Merhaba sevgili okurlar, bu hafta NFL’de yeni sezon açıldı ve doğal olarak heyecanımız dorukta. Ancak NFL’den bir hafta önce açılan bir sezon daha vardı, NCAA, kolej futbolu sezonu. Dokuz yıldır NFLTR’de zaman zaman yazarlarımız, sizlere NCAA ile ilgili yazılar aktarıyor. Şimdi sıra bende… NCAA’de sezonun ilk haftasında, Los Angeles’ta 93 bin kişilik Los Angeles Memorial Stadium’da USC Trojans’ın sezon açılışını, press box’da Amerikalı basın mensuplarıyla birlikte takip etme fırsatı buldum…

Daha önce çeşitli ülkelerde Amerikan futbolu maçları izlemiş, Amerika’da da yıllar önce Washington Redskins’in sezon açılış kampına gitme fırsatı bulmuştum ancak şunu söyleyebilirim ki özellikle USC Trojans gibi oldukça göz önünde bulunan bir takımının sezon açılışını canlı izlemek oldukça ilginç bir deneyimdi. Öncelikle bilmeyenler için USC’nin Amerikan futbolunu kısaca özetlemek gerekirse, USC Trojans’ın NFL’e en çok oyuncu gönderen okul olduğunu belirteyim. 2015 itibari ile USC Trojans forması giydikten sonra NFL’e gitmiş oyuncu sayısı tam 493. 12 eski USC Trojans oyuncusu da NFL’de Hall of Fame olarak, bir başka rekoru da University of Southern California’ya getirmiş durumda.USC’nin efsane olarak nitelendirilebilecek oyuncuları arasında NFL’de de önemli işler başarmış Junior Seau, Carson Palmer, Troy Polamalu, Clay Matthews, O.J. Simpson, Reggie Bush gibi isimler bulunuyor. NFL’de büyük hayal kırıklığı yaratan Matt Leinart gibi NCAA efsanelerini ve şuanda NFL’de head koçluk yapan eski Trojan’lar Pete Carroll (Şuan Seattle Seahawks’ın head koçu olan Carroll beş yıl öncesine kadar USC Trojans’ın başındaydı), Jack Del Rio, Jeff Fisher gibi isimleri de saydıktan sonra geçelim maç gününe…

Ülke genelindeki sıralamalarda sezona en iyi sekizinci takım olarak başlayan USC Trojans’ın, 5 Ekim’deki sezon açılışında rakibi Arkansas State Red Wolves idi. Maç öncesinde kampus içindeki meşhur tailgate’leri deneyimleme fırsatı buldum. Malum filmlerden gelen bir kanı olarak “maç öncesi herkes yer içer, maç ikinci plandadır” gibi bir kanı hakimdi kafamda ama tam olarak da öyle olmuyormuş. Gerçekten maç öncesi kampüste bir şenlik havası vardı. Barbeküler, biralar, partiler… Öncelikle şunu belirteyim ki “Tailgate’lere gider bedava yer içerim” diye bir düşünceniz varsa biraz hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Kimse size bedavaya hamburger ya da bira vermiyor. Herkesin “tailgate’i kendine” gibi bir kanı var. Ya tanıdığınız bir grupla olacaksınız ya da inanılmaz cana yakın davranıp, çekinmeden bir burger ya da sosisli rica edeceksiniz, sonra muhabbet falan, en kötü reddedilirsiniz. En güzel “Tailgate”, özel etkinliklerde ve fraternetity’lerde oluyor ancak bunlar için de birini tanımanız gerekiyor. Ben önce hukuk fakültesi tailgate’ine ardından da bir private event tailgate’ine katıldım. O, private event’te de “Kiminlesiniz?” dediler, dedik “Mike’la gelmiştik biz”, “O zaman tamam” dediler. Yani, şansımız yaver gitti diyebilirim.

Karşılaşma için basın kartım olduğu için maçın başlamasına yaklaşık iki saat önce stadyuma giderek, biraz gezme fırsatı buldum. Basın mensuplarının stada gireceği kapıya geldiğimde herkes çok cana yakında. Stadın en güzel yerini doğal olarak basına ayırmışlar. Basın mensupları listesinde, ESPN ve LATimes gibi kuruluşların arasında NFLTR.com’u bulup, bana ayrılan yere bölüme geçtim. Aşağı yukarı karşılaşmayı takip eden 300’e yakın basın mensubu vardı diyebilirim.Arkansas State Red Wolves’ın pek iyi bir takım olmamasına rağmen tüm stadyum doluydu. Sağ tarafımda kalan goal post’un arkasındaki tribün hariç. Orası, Matt Leinart, Carson Palmer gibi isimlerin emekliye ayrılan formalarla donatılmış durumda. Diğer goal post’un arkasında da oldukça kalabalık USC bandosu vardı ki maçı en çekilir kılan ekip onlardı. Bunun sebebi ise sahadaki Arkansas State Red Wolves’ın adeta maç boyunca hiçbir varlık gösterememesi oldu. Karşılaşma havai fişekler, çeşitli şovlar, paraşütle inen Amerikan bayrakları ve şarkılar eşliğinde başladı ardından sahada USC Trojans’ın dominasyonu vardı. Öncelikle skoru söyleyeyim: 55 – 6 USC. Dolayısıyla böyle bir maçın kırılma anlarına, play-by-play’ine pek girmeye gerek yok diye düşünüyorum.

Dikkatlerden kaçmaması gereken bir diğer isim ise wide receiver JuJu Smith-Schuster. Bu sene Philadelphia Eagles’a giden Nelson Agholor’ın yerini doldurmaya çalışan JuJu’yu tarz olarak Julio Jones’u benzettim, ileride kendisini NFL’de görmemiz muhtemel, karşılaşmayı da 89 yard ve bir touchdown ile tamamladı. Running back olarak ise Tre Madden ve Ronald Jones II, Arkansas State savunması karşısında oldukça rahattılar. Özellikle Tre Madden, bir köşeye yazılması gereken bir isim. Savunmada ise bireysel performanslar hakkında bir şey söyleyemeyeceğim, önümüzdeki hafta oynanacak olan Stanford maçını da izlemem gerekiyor çünkü şimdiye kadar takip edebildiğim Arkansas State Red Wolves ve Idaho Vandals (Idaho maçı da 59 – 9 bitti) maçları ölçü olacak nitelikte değildi.

Maçın sahadaki en iyi ismine gelince, USC Trojans’ın yıldız quarterback’i Cody Kessler’ın ismini hiç düşünmeden buraya yazabilirim. İki sezondur USC’nin starter’ı olan Kessler, bu sezon Heisman Trophy’nin de adayları arasında gösteriliyor. Zayıf Arkansas State Red Wolves savunması karşısında hiç zorlanmadan 240 yard ve dört touchdown pası attı. Birkaç sezon önce USC’nin en büyük yıldızı olan Matt Barkley’nin şimdi NFL’de bir takımda üçüncü QB olma savaşı verdiğini, bir başka USC’nin eski oyun kurucusu Mark Sanchez’in artık backup konumunda olduğu ve USC efsanesi QB Matt Leinart’ın NFL’de büyük hayal kırıklığı yarattığını düşününce, sanırım son dönemde USC Trojans QB’lerinin NFL’de pek başarılı olmadığını görebiliriz. Dolayısıyla saf bir pocket passer olan Cody Kessler’ın NFL’de neler yapabileceğini konuşmak için oldukça erken. Zayıf kolej takımlarına karşı yapılan dev istatistikler yanıltıcı olabiliyor (bkz. Tim Tebow, Johnny Manziel) ancak kolej seviyesinde Cody Kessler tam bir superstar ve bu sezon USC’nin en büyük kozu.

Skoru 55 – 6 olan bir maçı takip etmek, Amerikan futbolunun en eğlenceli yanlarından biri değil ancak USC’nin, basın mensuplarının maç içindeki ilgisinin kaybolmaması için her şeyi yaptığını söyleyebilirim. Yemek ve içecek ikramları, press box’a özel spiker, her çeyreğin sonunda önünüze gelen istatistik kâğıtları… Oldukça şaşırdım diyebilirim. Organizasyon konusunda ülkemizi geçtim, Avusturya ile dahi kıyaslama yapmak yanlış olur, sonuçta burası, Amerikan futbolunun beşiği.

Son olarak şu ayrıntıyı da vereyim, maç esnasında konuştuğum bir basın mensubu ile Türkiye’deki Amerikan futboluna ilişkin ufak bir sohbet gerçekleştirme fırsatı buldum. Bilmem hatırlar mısınız, 2007 yılında Ankara’da oynanan Gazi Warriors – Hacettepe Red Deers finaline, Hilmi Çeltikçioğlu’nun daveti üzerine New York Times’tan bir yazar gelmiş ve karşılaşma sonrası “Averaj bir Teksas lise takımı Türklerin şampiyonunu rahat yener” tarzı yorumlar yazarak bizleri üzmüştü. Bu konuyu sorduğumda aldığım cevap, averaj bir Teksas lise takımının NCAA’deki bazı takımları bile yenebileceği oldu. Ancak başta organizasyon olarak gitmemiz gereken çok yol var.

Sözün özü, bir basın mensubu olarak Amerika’da Los Angeles Memorial Coliseum gibi bir stadyumda maç takip etmek, çok güzel bir deneyimdi. Press box’tan maçı takip etmemi sağlayan USC Sports Information Director’ı Tim Tessalone’ye de ayrıca teşekkür ediyorum. Umarım bir gün Türkiye’de Amerikan futbolu, press box’larda 300 küsür basın mensubunun maçı takip edeceği seviyelere gelir…