Bundan yıllar önce football çok farklı oynanırdı. O günleri bilenler ne demek istediğimi çok iyi anlarlar. Bilmeyenler için geçmiş günlerden ufak notlar aktarmak isterim. 2001 yılına kadar Türkiye’de football malzemesiz oynanırdı. Bir tayt ve bir forma giyip, plastik toplarla antrenman ve maç yapardık. O zamanlar yüz ve boyun kısmına çok darbe almamak için “head tackle” kuralı koymuştuk. Rakip oyuncunun boyun bölgesi ve üzerine vurmak yasaklanmıştı. Ayrıca antrenmanlarda ve maçlarda uygunsuz durumlar yaşanmasını önlemek için de “don tackle” uygulamasına gidilmişti. Burada da amaç tayt kısmına asılmaları engelleyip, zaten çok sağlam olmayan taytların yırtılmasını yada aşağı sıyrılmasını önlemekti. “Head tackle” maçlarda uygulanan bir kuralken, “don tackle” takımların kendi aralarında dikkat etmeye çalıştığı, cezası olmayan, centilmenlik anlaşması gibi bir uygulamaydı. Tabi ki her antrenman ve maç sonrası yeşil olan çim sahamız kızıla, oyuncular da kırmızı-mor renklere bürünürdü. Spordan daha çok kavgayı ve savaşı andıran görüntüler yaşanırdı. Her ne kadar bugün gelinen nokta hepimiz için sevindirici olsa da, o günleri yaşayanlarda o günlerin özlemi asla dinmez.
Sadece Türkiye’de değil, dünyada da football büyük bir değişim gösterdi. Günümüz NFL maçlarında “hit” görmek pek mümkün olmuyor. Milyon dolarlık züppelerin sirki haline gelen Ulusal Lig’de, herkes kazanan konumunda. Takım başarısı artık önemini yitirmiş durumda. Eski tüfeklerden tanıdığım ne kadar oyuncu, coach ve football aşığı varsa hepsi high-school ve NCAA maçlarına kilitlenmiş durumda. Gerçek rekabet, kazanma hırsı, kendini ispatlama isteği bu organizasyonlarda yaşanıyor. NFL, kendini ispatlamış sporcuların “publicity” ve “popularity”lerini nakite çevirdikleri bir “show biz” olmaktan öteye geçemiyor.
Benim Cowboys fan olmam, o zamanki coach’larımın ve engin football bilgilerine her zaman sonsuz saygı duyduğum Greg Wolff ve Sevgin Yılmaz sayesindedir. Greg Wolff, NCAA tarihinde ayrı bir yeri olan ve efsaneleşmiş Notre Dame “Fighting Irish” mezunu, Chicago’nun Dick Butkus ve Mike Singletary zamanlarındaki NFL efsanesi defanslarını yakından takip ederek yetişme şansına sahip olmuş birisidir. Sevgin Yılmaz ise daha 1991 yılında Marshall’dan kabul aldığı halde vize alamadığı için Randy Moss ile yan yana oynama şansını kaçırmış, daha sonra da benimle ve Temel Öktem’le birlikte davet edildiği Barcelona Dragons seçmeleri öncesi motorsiklet kazası geçirerek aktif oyunculuk kariyerini erken kapatmış, San Francisco 49’ers ve USC fan’ı, west-coast football’dan zevk alan birisiydi. Bu ikilinini eksiğini de ben kapatmış oluyordum. Dallas Cowboys ve Texas college takımlarının fan’ı olarak, aramızdaki Beşiktaş-Fenerbahçe-Galatasaray benzeri rekabeti tamamlamış oluyorduk. İlerleyen yıllarda Amerika’da eğitim aldığı süre içinde “coaching football” dersleri alarak football ilgisini ve bilgisini üst düzeye taşımış olan ve Minnesota Vikings’in “purple man eaters” efsaneleriyle football’un içinde yoğrulan bugünkü MHK Başkanı Ahmet İzer de bu üçlüye katılmış oldu.
Football ilgisi taze olanların destekledikleri takımlar genelde Patriots, Rams, Buccaneers ve Ravens’tir. Çünkü son şampiyonlar hep bu takımlar arasından çıkmıştır. Ancak football ilgisi ve bilgisi geçmişe dayanan insanlar Cowboys, 49ers, Bears, Vikings yada Raiders derler. Zira, bu takımlar son yıllardaki değişime ayak uyduramamış ve daha geleneksel yapıdan kopmakta zorlanan takımlar oldukları için son 10 sene başarı gösterememiş takımlar olmalarına rağmen, football’un “football” olduğu dönemlerde efsaneleşmiş kurumlardır. Dallas Cowboys’a neden “America’s team” denildiğini merak edenler için ufak bilgiler vermek istiyorum. Elbette ki bu kadar büyük bir franchise’in tarihi bir köşe yazısı ile anlatılamaz. Ancak özellikle çok yakından takip etme şansına sahip olduğum 90’lı yıllardan bilgiler vermek isterim.
Özellikle aynı dönem içinde bir araya getirdiği kadrosunu korumayı çok iyi başaran Cowboys toplam 8 kez çıktığı Super Bowl finalinden 5 Super Bowl kazanarak ayrılmıştır. Salary Cap uygulamasına rağmen All-Madden sayılabilecek bir kadroyu senelerce bir arada tutabilmelerinin başlıca sebebi olarak 1989-1993 yılları arasında Head Coach olarak görev yapan Jimmy Johnson’un takıma aşıladığı ruh gösterilebilir. Takımın sahibi olan Jerry Jones’un da çok yakın arkadaşı olan Coach Johnson NFL draft’ında ve free agent olan oyuncuların transferlerinde oldukça başarılı bir politika izleyerek 90’lı yılların sonlarına kadar takımı başarıdan başarıya koşturan takımın iskeletini oluşturdu.
Her ne kadar şampiyonlukları defans takımları kazansa da, her zaman offensive oyuncuların isimleri ön plana çıktığı için bugün Cowboys’un offensive team’i üzerinde duracağım. Hemen hepsi günümüzde Hall of Famer yada nominee olan, Troy Aikman, Emmitt Smith, Daryl “Moose” Johnston, Bill Bates, Jay Novachek gibi isimlerin yıldızlaşmalarının altında yatan etken Coach Johnson’un yarattığı sistemdir diyebiliriz. Nate Newton, Mark Tuinei, Ray Donaldson, Larry Allen ve Kevin Gogan, John Gesek gibi isimlerle donatılan O-line, şüphesiz ki, Emmitt Smith’in rakamlarının Barry Sanders’in istatiklerinin üzerine çıkmasındaki en büyük sebeptir. WR pozisyonunda Michael Irvin’in yanında asla stabil bir isim olmaması dezavantajını da pass oyunlarında TE Jay Novacheck’i go-to-guy olarak kullanarak bertaraf eden Cowboys offense’i 90’lı yılların en çok iş yapan hücum takımını oluşturmuştur. Coach Johnson’dan sonra göreve gelen Head Coach Barry Switzer draft’larda başarılı bir sistem uygulayamadığı gibi, yıldız oyuncuları da takımda tutmayı başaramadığı için takım 90’lı yılların sonlarına doğru gitgide erimiş ve eski günlerini aratır olmuştu.
Coach Johnson zamanındaki takımın başarısını dönemin QB’si Troy Aikman bir röportajında şöyle açıklıyordu: “Takımımızın başarısının iki ana sebebi var. Birinci sebep, takımdaki arkadaşlık çok ilerledi ve oyuncuların hepsi kaybedilen maçları kişisel sebeplere bağlayarak takım için kendilerini daha çok feda eder hale geldi. İkinci sebep ise, Emmitt Smith”. Elbette ki ikinci sebebin asıl kahramanlarını da ihmal etmedi ve Emmitt Smith’in başarısının mimarı olan O-line’i her maçın ardından aileleri ile birlikte yemeğe götürmekten ve kazanılan her maçın ardından hediyelere boğmaktan asla vazgeçmedi.
Bir sonraki yazımda buluşmak üzere football dolu günler dilyorum.