NFL yıldızlarının ülkemize geldiği Anerican Football Without Barriers kampının üçüncü gününde, 1 Mart 2015 Pazar günü Oktay Çavuş ile İTÜ Stadı’ndaydık. Kampın üçüncü günün 19 yaş altı kız ve erkek oyuncunların idmanını izledik ve NFL’in son on yıldaki en önemli running back’lerinden biri olan DeAngelo Williams ile röportaj yapma imkanı bulduk. DeAngelo Williams, AFWB kampı boyunca en içten ve arkadaş canlısı olan oyuncuların başında geliyordu. Her daim suratındaki gülümse ile oyunculara yardımcı oldu, biz saha kenarında oyuncularla röportaj yaparken geldi selfie’ler çekti. Özetle herkesi kendisine hayran bıraktı. DeAngelo Williams ile zamanımız kısıtlıydı, etrafında genç oyunculardan ondan imza alabilmek ya da fotoğraf çekilmek için sıra beklerken bizim tüm sorularımızı yanıtladı.

For the English language version please click here.

Aklımızdaki tüm sorularımızı soramadık, bazılarını D-Smart’taki röportajımıza sakladık, bazıları ise zamansızlığa kurban gitti. Şahsen, DeAngelo’ya 2008 yılındaki Green Bay Packers’a karşı adeta tek başına takımını zafere taşıdığı ve dört touchdown yaptığı maçı sormak isterdim ama yine de hem AFWB’ye hem kariyerine hem de NFL’in evrimine dair oldukça zevkli bir röportaj gerçekleştirdik kendisi ile. Benim için evimde action figure’u bulunanan bir oyuncu ile röportaj yapmak büyük bir zevkti, umarız siz de son dönemde NFL’e damga vuran running back’lerden biri olan bu yıldız oyuncuyla yaptığımız söyleşiden en az bizim kadar zevk alırsınız…

Kaan Özaydın: Türkiye’de sizi ağırlamaktan çok mutluyuz. Bugün U19 grubu ile çalıştınız. Aralarından NFL potansiyeline sahip yetenekler gözünüze çarptı mı?

DeAngelo Williams: Türkiye’de kadınların ve erkeklerin Amerikan futbolu oynadıklarını bilmiyordum. Erkekler arasında potansiyeli yüksek pek çok oyuncu gördüm, ama beni asıl etkileyen, müsabık yapıları ve hızlı ayak çalışmaları ile kadın grubu oldu. Çünkü bilirsiniz, erkek ve kadın aynı kategoride yarışıyorsa, erkeklerin tavrı “Hadi bırakayım da beni geçsin” olur. Ama bugünkü kadın grubu sanki tüm dünya kadınları adına yarışıyorlardı. (Gülüyor) O yüzden, erkeklere yarışmalarını seyretmek inanılmazdı. Neticede, biz erkeğiz ve kadınlara mağlup olmak istemeyiz. (Gülüyor) O yüzden çok eğlenceliydi. Ne gerekiyorsa yapıyoruz. Erkeğin doğasındaki rekabetçi tarafı ortaya çıkartıyoruz ve bugün de öyle yaptık. Bugün bu çocukları gerçekten, epey zorladık. Darbe yastıkları arasında savaşmaları gerekti, Marshawn Lynch ile mücadele etmeleri gerekti, değişik talimlerde savaşmaları gerekti, yollarına pek çok engeller koyduk ama hepsini aştılar.

K.Ö.: Tekrar Türkiye’ye gelmeyi düşünüyor musunuz?

Williams: Bu tamamen AFWB’ye bağlı.. Yıl içinde 12 ile 15 ülke ile konuşuyoruz ve hangi ülke bizim için daha iyi çalışma koşulları oluşturuyorsa o ülkeleri seçiyoruz. O yüzden eğer Türkiye tekar gelmemizi isterse ve bize sunduğu şartları tekrar sunmayı teklif ederse biz de bu kapıdan tekrar geçmeyi ve bize sunulan fırsatı değerlendirmeyi isteriz.

K.Ö.: Peki, bu arada takımdan gönderilmek üzeresin…

Williams: Awww… Evet…

K.Ö.: NFL’in son 10 yıllık dönemindeki en iyi running back’lerinden birisin. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun? Görüştüğün başka takımlar var mı?

Williams: Önce free agent olacağım çünkü resmen takımdan resmi olarak kesilmedim henüz. Geri döndüğümde biraz koşuşturmam olacak çünkü bana resmi olarak takımdan gönderildiğimi ibra edecekler. Bu aşamada da hayatımın bir sonraki aşamasına geçip ayrı bir yön çizeceğim. Başka bir takım bulup, şampiyon olabilmek için ölümüne bir çaba sarf etmeye devam edeceğim.

K.Ö.: Yaşını düşünerek mi böyle bir karar aldılar sence? Çoğu RB 30’undan sonra düşüşe geçer…

Williams: Düşüşe geçtiklerini düşünmüyorum. NFL’de başarılı olma şansı bulmakta sıkıntı çektiklerini düşünüyorum çünkü bizim için 30 yaş bize ithaf olunan bir lanet gibi. Ne kadar iyi durumda ve sağlıklı olursan ol, koçlar 30 yaş ve üzeri RB’leri tarihi eser gibi, dinazor gibi görüyorlar ve aslında seni koruduklarını düşünerek, topu daha az taşımana karar veriyorlar. Oysa bu bizim kariyerimize zarar veriyor.

Kaan Özaydın, Oktay Çavuş, DeAngelo Williams

K.Ö.: Oysa 30 yaş üzeri pek çok müthiş running back gördük. Bunlardan biri de senin idolün, Ricky Williams… Biliyorsun, birkaç sezonu da pas geçti.

Williams: Ödevinizi çok iyi yapmışsınız dostum, çok iyi araştırdığınızı görüyorum…

K.Ö.: Aslında biz senin çok büyük hayranınız. Web sitemiz NFLTR.com’u 2006 yılında kurdum ve o yıl sen bir çaylaktın… (Gülüşmeler)

Williams: Awww (Gülüşmeler). Çok büyük bir Ricky Willaims hayranıyım ben. O hayatında çok şey yaşadı. Bilirsin, saha dışındaki şeyleri konuşmak istemiyorum çünkü konumuz bu değil. Ancak bir running back olarak, sahada, üniversitede yaptıkları, üç hatta dört boyutlu bir running back olarak, rakiplerin üzerinden geçmesi, kesinlikle üniversitede onu devirmeye çalışanların köprücük kemiklerini kırması… Benim olmak istediğim running back’ti o. Biliyor musun, Dolphins’le oynadığımız maçta onunla görüşme ve tanışma şansı buldum…

K.Ö.: Evet, 2009 sezonunda, değil mi?

Williams: Evet, hatta o gün bana mikrofon takılmıştı. Mikrofon takıldığını bilmeden, daha doğrusu unutarak onunla konuşma ve yaptıklarını ne kadar çok takdir ettiğimi belirtme fırsatı buldum.

O.Ç.: Bu noktada benim bir sorum olacak. NFL’de her koç sağlam bir koşu oyununun öneminden bahseder, ancak koşu oyunu eskisi kadar önemsenmiyor…

Williams: Eskisi kadar önemsenmiyor. Bugün televizyonda da bunu konuştum…

O.Ç.: Bunun sebebinin kolej football’undaki dönüşüm olduğunu mu düşünüyorsun?

Williams: Kolej football’u ile alakası yok. NFL nevi şahsına münhasır bir lig…

O.Ç.: Demek istediğim, ortalama seviyede QB’lerin bile astronomik ücret aldığı bir ligde…

Williams: Bu mevki ile alakalı bir durum. Her zaman QB’I takımın beyni olarak düşünürler. Kim olduğuna bakılmaksızın, genelde takım kaptanı odur, takımın söz hakkı ondadır, genellikle saha içinde ve saha dışında takımı temsil eden oyuncudur. Bu sebeple QB’lere astronomik ücretler ödeniyor çünkü, özellikle oynadıkları takımlara bakarak, omuzlarında nasıl ağır bir yük taşıdıklarının farkındalar. Zira oynadıkları mevki en çok dikkat edilen mevki ve bu mevki sebebi ile takımın kaderini belirleyen oyuncu oluyorlar. Mutlak surette olmasa da, top her zaman onların elinden çıkıyor ve her oyunda topu yönlendiren oyuncu olmak istiyorlar. Ve epey bir zamandır, yani bilmiyorum New Orleans Saints’in Super Bowl’u kazandığı maçı seyrettiniz mi, pas hücumu üzerine kurulu bir maçtı. Ancak, bu zamana kadar Super Bowl’a çıkan takımlar hücumlarını koşu oyunları üzerine kurarlardı ve o zaman bize duyulan talep yüksekti. Bilirsin işte, Shaun Alexander… Frank Gore mesela Super Bowl’a çıktı ancak read option oyunu (Colin) Kaepernick ve Frank Gore ikilisi ile yükselişe geçti. Bu sistemi oynayan takımlar görmeye başladık ama bu tamamen Super Bowl’u kimin kazandığı ile alakalı. Yani New England Patirots gibi mesela, bu sene onlar kazandı… O yüzden, New England gibi koşu oyunu etkili olmayan bir takımın Super Bowl’u kazanması diğer takımların da koşu oyununa duyduğu ilginin azalmasına neden olacaktır.

O.Ç.: Yani ilerileyen süreçte koşu oyunun düşüşünün devam edeceğini mi düşünüyorsun?

Williams: Evet, NFL’de öyle. Ama Üniversitede, ligin tamamına baktığında, sürekli koşuyorlar. Mesela Ohio State’e bakın, koşucuları neredeyse 3,000 yard koştu ve ortalamada, koşu başına 30-40 yard kazandırdı. Üniversitede koşuyorlar. Koşu oyunu oynamak zorundalar çünkü QB’in üzerindeki baskıyı çok azaltıyor. Ancak NFL’de, sana ne görev verilirse yapman gerekiyor. Örneğin, Seattle’ı ele alalım, box’u (LT ile RT arasındaki alan) Marshawn Lynch’e karşı sıkıştırdılar/istiflediler. Bunu tüm sezon yaptılar ve bu da Russell Wilson’un şu anki üretkenliğine yol açtı…

O.Ç.: Yeni kontratını düşünecek olursak… (Gülüşmeler)

Williams: (Gülüşmeler) Elbette…

K.Ö.: Peki ya Cam Newton? Carolina Panthers onu draft ettiğinden bu yana, koşu yükünü beraber sırtlıyorsunuz. Ayrıca, Jonathan Stewart ile de oldukça top paylaşıyorsunuz, ikili tehdit olarak…

Williams: Benim için hiç önemi yok dostum. Kazandığımız sürece, verimliliğimizi arttırıp Super Bowl’a kadar gideceğiz. Herkesin hedefi bu, zirveye çıkıp fethetmek. Oynadığım dokuz yıl boyunca oraya ulaşamadık. İki kez üst üste playoff’lara kalabildik…

K.Ö.: Ama sizin büyük maçlarda sürekli bir takım sorunlarınız oldu. Carolina’da oldukça iyi takımlara sahiptiniz…

Williams: Büyük maç kazanmak değil, bunu anlamanız gerekiyor, playoff’lardaki her maç büyük maçtır. Playoff’larda ne zaman maç kaybetsen, zaten büyük maç kazanamıyor derler. (Gülüyor) Çünkü kalan hepsi kaybediyor. NFL’de 32 takım var ve günün sonunda sadece bir tanesi Super Bowl’dan galip çıkıyor. Tek bir takım.

K.Ö.: Takımına (Carolina Panthers) kırgın mısın?

Williams: Hiç kırgın değilim dostum, hem de hiç…

O.Ç.: Son bir soru, Amerikan futbolunun gelecekte olimpiyat oyunlarında yer alma ihtimali konusunda ne düşünüyorsun?

Williams: Oh, Amerikan futbolu mu? Bu çok fazla adamım. Bilemiyorum, bu tamamen olimpiyat komitesinin, oyunların devamlılığı konusundaki kararlarına bağlı. Atletizm mesela, bence muhteşem. Boks, tıpkı güreş gibi, gitti geldi, gitti geldi… Bu insanların uğruna savaş verdiği ve “İşte bu” dediği şeylerden biri. Bizim de NFL ve NCAA oyuncuları olarak ya da olimpiyatlara her kim katılacaksa, bir araya gelip şunu dile getirmemiz gerekiyor:  “Hey, bu bizim vücutlarımız için ağır bir bedel, çünkü zaten dört pre-season maçı oynuyoruz, 17 haftada 16 maça çıkıyoruz ve eğer Super Bowl’a çıkmak istiyorsak potansiyel olarak üç ya da dört maç daha oynamamız gerekiyor. Böylelikle, sezonda 24 maç oynayıp, iki ay sezon arası verip tekrar aynı tempoya geri dönmek… Bu çok fazla Amerikan futbolu demek”…