Pazar günü New Orleans Saints’in, bitime bir dakika kala kaydettiği touchdown ile San Diego Chargers’ı 35-34 mağlup ettiği karşılaşma, sahada yaşanan kıyasıya mücadelenin yanında Saints’in yıldız quarterback’i Drew Brees’in hikayesiyle de öne çıktı.

Karşılıklı kaydedilen skorlarla başlayan maçta Chargers; Melvin Gordon, Hunter Henry ve Dontrelle Inman’ın bulduğu touchdown’lar ile farkı yavaş yavaş açarken Saints’in bu touchdown’lara cevabı ilginç bir şekilde fullback John Kuhn ile geldi ve eski bir Green Bay Packer oyuncusu Kuhn, iki touchdown koşusu gerçekleştirerek takımını maçta tuttu.

Buna rağmen, karşılaşmanın sona ermesine yalnızca dört dakika kala New Orleans ekibi, 34-21 ile geriye düştü. Tam maç elden gidiyor derken sahneye çıkan Saints savunması önce Gordon’ı fumble’a zorladı ve ardından Brees, end zone’da genç receiver Michael Thomas’ı topla buluşturup farkı altıya indirdi.

Tabi bu da yeterli değildi, çünkü Saints savunmasının bir big play’e daha ihtiyacı vardı ve son birkaç yıldır çok sert eleştirilere maruz kalan bu savunma, bu sefer de Chargers wide receiver’ı Travis Benjamin’i fumble zorlayarak hücuma son bir şans daha verdi. Brees ve arkadaşları da bu fırsata heba etmedi ve bitime bir buçuk dakika kala sazı tekrardan eline alan Kuhn, karşılaşmadaki üçüncü tocuhdown’unu yaparak takımına da galibiyeti getirdi.

Skoru gibi heyecanı da bol olan bu karşılaşmanın tek hikayesi sahada yaşananlardan ibaret değildi. Hatta maçta asıl öne çıkan Brees’in sahip olduğu Chargers geçmişiydi. NFL kariyerine 2001 draftı’nda Chargers tarafından seçilerek adım atan Brees, takımdan ayrılıp New Orleans’ın yolunu tuttuğu 2006 yılından bu yana ilk kez San Diego’ya geldi ve beş sezon boyunca formasını giydiği Cahrgers’ın karşısına da ilk kez çıktı.

Brees için bu karşılaşmayı daha da anlamlı kılan unsur ise kendisinin, oldukça kötü bir şekilde veda ettiği Qualcomm Stadyumu’na geri dönüşü oldu. Nitekim, 2005 sezonunun son haftasında, bu stadyumda omuzundan oldukça ciddi bir sakatlık geçiren yıldız quarterback, sakatlığı sebebiyle Amerikan futbol kariyerini neredeyse noktalıyordu.

Brees de, son dakikalarda gelen bu zaferin ardından verdiği demeçte bu konuya değindi ve “16 yıldır NFL’de oynuyorum ve en az birkaç sezon daha oynayacağım.” derken “Fakat buradaki son maçımı hatırlıyorum da, o gün kendime ‘Sanırım sporculuk kariyerim noktalandı.’ demiştim. Bu sebeple bunu dediğim yere, San Diego’ya, geri dönmek benim için çok anlamlı.” ifadelerini kullandı.

2005 sezonu sonrası mucizevi bir şekilde iyileşen Brees, Chargers’dan beklediği kontratı alamayınca Saints ile anlaşmış ve her ne kadar Chargers forması ile iyi işlere imza atsa da, kendisini bir efsane haline getiren başarıları (Super Bowl şampiyonluğu, Super Bowl MVP ödülü ve sayısız Pro Bowl) New Orleans’tayken ulaşmıştı. Saints’te harikalar yarattığına bire bir şahit olan Chargers taraftarları da o günden beri “Brees’in Saints’teki performansını bizim fırtına çocuk LaDainian Tomlinson ile birleştirsek Super Bowl’dan Super Bowl’a koşardık.” diye hayıflanıp durur.

Tabi diğer bütün spor dallarında olduğu gibi NFL’de de işler “keşke”yle yürümüyor. Madem Brees’in kalmasını o kadar istiyordunuz, niye adama istediği paraları vermediniz? Onu geçtim, neden 2004 NFL Draftı’nda nispet yapar gibi Eli Manning’i seçmek istediniz; onu da geçtim, Manning büyük burunluluk yapıp sizle anlaşmak istemediğini söylediğinde neden ikinci kez bir quarterback arayışına girip bu sefer de Philip Rivers’ı seçtiniz? Siz zaten Brees’e postayı koymaya çoktan karar vermişsiniz, bu yüzden de malesef halinize şükretmekle yetineceksiniz.