İlk hücum ilk fiyasko… Jaguars’ın emektar center’ı Brad Meester, emekliye ayrılmadan önce Jags forması giydiği son karşılaşmada takımına adeta son şakasını yaptı ve veteran quarterback Chad Henne daha “bismillah” dememişken topu kaldırınca Jags’in Super Bowl rüyası facia gibi başladı. Gerçi, bir Jags taraftarı olarak bu sezon touchdown’a bir yard kala yapılan fumble’lar, sezon başında bu takımın yıldızı olacak diyip bağrımıza bastığımız quarterback’imizin forma giyebildiği yalnızca iki karşılaşmada bir touchdown ve yedi interception gibi başarılması güç istatistikler elde etmesi ve buna benzer çok çok daha trajikomik olaylarla karşılaşmış olsak da sezonun en önemli karşılaşmasında, hem de daha ilk hücumda gelen bu safety ve rakibe adeta kendi elimizle verdiğimiz hücum hakkı Jags’de moralleri fazlasıyla bozdu.

Neyse maç daha yeni başlamıştı, “Her şerrin sonunda bir hayır vardır.” diyerek soktuk savunmayı sahaya… Karşımızda genç quarterback’inden canavar running back’ine kadar oldukça dinamik bir hücum vardı ki bu sezon rakip takımların, maç başına attıkları ortalama 379.4 yard pas ile neredeyse her maç tokatlayarak adeta şamar oğlanına çevirdiği bizim gariban Jags savunma oyuncularının ne quarterback Russell Wilson karşısında ne de running back Marshawn Lynch karşısında direnebilecek gücü vardı. Ancak ilk iki Seahawks hücumunda da rakip, bizim red zone’da volta atmasına rağmen her nasılsa bir türlü end zone’u bulamadı. Jags savunması, bu sezon iki kez mağlup etmeyi başardığımız (Kardeşim zaten dört galibiyetin yok muydu?) Houston Texans’a karşı sergilediği o harika performansın benzerini gösteriyordu.
Savunma fena başlamadı da hücum yerlerdeydi. Henne’nin önderliğindeki hücum takımı first down alamıyor, rakibin korkutucu defansı Jags’in genç ve çömez receiver oyuncularına acımıyordu. Sezonun ilk 10 haftasında taşıma başına aldığı 2.4 yard ile kariyerinin harika istatistiklerinin içine etmeyi başaran running back Maurice Jones-Drew’un son haftalardaki o istekli halinden eser yoktu. Herhalde o da, Seahawks’ın acımasız cornerback’i Richard Sherman’ın 49ers galibiyetinin ardından güzeller güzeli Erin Andrews’a verdiği demeçte ayarı fazlasıyla kaçırıp 49ers receiver’ı Michael Crabtree’yi milyonların önünde rezil rüsva etmiş olmasından korkacak ki “Sonumuz Crabtree gibi olmasın.” diyerek her top taşımasında 1-2 yard alıp kendini yere bırakıveriyordu.Artık geçtim first down’u, Henne interception atmasın gerekirse punt’la uzaklaştıralım topu, bu  bana yeterdi. Ancak bu sezon 13 touchdown pasının yanında tam 14 interception atan Henne feryadımı duymuş olmalı ki herhalde “Bu sezon NFLTR’de yazdıklarınla bir anamıza sövmediğin kalmıştı, AL SANA INTERCEPTION.” dedi ve o intikam hırsıyla pası, bu sezon Arizona Cardinals karşısında NFL kariyerinin ilk reception’ını touuchdown ile sonuçlandırmayı başaran çaylak tight end Danny Noble’ın yaklaşık bir metre yukarısına attı. Bu beklenmedik pas da Seahawks’ın yıldız cornerback’i Kam Chancellor’ın kucağına düşünce bu önemli maçta ikinci kez hücum hakkını kendi ellerimizle Seahawks’a teslim etmiş olduk.

Dakikalar ilerliyor ve daha ikinci çeyrekte olmamıza rağmen Seahawks farkı gittikçe açıyordu. Hadi fark açılıyor tamam da biz daha sayı bulamamıştık, onu bırak rakip yarı sahaya ulaşamamıştık. Bu vahim vaziyet bana sezonun daha ilk haftasında oynadığımız Kansas City Chiefs karşılaşmasını hatırlattı. Büyük beklentilerle ağırladığımız Chiefs karşısında, yalnızca iki sayı bulup tam 28 sayı yemiştik ve daha beteri, rakip yarı sahaya anca üçüncü çeyreğin sonlarına doğru  varabilmiştik. Bu karşılaşmayı hatırlayınca Super Bowl’daki durum, daha da korkutucu bir hal almaya başladı. Ucunda milyonlara rezil olmak vardı. Şampiyonluk yarınlara mı kalacaktı yoksa 22 sayılık farkı ikinci yarıda kapatabilecek miydik?

İkinci yarı çok daha utanç verici geçti. Zaten yarının hemen başında Seahawks’ın sezon boyu sakatlıklarla boğuşan receiver’ı Percy Harvin sürpriz yumurtadan çıkıp kick return touchdown yapınca moraller iyiden iyiye çöktü bizde. Bu yarıda bizim için tek kayda değer pozisyon takımın no.1 receiver’ı Cecil Shorts’un üçüncü çeyreğin sonunda yakaladığı akrobatik touchdown pası oldu. Henne hayret verici bir şekilde, tıpkı bu sezon Cleveland Browns karşılaşmasının son dakikasında yine Shorts ile yaptığı ve beni fazlasıyla utandırdığı, pas oyununda olduğu gibi harika bir oyun çıkardı ve Shorts da tıpkı o karşılaşmadaki gibi atletik özelliklerini kullanarak güzel bir touchdown pası yakaladı. Bu pozisyon dışında ikinci yarı “Jaguars’tan da anca bu beklenirdi.” denilecek cinstendi ki gerek atılan interception ve sonucunda yediğimiz touchdown gerekse de Shorts’un Seahawks red zone’unda first down’u almışken rakip savunmayı karşısında görünce adeta korkup topu elinden bırakarak fumble yapması bunu doğrulayacak cinstendi. Sonuçta 43-8 gibi ezici bir mağlubiyet aldık. Ama en azından attığımız tek touchdown ile namusumuzu da korumuş olduk.

Niye bu kadar saçma bir yazı yazdım?

Umarım halen bazı okuyucular “Ya biz Pazar gecesi Seattle Seahawks-Denver Broncos finalini izlememiş miydik?” veya daha da kötüsü “ Ya bu sezon dört galibiyet alabilen Jags nasıl oldu da Super Bowl’a kadar yükselmeyi başarabildi?” gibi soruları kendilerine sormuyordur.

Aslında bu saçma yazıyı yazmanın iki sebebi var. Bunlardan ilki Pazar gecesi sahada sanki Broncos yerine, savunmasından running back’ine receiver’larından quarterback’ine kadar (yok canım şimdi yiğidi öldür hakkını yeme)  tam takım bir Jacksonville Jaguars vardı. Ben de dedim ki “Broncos oyuncularını Jags oyuncularıyla değiştirip maçı öyle anlatayım bakıyım anlayan çıkacak mı?” :) İkinci nedenim ise üşengeçliğim. Ayrı ayrı “Super Bowl” ve “Jacksonville Jaguars’ın 2013 Sezonundan Hatırda Kalanlar” başlıklı iki yazı yazmak yerine bunları tek bir yazıda birleştirmek mantıklı geldi. Yani anlayacağınız bir taşla iki kuş vurmuş olduk…