Ligimiz başladı, hayırlı olsun. İkincisi de tek maçla başladı gerisi de gelir inşallah.
Benim uzun bir aradan sonra yazdığım bu yazının konusu değil bu durum. Bu sefer biraz farklı bir konuya değinmek istiyorum. Onun için de bu başlığı attım.
1993 yılında bu spora başladığımda beraber yola çıktığımız arkadaşlarımız arasında ciddi spor geçmişi olan çok azdı. Yani herhangi bir spor dalında lisanslı olarak faaliyet göstermiş, sporun ne olduğunu, nasıl spor yapılacağını bilen, doğru beslenen, yaşamına dikkat etmesi gerektiği bilen çok az oyuncu vardı. Ağırlık, mahalle arasında futbol, basketbol oynamış kişilerden oluşuyordu. Ben bile ortaokulda lisanslı basketbol oynadıktan sonra üniversiteye kadar sadece mahalle arasında takılanlardandım. Merak ettiğim konu bugün neredeyiz, ne kadar yol katettik?
Malzemesiz zamanda ki şu an bazı arkadaşlara komik geliyordur, ciddi özverili bir ortam vardı. Örneğin Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde çim sahanın bulunduğu yerde toprak bir saha vardı. Aslında saha demek fazla iyimserlik olurdu ama bizlere göre sahaydı işte. Yağmur, çamur, diken, ot, köstebek çıkıntısı demeden antrenmanlarımızı yapardık. ODTÜ Bahar Şenliği’nde yaptığımız ilk maçımızı saymazsak (çünkü ODTÜ sahasının çim kalitesi çok kötüydü), Sport Fest’te ilk defa çim saha görmüştük. Toprak sahada oradan oraya uçan bizler için çim saha konforlu bir yatak gibi gelmişti.
Filmi biraz ileri saralım…
Sonra malzemeler geldi, malzemelerle çim sahada oynanması gerekiyordu ve bugün itibariyle toprak saha diye birşey kalmadı. Yeniler çok şanslı hem malzemeleri var hem de ya suni çim ya da gerçek çimde oynuyorlar.
Beni bu yazıyı yazmaya daha önce yazdığım bir yazıya eklenen fotoğraf teşvik etti. Hangi takımın oyunucuları bilmiyorum, ama hücum oyuncusunun konumu ile savunma oyuncusunun konumu beni bilgi ve teknik altyapı konusunda endişelendirdi. Bu nasıl tackle bu nasıl bir top koruma? Hücum oyuncusu boynunu kırmadığına şükretsin.
1993 yılında Hacettepe takımını ilk kurduğumuzda bu işi nasıl öğreniriz diye kafa yoruyorduk. O zamanlarda Amerikan Kültür Derneği Kütüphanesi’nde kaynak aramıştık. Bulabildiğimiz sınırlı kaynaklarla da birşeyler öğrenmeye çalışıyorduk.
Yıllar ilerledikçe bir eksiğimizi daha farkettik. Amerikan Futbolu’na yönelik antrenman programı yoktu aslında elimizde. Bir Amerikan Futbolu oyuncusu nasıl ısınmalı, nasıl esnemeli, bunlar mevkilere göre nasıl farklılık göstermeli, ne yaparsak malzemeyle daha hızlı koşar daha çevik olur, daha sert vurabilir, daha doğru tackle yapabilir, rakibini tek hamleyle engelleyebilir, daha da önemlisi bunu tüm maç ve sezon boyunca yapabiliriz?
Amerikan Futbolu doğduğu ülkede bir kültür, bizde ise maalesef sadece üniversitede tanışılan bir spor dalı. Popülaritesi çok hızlı olmasa da artmasına rağmen liselere hatta ortaokullara yayılmadıkça ilerleme yavaş olacak. Hatta üniversitelerde oynanma oranı bir Üniversite Ligi olmadığı için düşerse, önümüzdeki 3-5 yıl içinde ciddi bir oyuncu krizi ile karşı karşıya kalacağız. Neden mi? Kulüpler oyuncu yetiştirmek için en azından şimdilik çaba sarfedemezler, çünkü kulüp bazında alt yapı oluşturmak için daha çok erken. Mevcut takımların ne kadar varolacağı meçhulken kimse kısıtlı kaynaklarını alt yapıya ayıramaz. Bu iş transfer sistemiyle yürümeye mahkum.
Gelelim oyun ve oyuncu kalitesine…
Oynanan maçların bazıları bizim gözümüze hoş görünse de, Amerikan normlarında daha çok fırın ekmek yememiz lazım. Yavaşız, tüm maç boyunca devam eden gücümüz neredeyse yok, field goal atamıyoruz doğru düzgün, çünkü antrenman sahalarımızda bunu deneyebilme imkanımız neredeyse yok. Hatta doğru düzgün antrenman sahamız bile yok.
Ama umutluyum, bunlar yavaş yavaş düzelecek. Belki bazı Avrupa takımlarını yenmeye devam edeceğiz, ama bunlar bu sporun ülkede hızla geliştiğinin göstergesi olmayacak. Maalesef maç yapan takımın başarısı olarak kalacak.
Ne demişler “bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür.” Tüm takımlar ve camia olarak her anlamda seviyemizi yükseltmedikçe bu sporun ülke bazında beklenen seviyeye gelmesi çok zaman alacaktır. Dilerim ki bunun farkındayızdır ve dilerim ki aksi olsun.