Amerikan futbolu sporu ülkemizde federe olduğunda çok sevinmiştik. Sırf Amerikan futbolu ile ilgilenen bir federasyonun oluşmasını tercih ederdik ama başka bir federasyona dahil olmaya da razıydık. Tabii federe olmanın zorluklarını da çektik, çok sayıda değişiklikler hatta gerilemeler oldu bazı konularda doğal olarak. Güzel gelişmeler de yaşandı ve şu anda baktığımızda tünelin ucundaki ışığı göremiyorum desem doğru olmaz.
Elbet her aşamada bazı sorunlar, bazı yanlışlar olacaktır. İnsan halidir bu. Hatalardan ders alınır, bir sonraki sefer yapılmaz ve gelişme böyle başlar. Yalnız hatalar telafi edilmezse eğer asıl o zaman o tünelin sonundaki ışık uzaklaşır ve zamanla kaybolur.
Bu sporun gelişmesi için takımların hem idari olarak hem oyun kalitesi olarak gelişmesi, maçların oynanması ve bu maçlara kitlelerin çekilmesi gerekmektedir. Bu konuda federasyonumuza ve kurullarına düşen pay büyük. Bu oluşumlar bu doğrultuda belirli noktalarda esnemeli, belirli noktalarda ise uzlaşmaya gitmeli.
Zaten bunlar büyük ölçüde olan şeyler. Mesela sahaların standartlara uygunluğu konusunda çok büyük tavizler veriliyor. Ülkemizde boyutları kural kitabında belirtilen ölçüleri tutmayan, kale direkleri olmayan, yanlış çizilen, oynanmayacak durumda olan sahalarda maçlar yapılıyor.
Elbet bu sadece bize özgü birşey değil. Mesela İngiltere’de Amerikan futbolunun yaygın bir şekilde ve kolayca oynanabilmesi için resmi saha kale bölgeleri (endzone) hariç 90 yard uzunluğunda. Çünkü bu ölçüler sayesinde kale direkleri oyunculara en az tehlike arz edecek şekilde ülkede yaygın olarak bulunan ragbi sahaları kullanılabiliyor karşılaşmalarda. Benim gittiğim kulüpler ligi seviyesindeki karşılaşmada sahanın bir bölümünde maçta oyunu takip etmek için koşan hakemin bile düşmesine neden olan doğal bir çukur olmasına rağmen maç oynandı.
İsviçre’de ise karşılaşmaları aynı günde aynı sahada oynayabilmek için maç saatini durdurmadan oynuyorlar. Sonucunda 4 maçı çıkarıyorlar ama hem maçlar çok hızlı geçiyor hem de uluslararası maçlarda son çeyreklerde yorgunluktan dolayı performans kaybı yaşıyorlar.
Zaten bu yüzden Kanada’da Kanada futbolu var, Amerika’da Arena futbolu vardı. Bu spor şartlar, kültür ve istekler sayesinde zamanla ülkeden ülkeye değişiyor. Ama bence bazı unsurlar katiyen değiştirilmemelidir çünkü bu sporun içerisine kalıcı bir şekilde yerleşmişlerdir.
Örnek olarak vermek gerekirse kale direklerini gösterebilirim. Amerikan futbolunda karşılaşmaların sonucunu belirleyen en önemli etkenlerden birinin takımın sahadaki yeri (field position) olduğunu neredeyse bilmeyen ciddi izleyici yoktur. Special teams’in önemi zaten bu noktada ortaya çıkar ve sırf son yıllara bakacak olacak olursak kaç takımın hatalı bir kale isabeti (field goal) denemesi dolayısıyla play-off’lardan elendiğini veya kaç takımın kickoff veya punt return touchdown yaparak maçı garantilediğini görebiliriz.
Bu kadar önemli bir konuda kale direkleri önemli bir etken oluşturuyor. İki tane kale isabetinin PAT’siz bir touchdown ettiğini hepimiz biliyoruz zaten. Ama maalesef kale direkleri olmadığında korumalı futbol gibi Türk-işi yöntemlere dönerek 4. haklarda oyun denemeleri veya punt’lar görebiliyoruz. Federe bir sporun kendi sporunun ana gereksinimlerinden biri olan unsurdan yoksun oynandığını düşünemiyorum. Gözünüzün önüne şu karşılaşmaları getirin: üst direği olmayan kalelerle oynanan buz hokeyi, üç sayı çizgisi olmadan oynanan basketbol, filesiz oynanan tenis, vs. “Olmaz öyle şey!” dediniz mi? Peki kaç haftadır kale direği olmadan oynanan maçlar sonrasında gözlemci raporlarını okuyan federasyon yetkilileri kalkıp bunu sorgulamıyorlar?
Maçlarda havaalanında güvenlik kontrolünden geçerken yapılmayan üst araması maça çıkmak üzere olan oyunculara yapılıyor. Ağızlığını takmayan oyuncunun takımının bir molası yanıyor ve yerine başka birisi sokulmak zorunda kalıyor. Size gerçek bir hikaye anlatayım, zaten bu camianın içindeyseniz belirli bir süredir siz de böyle hikayeler duymuşsunuz ve/veya yaşamışsınızdır. Bir karşılaşma oynanırken hakemler saha kenarlarında bulunan ve takım listesinde olmayan herkesi saha dışına gönderiyor. Ardından 5 dakika sonra hakemlerden biri gelip bir kenarda takım bölgesinin arkasından profesyönel kamerayla fotoğraf çeken kişinin takım listesinde olup olmadığını soruyor. Sahada kale direği yok, diğer takımda 3-5 oyuncunun kaskı diğer kasklardan farklı renk. Hakeme o kişinin sadece fotoğraf çektiğini, asıl sahada kurallara aykırılık olduğunu nazik bir dille ilettim. O da birşey söylemeden sahaya döndü.
Yukarı bahsi geçen olayların nedenini sorunca cevap hazır; “kurallar böyle!”. Gelin görün ki aynı kurallar iki adet dev direğe gelince bir anda nasıl oluyorsa farkedilmiyor. Ya da büyük olasılıkla maç oynanabilsin diye gözardı ediliyor, tabii Merkez Hakem Kurulu’nun hakemlerine “karşılaşmalar direksiz de yapılabilir” diye bir talimat vermediğini varsayarsak. Amacım hakemleri eleştirmek değil kesinlikle. Yıllardır çektikleri zorlukları bilmeyen kalmamıştır zaten.
En güzel eleştiriler yapıcı eleştirilerdir, dolayısıyla ben de bu eleştirinin yapıcılıktan uzaklaşmaması uğruna çözüm üzerine bazı düşüncelerimi sunacağım. Uygulanabilirlik açısından kısıtlı sayıda modüler kale direğinin federasyonca alınıp maç yapılacak direksiz sahalara götürülmesini camdan dışarı atabiliriz sanırım. Bunun bütün yükünü takımlara da yıkmak haksızlık olacağını düşünüyorum mevcut yapı ve gelişme göz önüne alınınca. Bence en mantıklısı federasyonun direksiz sahaların sayısını belirledikten sonra bir kaç firmaya piyasada mevcut katlanabilir/tekerlekli direkleri tasarımı ve fotoğraflarını vererek teklif istemesi. Tekliflerin gelmesi üzerine oyuncuların/hakemlerin sağlığını ön planda tutarak uygulanabilirlik ve maliyet üzerine bir değerlendirme yaparak bir firmayı seçmelidir. Bu aşamada ortaya çıkan masrafın mümkünse bir sponsor aracılığıyla (mesela kale direklerinde/alt süngerlerinde firma görseli koyma olanağını sunarak), bu olmadığı taktirde ise federasyon ve takımlar tarafından karşılanması sağlanabilir.