Sevgili camiamızdaki “üç yüz – beş yüz kişi”, sizlere bir iki kelamla olmuşları ve olanları anlatacağım, tahayyül ettiğim kadarıyla da olacaklara dokunduracağım alanımdan, bu en yeni medya organında, ilk yazımla beraber, hepinize selam ederim.
Aslında ilk yazımı güncel ya da nostaljik bir maç yazısı değerlendirmesi olarak düşünüyordum fakat ITU Tigers maçına hazırlanırken idmanda yaşadığım bir olay bu yazıya yönlendirdi. Bu yazıyı okuyan çoğunluk Amerikan futboluna gönül vermiş insanların “evet yaa” diye katılacakları bir tavsiye, temenni veya sitem olarak adlandırabileceğiniz satırlar okuyacaksınız.
Nispeten sporda yeni olan çocuklardan biri kask’ın dayanıklılığını tribün merdivenlerinden yuvarlayarak test etmeye karar vermiş ki, içi acımadan, gülerek kaskı yuvarlayıverdi. Sonuçtan memnun oldukları kask son kez yere vurduğunda daha da belirgenleşen memnuniyet ifadelerinden belliydi. Halbuki ben o kask her merdivene vurduğunda geçmişi hatırladım. Rektörden sekiz randevu talebi geri çevrilmişken dokuzuncusunu istediğim. Sonunda görüşme fırsatı bulup meramımı anlatınca “Size 10000 dolarlık malzeme alacağıma, kütüphaneye o kadarlık kitap doldururum” cümlesini işitmem, odadan kovulur gibi çıkarılmam ve daha pek çoğu. Bu olay tabii ki de münferit bir hareket, ancak bu tarzda malzemeyi hor kullanan o kadar çok oyuncu var ki dayanamıyorum. İki sene evvel başka bir antremanda kaskını tekmeyle saha kenarına atan, ismi lazım olmayan değerli bir oyuncuyu, Uğur Sundur (tanıyanlar tanımayanlara anlatsın) öyle bir haşladı ki, muhtemelen hala her antreman sonrası kaskını cilalıyordur.
Malzemesiz, kafa – göz sakınmadan oynadığımız zamandan beri, çok şey değişti. Eskişehir’de ilk başladığımızda, kendimizi değişik şekillerde korumaya çalışıyorduk. Tavsiyeler üzerine boksör dişliği kullananlar vardı. Taekwando geçmişine sahip olup, bu sporda kullanılan korumaları kullananlar vardı. Hiçbir sporla alakası olmadan, sadece Amerikan futbolunu televizyondan seyredip, omuz korumalarını, bir balıkçıdan alınmış matlarla ortaya çıkartabilen yetenekler vardı. Artık takımlarda oynayan oyuncuların tam set ekipmanları, maç-antreman formaları, vs. var.
Eskişehir’de bir avuç deli olarak başladıktan sonra, uyduda ve bazı yetenekli kardeşlerimizin internetten indirip (o zaman cidden zordu bu işler) bilgisayardan seyredebilecek halde getirdiği maçlarda görüyorduk Amerikan futbolu gerçekten ne demek, malzeme diye bahsettiklerimiz nedir. Sonuçta Eskişehir de geçirdiğim dört sene içerisinde, sırtıma 1 (evet yazıyla da bir) kere malzeme geçirebildim ve bu da Bilkent’li bir arkadaşın ziyareti sonrasında gerçekleşti.
Zaten o gün, bütün takım aynı ekipmanı sırayla giyip, içindeki merakı bir nebze dindirdi. Bu ekipmanın gelişi spordaki üçüncü yılıma denk geliyor. Takıma ekipman sağlayabilmek için çırpınma kısmımız da buradan sonra başladı ve ben ve arkadaşlarım muvaffak olamasak da, kalan arkadaşların çabalarıyla mezun olduktan sonraki yıl sonunda Eskişehir ekipman teminini gerçekleştirdi, ki ben bu sırada İstanbul’a geri dönmüş ve ISTEK (Yeditepe) ile malzemeli lige adımımı atmıştım.
Sporda eski olan birçoğunuz, ne çabalarla takımlarınızın bu ekipmanlara sahip olduğunu iyi biliyor. Ancak bunun değerini anlaması gerekenler, büyük çabalar neticesinde elde edilmiş bu ekipmanlarda hazıra konanlar, yani ilk başladığı andan itibaren malzeme kullananlar.
Genel anlamda sizlere söylemek istediğim, lütfen malzemelerin değerini bilin ve verdiğiniz bu değere oranla kullanın. Sağa sola atmayın, tekmelemeyin, üstüne oturmayın, temizliğini-bakımını yapmaya gayret edin ve hem kendi kullandığınızhem de takımınızdaki diğer ekipmanlara sahip çıkın.
Gerçekten merak edenlerin, takımlarındaki eski, bir diğer deyişle “veteran” oyunculara sormalarını ve ne aşamalardan geçilip bugünlere ulaştığımızı daha iyi kavramalarını temenni ediyorum.
Yazan: Saygın Karabay