öncesi beklentiler kısmı neler? Bu sene yapıyor muyuz bu işi?
Bu sorunun cevabı ise bir noktada doğrudan McDaniel ve Grier ikilisine ucu dokunuyor. Nitekim bu ikili için artık yolun sonu olası bir başarısızlıkta geçerli olacak gibi. Her ne kadar “Her sene sekiz, dokuz galibiyet geliyor. İkinci senesinde ligin en iyi hücumu olmuş, 11 galibiyet almış. Daha ne diye adamı yolluyorsunuz?” denebilir lakin işin aslında ortalamayı bir türlü geçemeyen, eşik atlayamayan ve yerinde sayan genel menajer ve head koç ile bu yüzde elli civarı galibiyet dereceleri ve anlık bireysel performanslara dayalı caf caflı hücumlar sadece göz boyamadan başkası değil. Takımın işler kötü gittiğinde tersine çevirecek momentumu bulamaması, tüm “Var mısın yok musun?” maçlarında yokum demesi ve her sene kadro içinden çıkan disiplinsiz oyuncu davranışları organizasyon yapısındaki çatlakları gösterir neticede.
İşin aslında planlamaların galibiyet üzerine değil; süreç üzerine yapılması daha doğru olacaktır. Öncelikle takım liderlerinin artık öne çıkması gerekecek. Ty Hill gibi dramalara yatkın oyuncuların takım içerisinde bastırılması şart. Geçen sene Calais Campbell bu konuda bence müthiş bir performans ortaya koydu. Kendisini Dolphins’te oynadığı için çok daha yakından takip fırsatı bulduğum için söyleyebilirim müthiş bir karakter. Hem iyi bir insan hem de bir savaşçı. En başta bahsettiğim Ty Hill tutuklanma olayında bile polisle o kadar kibarca konuşmasına rağmen kelepçe yiyip yine de kibarlığından vazgeçmemesi. Kelepçeleri söküldükten sonra da polisin yanına gidip el sıkışması… Walter Payton armasını neden taşıdığı ortada. İkinci olan konu ise McDaniel’in “komik” yapısı ve halleri bizler için eğlenceli. Ancak bu yapısının soyunma odasındaki disiplini getirdiğini düşünmüyorum. Oyuncularla fazla yakın olması ve bir noktada kendilerine esneklik tanıması bence olması gereken koçluk becerilerinden. Ancak oyuncularla “kanka” koçluk yapısının bir şey kazandıracağı konusunda benim argüman listem biraz negatif yönünde. Yani bir Bill Belichick gibi somurtkan olmaya gerek yok. Ya da Phill Jackson demiştik yazının başında onun gibi “Zen Master” da olma. Ama takımda üç sene geçirmiş biri olarak sezon içerisinde kırılmaya müsait bir yapıyı sağlam temellere oturtacak bir liderliğin olsun. İki sene önceki “Hard Knocks:Miami Dolphins” sezon içinde yaptığı bölümleri de izledim. İletişim gayet iyi. Oyuncular seviyor. Kimseyi üzmüyor; herkese yakın. Hatta kaybedilen maçlar sonrası sorumluluğu da alıyor. Ama yetmiyor. Çünkü bu saydıklarımız kazanmak için gerek şart; ama yeter şart değil.
Üçüncüsü ise yine McDaniel ile alakalı ve Dolphins’te kurduğu hücum sistemi. Ancak bu sistem mevzularına bu kadar çok takılmayıp en büyük sorunu olarak gördüğüm husus hücuma tüm parçalarını dahil ettiği bir temel oluşturması daha mühim. Ne demek istiyorum? McDaniel’in sahayı genişleten konseptlerinde Hill-Waddle, hız ve yön değişimi anlamında çok şey katıyor. Bu zaten hücum verimliliğini yükselten etmenlerden. Peki sonra? Geçen sene hücumu çeşitlendirmesi gerektiğinin jetonu geç düşen McDaniel, Jonnu Smith’i de kullanmaya başlamasıyla en azından galibiyet serisi yakalamıştı. Yine geçen sene Malik Washington da bence çeşitlilik açısından düşük yüzdeyle de oynasa başarılıydı. Artık kendi bildiği ve çok iyi uyguladığı hücum sistemi dışında da hücumun yan parçalarını da oyuna dahil ettiği şemaları oynamasını bekliyorum. Yani Tyreek Hill’i “2nd&10” oynarken sweep’de de kullanma be hoca. Yorma lütfen. Yoruyorsun.
McDaniel ve Grier dışında ise grupta yeni bir kimlik arayan ve elinde büyük potansiyel olarak görülen Derek Maye olan New England Patriots, bu sene bir çıkış yapma ihtimali duruyor. Öte yandan New York Jets için ise mesele “Kolay lokma değiliz” mesajı veriyor gibi gözüküyor. O yüzden Dolphins için grupta ikinciliğini elde edip wild card kovalaması en büyük beklentim. Yine kendilerinin 10-11 galibiyet arası almasını başarılı olarak bulabilirim. Ancak asıl büyük resimde ise şu playoff galibyeti hasretinin son bulması. Tabii ki bu da normal sezondaki çıkış ve inişlerdeki eğimlerde belli olacak. Ani değişimler yaşamayan ve ortalama üstünü koruyan Dolphins’in, sağlıklı bir Tua ile bu başarıyı gösterebilir.