Merhaba NFLTR.com okuyucuları, uzun bir aranın ardından tekrar sizlerle Chicago Bears analizi paylaşıyor olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Geçtiğimiz sezonun, Trubisky’li ve beklentilerin altında geçmesinin ardından COVID-19 ile girilen ve akıbetinin ne olacağı hala daha belli olmayan sezonda Bears, sezona hızlı bir başlangıç yaptı. Bu yazı dahilinde Chicago Bears’ın gözüme çarpan eksi ve artı yönlerini sizlerle paylaşacağım, keyifli okumalar…

QB Sorunsalı: Chicago sezona başlarken büyük umutlarla ikinci sıradan draft edilen ve franchise QB olarak değerlendirilen Mitch Trubisky’nin starter QB olacağı Matt Nagy tarafından duyrulmuştu. Ölü sezonda takıma katılan Super Bowl MVP’si ancak geçtiğimiz sezonun neredeyse tamamını Jacksonville Jaguars takımında sakat, beklentilerin altında ve büyük bir kontratla geçiren Nick Foles, yedek QB olacaktı. Esasen, herkes en ufak bir hatada ya da başarısız gidişte Mitch Trubisky’nin kazığa çekileceğine emindi ve bu durum, sezonun henüz üçüncü maçının devre arasında gerçekleşti ve Chicago Bears geriden gelerek Atlanta Falcons’ı devirmeyi başardı. Nick Foles bu karşılaşmadaki geri dönüşün mimarı olduktan sonra Indianapolis Colts’a kaybetti ve ardından eski aşığı Tom Brady’i tekrar üzerek Tampa Bay karşısındaki galibiyetin de mimarlarından oldu.

Tampa Bay karşılaşmasının yorumcusu karşılaşma esnasında Chicago Bears 13-0 gerideyken Nick Foles’un paslarını ve Chicago Bears’ın hücümunu eleştirirken Foles sanki bu eleştirileri duyarcasına takımın yine geriden gelip maçı kazanmasında en önemli etkendi. Foles/Trubisky karşılaşmasında sabaha kadar, seher vaktine kadar, üç değil dört vakte kadar sağlıklı olan Nick Foles’u tercih ederim. Mitch Trubisky, kanımca önümüzdeki bir, iki yıl içinde NFL kariyeri Blake Bortles seviyesine, oradan da ligin dışına doğru bir yol izleyecek. Mitch Trubisky kendisine verilen şanslarda neredeyse hiç “franchise qb” ışığını göstermedi ve ilk defa Nick Foles gibi bir oyuncuyla forma yarışına girmiş durumda. Trubisky’nin oyun bilgisine edeceğim laf olmamakla beraber oyuncunun sahada kalmasını sağlayan şey öncelikle yeteneği, sonrasında karakteri düsturundan hareketle, ikisinde de başarılı olamayacağının sinyallerini geçtiğimiz üç sene içerisinde fazlasıyla vermiş durumda. Ayrıca takımda, Kansas City Chiefs’de Matt Nagy ile beraber çalışan Nick Foles’un da aşikar olduğu bir hücum sistemi oynanıyor. Sonuç olarak Nick Foles sağlıklı kaldığı müddetçe takımın as QB’si mertebesinden ayrılmayacaktır.

Geriden Gelip Maç Kazanmayı Başarma Sorunsalı: Aslında bu bir sorun değil elbette. Geçtiğimiz yılki Chicago Bears’ın belki de en önemli eksiği geriye düşülen maçları çevirme becerisinin olmamasıydı. Bu seneye baktığımızda, sezonun açılış maçı olan Detroit Lions karşılaşmasına Bears, son çeyreğe 23-6 geride girip karşılaşmayı 27-23 kazanmayı bildi. Atlanta Falcons karşısında, son çeyreğe 26-10 geride girip karşılaşmayı 30-26 kazandı ve son olarak Tampa Bay karşılaşmasında ise 13-0 olan maç, 20-19 olarak galibiyet hanesine yazıldı. Nick Foles’un az önce anlattığım gibi takımın QB’si olmasının bu karşılaşmaların çevrilmesi özelinde etkili olduğunu söyleyebileceğimiz gibi, takımın defansına da elbette ayrı bir yer ayırmak gerekiyor.

NFL’de hazırlık karşılaşmalarının oynanamaması ve ölü sezonun da pandemi etkisiyle sınırlandırılmasıyla beraber takımlar açısından sezonun ilk iki, üç karşılaşması neredeyse kendilerini bulmalarını sağlayan bir hazırlık dönemi çerçevesinde geçti. Chicago Bears her ne kadar oyuncu sirkülasyonunun pek fazla olmadığı takımlardan olsa da, defans takımı bilhassa ligin ilk iki karşılaşmasında zorlandı. Geçtiğimiz sezon sakatlıklarla boğuşan Akiem Hicks’in dönüşü, Klahlil Mack’in daha çok sahada kalabilmesi ve son olarak ölü sezonda takıma katılan Robert Quinn ile beraber Chicago Bears defans çizgisi taraftar için neredeyse bir rüya, rakip takımlar içinse kabus konumuna evrildi. Geri dönüşlerin bilhassa defans takımının maçı bırakmaması, rakip hücumu kilitlemesi, pas ve bilhassa koşu oyunlarına karşı efektif olması sonucunda şekillendiğini söylemek de yanlış olmaz. Özellikle az önce örnek olarak sunduğum Lions ve Falcons karşılaşmalarında son çeyreklerde rakibe sayı aldırmamış olmak, rakibin ritmini bozmak, hücumun ve geri dönüşlerin en büyük etmenlerinden oldu.

Eksikler Var Mı Sorunsalı: Yanıt basit, var, iki göze çarpan ve sorun bulunması acil olan alan var, hücum çizgisi ve koşu oyunu. Mitch Trubisky’nin kariyerinden bahsederken belki şerh olarak şunu da eklemek gerek ki kendisi hiç “ortalama üzeri” bir hücum çizgisi ile beraber oynamadı, aynı sorun Nick Foles için de geçerli olacak. Salary cap açısından bakıldığında paranın defans çizgisine gömülmesi, oyunun bazı kısımlarında defolara yol açıyor ki, bunların en başında da hücum çizgisi geliyor. Chicago Bears QB’leri, Jay Cutler döneminden beri cep içerisinde hiçbir zaman rahat edemediler, hücumun en aksayan taraflarından birinin bu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Diğer taraftan, koşu hücumu açısından da David Montgomery’nin ne kadar iyi bir koşucu olduğuna dair kafalarda soru işareti var, Chicago Bears tarihine baktığımız zaman iki önemli başarı unsuru ile karşılaşılır, defans ve koşu hücumu, 2020 model Bears için defans tamam ancak koşu hücumu eksik, bir de üzerine koşucudan çok pas opsiyonu olarak kullanılan Tarik Cohen’in sakatlığı eklendiğinde, takımın en büyük defolarından biri olarak duruyor.

Son olarak 4-1’lik derecesine, Tom Brady’i alt etmesine ve geri dönüşlerle karşılaşmaları kazanmasına rağmen birçok kişi hala Chicago Bears’a şüphe ile yaklaşıyor. Nick Foles’un Eagles zamanlarındaki gibi oynamasını beklemiyorum ancak şimdiye kadar gösterdiğini vermeye devam eder, defans sağlıklı kalır ve hücum çizgisi için sorunlar bir nebze aşılırsa, Bears’ın en azından playoff ve daha ilerisi için bir aday olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Kalın sağlıcakla…