Adı: Emre Aksoy

Doğum Tarihi: 13 Ağustos 1979

Pozisyon: LB/DE

Boy/Kilo: 1,87- 97

Tecrübe: 8

Oynadığı Takımlar: DAÜ Crows

Lakabı: Kaptan

NFLTR: Amerikan Futboluyla nasıl tanıştınız kısaca anlatır mısınız?

Emre Aksoy: Sanırım benim ilk futbolla tanışmam 12 yaşında, İncirlik Hava Üssünden arkadaşımın getirdiği bir futbol topuyla “Hadi Amerikan Futbolu oynayalım” demesi ve 3-5 ay boyunca süreklı ama futboldan bihaber birbirimize yumruk ve ceşitli uzak doğu sporlarından alınma hareketlerle vurarak başladı. Daha sonra Dau’de kafeteryada oturuken bir arkadaşımın arkadaşını bana tanıştırması ve bana amerikan futbolu antrenmanına gideceğinden bahsedip, davet etmesi ile devam etti. İlk antrenmana gittiğimde anladım ki(o zamanki futbol) teknik olarak 12 yasında oynadığım futbolla pek bir farklılık yoktu, sadece Uzakdoğu dövüş sporlarına bildiğimiz güresin de eklenmiş olanıydı. Ama antrenmanlar inanılmazdı, şu anda haftada 6 antremin yapıyoruz ve hepside futbola özgü antrenmanlar ama  hiç biri beni o eski antrenmanlar gibi zorlamıyor (kondisyon dahil). O zamanlar antrenmanlar böyle patlama gücüne dayalı falan değildi. Her gün 400m*20 ISINMA koşusu+20 merdiven+kendi pozisyonundaki bir oyuncuyu sırtına alıp 10 merdiven daha yapıyorduk. Tabi birde ceza antrenmanları vardı ki hayal bile edemezsiniz. Aramızdan bazıları ben SAT olacağım demeye başlamıştı bile. Tabi o zamanki futbol bilgisiyle benim pozisyonum “Libero” olması da ayrı bi mevzu… koçumuz öyle diyordu??

Takımımızın ilk adı “Sparrow Hawks”dı(bi rivayete göre pirates da olmuş), sonra “Sharks” oldu, en sonunda okulun aldıgı bir karar ve de bulunduğumuz şehrin nerdeyse simgesi olan “Crows” oldu.

İlk maçımızı ekipmansız olarak oynadık. Bildiginiz gibi bir çok takım ekipmansız oynamıştır ama bizde karşı takım ekipmanlıydı, bizim üzerimizde ise maçtan 20 dakika once gelen siyah sort ve formamız vardı. Rakibimize gelince, Turkiye’nin ilk lise takımı olan Asfa Scorpions. Koçumuz çocukların sadece kasksız oynamasının bizim yararımıza olacagını düşünmüş ve kasklarını cıkarmalarını rica etmişti. İlk galibiyetimizi Asfa’lı, o yürekli çocuklara karsı almıştı.

Daha sonra Türk koçlarımız mezun oldu ve gittiler, bizde yeni birilerini aramaya başladık. Efe Cem Elçi’nin okul rehberindeki Amerikalı hocaları arayıp tek tek konuşması sonrasında 2 amerikalı müzik hocası bulduk. Ve onlar bizimle ilgilenmeye basladı. Onların sayesinde ilk ekipmalarımızı aldık ve ilk ekipmalı maçımızı da yine Asfa’ya karşı yaptık. (napalım bir onlar gelebiliyordu).

Paramız kısıtlı olduğundan Türkiye’ye gidemiyor ve Türkiye’den de takımlar gelemiyordu. Koçumuz, okulun belli sayıda oyunucuyu Tükiye’ye göndermeyi kabul ettiğini fakat sayının yetersiz olduğunu belirtti. Bizde part time işlere girip maç parasını çıkarmaya başladık, oto yıkama, hamallık bunlardan bazıları. Ege’ye gidicektik ve daha güzeli 2 gün arka arkaya maç yapacaktık(hazır imkân var neden 1 maç yapalım;)) her şeyi göze almıstık.

Ve gün geldi çattı hepimiz heyecanlı, bir o kadar da kendinden emin şekilde gittik maça, maç kısmını atlıyorum, o dehşet dakikalarıyla sizin canınızı sıkmak istemem. Ama size dehşetin boyutunu açıklayacak bir konuşmayı getiriyorum, Egeli bir oyuncunun “abi siz kaskları neyle cilalıyorsunuz, çizik yok üstünde” demesi biraz fikir sahibi yapar herhalde. İlk maçta darma dağın olduk. Ertesi gün yapılan ikinci macta Ege cesetlerimizi tekmeliyordu.

O zamanlar 1.87, 71 kilo Lb oynuyorum(oyle sanıyormuşum) güzel cocuklardık, Ege imajımızı değiştirdiJ Ama iyi ki de degistirmiş, takibindeki 6 ay icinde 71 kilodan 97 kiloya çıktım. Tabi ki evrim geçiren bir ben değildim, benimle birlikte orda az kala canını verecek diger 25 kiside ağırlık ve düzenli “kilo” programına başlamıstı. Artık antrenmanlarda gavura vurur gibi birbirimize vuruyor, her 10 oyuncudan 8 inde boyundan parmaklara inen yanma, hissizlik “stinger” (halk arasındaki adı elektrik kesmesi, tabi onun daha uzun olanı) boy göstermeye başlamış, takımda ofans defans savaşı çıkmıştı, biz onlara onlar bize. Defans ve ofans oyuncularının dolapları ayrı yerlere çekilmişti. Sanırım maçı kaybetmenin vermiş olduğu rahatsızlık bize bunları yaptırıyordu. Takım içinde bölünme öyle bir hal aldı ki başka takımlarla maç yapmaya gerek yoktu, biz bir birimize rakip olmuştuk zaten. Maçlarda olan sakatlıklar antremanlarda olan sakatlıkların yarısı bile etmezdi, ve maclarda kimse bizi yıpratamıyordu, biz o işi antrenmanlarda hallediyorduk. Tabi kendimizi birbirimizi sakatlıyarak geliştiremeyeceğimizi de biliyorduk.

Boğaziçi Üniversitesinde her yıl düzenli yapılan “Turkish American Football Clinic”lerine katılmaya başadık. İlk katılmam Ege maçından sonra olmuştu, orada ki koçların beni 71 kilo Lb olarak ciddiye almaması, beni daha da bir ateşlemişti. İkinci senede 97 kilo olarak katıldım ve şu ana kadar,2 Mvp-LB, 1 de Koçlar özel ödülünü aldım. Bunun yanında 2 kez milli takım kampına davet edilip, milli takım kadrosuna girdim(her ne kadar maç yapamasak da).

Kargaların son 3 yıla kadar düzenli bir galibiyet serisi olmadı. Ama sürekli kendimiz geliştirmeye çalısıyorduk. Cliniclere katılan Karga sayısı artmış, takımımız oyuncuları teker teker MVP ödüllerini toplamaya başlamıştı. İlk galibiyetimizi Yeditepe Eagles’a karsı almıştık, tam lanet kalktı derken mağlubiyetler devam etmeye başladı. Ama takımın iyiye gittiğini gösteren şeylerde vardı, maçları 1 td farkla kaybediyorduk. Bu iyi bir şeydi ya da en azından öyle avunuyorduk.

Sezon sezon hangi galibiyetleri aldığımızdan pek emin değilim, ama internet sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

NFLTR: Takımınızın geçen yıllardaki performansı hakkında düşünceleriniz neler?

Emre Aksoy: Önceki sezonlara baktığınız zaman Kargaların düzenli bir şekilde performansının arttığını görebilirsiniz. Takım daha fazla skor yapmaya başladı, fakat bir lanettir gidiyor, her seferinde çeyrek finale çıkıp orda kalıyoruz. Geçen sezonda bu sezon ki gibi çeyrek finale yükseldik ve daha fazla ilerleyemedik. Sanırım geçen sezon en çok skor yaptığımız sezonlardan biriydi. Daha önceki sezon da Oyuncu/Koç Burak Korkmaz’ın yönetiminde yine çeyrek finale kaldık ve Sultans’a karşı oynadığımız oyunu kaybettik. Sanırım en zevkli ve zorlu geçen sezon o sezondu. Kimi maçlara 14 kişi gidildiğini hatırlıyorum.

Takım çok hırslı ve çabuk öğrenen çaylaklar ile dolu. Bu sene olmadı, takımın %80’inin çaylak olması ve federasyonumuzun, bize 1(yazı ile “BİR”) maç yaptırıp playofflara çıkarması çaylaklarımızın gelişmesine pek olanak vermedi. Ama her şeye rağmen daha 5 ayı dolmamış çocuklar, bu kadar güzel oyun çıkardıklarına göre, eminim ki gelecek sezon rahatlıkla şampiyon olabileceklerdir. Tabi bunu en büyük sebebi de oyuncularda ki oynama isteği ve vazgeçmeme anlayışının oturmaya başlaması. Bunun yanın da, geçen sezon Amerikalı koçlarımızın gelmesi takımda bir çok şeyi değiştirdi. Öncelikle yeni bir formasyonda oynayacak olmamız bizi biraz endişelendirse de, yoğun antrenman programıyla bu endişe ortadan kalktı. Şimdiden hazır olun, 2008-2009 sezonunda DAU Kargalarını tek geçebilirsiniz.

NFLTR: Bu sezonki hedefleriniz ve beklentileriniz neler?

Emre Aksoy: Tek maç ile Playofflara kalıp ardından bir maç yapmaya sezon denirse, pek bir yorum yapamıyor insan. Bizim çaylaklara tecrübe oldu bile diyemiyorum.

NFLTR: Yaşadığınız sakatlıklardan bahseder misiniz?

Emre Aksoy: Kaburga çatlaması 2 kez, kaval kemiklerinde stres çatlağı, düzenli bel ve boyun ağrısı, lif kopması, menisküs, bilek dönmesi. Ama şunu belirteyim, bu sakatlıkların hepsi, bilinçsizlikten olan sakatlıklar. Saha kötüdür ayak bileğini sarmazsan bileğin döner, antrenmanlarda gereksiz dublörlük hareketleri yaparsan lifin kopar, ekipmansız halinle yeni çocuklara tackle yapmayı kendi üstünde gösterirsen kaburgan da çatlar. Stres çatlağı da o muhteşem ilk antrenmanlar zamanından kalma(aşırı zorlama, bozuk saha stres çatlağının baslıca sebepleridir). Kafanı eğip adama vurmaya çalışırsan stinger’ın da olur(c what u hit!). E belinde arısın canım.

Eğer düşmeyi ve darbe almayı bilirsen, bu sporda kolay kolay sakatlanmazsın(ha birde kendini dummy olarak kullandırtıyorsan ekipman giymelisinJ)

NFLTR: Unutamadığız maçlardan bahseder misiniz?

Emre Aksoy: Bundan 2 sezon önceydi, İTÜ’ye karşı oynuyoruz, maçın önemi şu, yenersek playoff’a çıkma ihtimalimiz oluyor, yenilirsek te okul bize verdiği desteği kesecek… Sabah 4.30da kalkıp soyunma odasında toplanmışız, otobüs gelecek, 6:30’da uçağımız kalkıyor. Napalım en ucuz yolculuk şekli bu. İstanbul Sabiha Gökçen’den bizi alacak “DOLMUSU” evet 2 dolmuş ayarlamıştık(ucuz… 2 dolmuş bir otobüsten ucuza geliyordu) line adamlarını bir dolmuşa tıkıştırdık, tıkıştırdık diyorum kapıyı kapatan arkadaş bizimkilerden birinin poposunu ayağıyla itip kapıyı öyle kapatabilmişti. Arkadaşların aileleri bize kahvaltılık malzeme getirmişti, borekler falan, paramız yok açız…

Maç 20-0 son 4 dakikaya girildi… Evet her şey böyle başlıyor, artık ITU oyuncuları “Beyler bitirelim maçı, Fenerin maçına gideceğiz” falan diyor, hava kararmış, saat 16:40 falan bizim uçak 18:15 te. Kesin geciktik ama maçı bırakamayız. Bir TD yapıyoruz ama extra başarısız.20-6. Kick yapıyoruz returner topu düşürüyor, Mümin alıp TD’a gidiyor. 20-12. Ve bizim için güneş tekrar doğuyor. Hüseyin’in aldığı extra ile 20-14 oluyor. Top ITU ofansında ama başarısız, top tekrar bize geçiyor, ”bu sefer kasın oldu diyoruz”… Kenarda herkes birbirinin elini tutmuş, o an ne nefes alabiliyorsunuz ne de verebiliyorsunuz…

Parmaklar İTÜ end-zonunu gösteriyor, çaylak QB Ali’den Cihan’a pas.TOUCHDOWN herkes havalara zıplıyorrr. Extra başarısız, olsun her zaman dediğimiz gibi durum sıfır sıfır. Mac 2 OT ile  32-26 Dau üstünlüğüyle son buluyor. Sanırım Türkiye futbol tarihinde akıllardan çıkmayacak bir maçtır. Bizim kaybedecek çok şeyimiz vardı, takımımızın kapanması, bir daha oynayamayacağımızı düşünmek bizi daha da hırslandırmıştı. Bize maçı kazandıran da budur, maç sonrası hatırladığım bazı şeyler;

-Saha kenarında ağlayan, içlerinde başka takımlardan oyuncularının da bulunduğu seyirci topluluğu vardı. Kimse olanlara inanamıyor ve bizdeki hırs ve azimim bu galibiyeti getirdiğini söylüyordu, sanki onlarda bizim takımın bir parçası gibi gelmişti o an.

-Bitiş seremonisi yapmadan, üzerimizde ekipmanlar otobüslere koşuşumuz. (uçağı kaçırıyoruz.)

-Oyunculardan birkaçının ailesini havaalanına gidip, uçağı bekletmeleri.

-Çamur, ter, yara bere ile uçaktaki galibiyet sarhoşluğu.

-Uçağın Kıbrıs üzerine geldiğinde korkunç şekilde sallanması ve takım hariç diğer tüm yolcuların panik yapıp bizim tebessümle birbirimize bakmamız. Sanırım o dakikada tüm oyuncular “bu saatten sonra ölsem de olur” diye düşünüyordu.

NFLTR: Oynarken en çok zevk aldığınız rakip kim?

Emre Aksoy: Oynamaktan zevk aldığım takımlar, gerçekten yürekleriyle oynayan ve korumalarından, giydiği formasına kadar saygı gösteren takımlardır. Bizde hiçbir oyuncu kaskını yüz korumasından tutup taşımaz, koltuk altına alıp taşırsın, ya da saha kenarında kaskının tabure diye kullanmazsın, saha kenarında bile koltuk altında olur, bilirlerki o ekipman onları koruyacak olandır ve önce ona saygı göstermelidir (yeni gelen oyunculara ilk öğrettiğimiz şeydir).

Ben böyle adamlara karşı savaşmayı severim. Oyun başladığında top taşıyıcıya ölümüne vurup indiriyor ve 2.düdük çaldıktan sonra az önce indirdiği adamı yerden kaldırmak için elini uzatıyorsa onlar savaşılmaya değer rakiplerdir. Çünkü bilirim ki o adamlar toprağını kolay kolay vermez, söküp almanız gerekir. İşte rakibimin bu tutkuyla oynamasına bayılırım. Takım ismi vermeyeceğim, ama bu tutkuyu nedense sürekli playofflar kalan değil de elenen takımlarda görüyorum. Belki de kaybetmek bazı şeyleri daha değerli kıldığındandır.

NFLTR: Beraber oynamaktan en çok zevk aldığınız oyuncu?

Emre Aksoy: Birlikte oynamaktan en çok zevk aldığım oyuncular tüm takım arkadaşlarımdır, özellikle “çekirdek”tekiler. Çekirdektekilerle konuşmak için ağzımdan kelime çıkmasına gerek yoktur onlar sizin bakışınızdan napacığınızı anlar. Ve o da sizin gibi tackle yapmaya giderken ne olursa olsun o adamı indirmek zorunda olduğunu bilir, düşürülürse bile yerde kalıp maçı izlemez, tekrar koşar, asla vazgeçmez. Ve yüzde yüz ile değil hep fazlasıyla oynar.

NFLTR: Rakip takımlarda en çok beğendiğiniz oyuncu?

Emre Aksoy: Ege(Resul-Apo), Yıldız(Seyfo), Cihan&Burak(Tigers) (lig öyle bi hal aldı ki tüm takımlara karşı oynamak imkânsız hale geldi, o yüzden aklımda kalanlar bunlar)

NFLTR: Uğurunuz var mı? Varsa nedir?

Emre Aksoy: Uğur mu, Sertan mı bilmem ama, her sahaya çıktığımda, saha cim ya da toprak fark etmez bir avuç alıp öfelerim, beni kendi toprağımdaymışım gibi hissettirir.

NFLTR: NFL’de Tuttuğunuz Takım?
Chargers!!!

NFLTR: Takımınızın Kıbrıs takımı olmasının yarattığı sorunlardan biraz bahseder misiniz?

Emre Aksoy: Sanırım ne sizin sayfanız ne de benim zamanım yeter. En büyük sorun maçlara gidiş-gelişlerde yaşanıyor. Biz giderken, otobüs+kalacak yer+yeme içme parası ve de çoğu zaman ekstra uçak bileti alınıyor yanlış anlaşılmasın bunların çoğu oyunculardan çıkıyor.

Bir keresinde ucuza gelsin diye takımın yarısı (İstanbul’da kalacak yeri olanlar) Cuma gecesi, diğer yarısı da Cumartesi sabah gitmişti. Maç Cumartesi 10:30 da falandı, cumadan giden ekibi tembihlemiştik biz gecikirsek siz çıkın başlayın diye. Tabiî ki geciktik maç Demirören’de biz Avrupa yakasının geliyoruz, Boğaziçi köprüsünden geçerken millet, ekipmanlarını, pantini falan giyiniyor, giyinmiş olanlarda otobüsün içinde ısınmaları yapıyordu. Otobüs Demiören’e geldiğinde, otobüsün kapısından ful ekipman sahaya koşarak çıkmıştık. Bir keresinde de sağ olsun Boğaziçili arkadaşlar ucuza Lale’lide otel ayarlamışlardı, onu da anlatmayayım…

Tabi her şey bir yana, 3 durum var. Birincisi ve tek işe yarayanı, DAU konumu itibariyle öğrenci şehri olan Magosa’da, buda antrenmanlara katılımı kolaylaştırıyor, çünkü telefon açıp şehrin en uzaktaki oyuncusuna antrenman var gel desek, adam en fazla 10 dakika sonra sahada oluyor. Bir diğer durum ise büyük şehirlerde sık sık maç yapabilme durumu. Hadi hafta sonu hazırlık maçı yapalım desen, en kötü ihtimal atlarsın dolmuşa maça gidersin. Ama Kıbrıs’ta dolmuş kurtarmıyor. Buda tecrübe kazanmayı zorlaştırıyor. Takımınızda 35 oyuncu olduğunu ve bu oyuncuların 25’inin çaylak olduğunu düşünün. Bu oyuncular tecrübeli oyunculara karşı oynamadan kendilerini ne kadar geliştirebilirler, ha birde bu adamları tek maç oynatıp playoffa çıkardığını düşün…neyse dilimi tutayım, röportaj kaymasın…

NFLTR: Dışarıdan bakıldığında ligdeki çoğu takımın imkanlarının sizin imkanlarınız kadar iyi olmadığı görülüyor. Okul sizce yeterli desteği sağlıyor mu? Sizce bu imkanlar yeterli mi?

Emre Aksoy: Evimize gelen her takımı, gemi ile geldiyse limandan, uçak ile geldiyse havaalanından okulun servisiyle alıp, maçın yapılacağı sahaya 5 dakika yürüme mesafesindeki yurtlara yerleştiriyor, maç öncesi antrenman yapmaları için saha veriyoruz. Ve bunun için hiçbir misafir takımdan ücret talep etmiyoruz. Bunun yanında, maç günü müzik, maçı sunan az çok seyirciye neler olup bittiğini anlatan bir spiker oluyor, tüm seyircilere futbolun basit kurallarının anlatıldığı, izleyenlerin bilerek izlemesini sağlayacak broşürler dağıtılıyor. Geçen sezon pon-pon kızlar vardı. Bu sene ortaokul ve ilkokul “flag-football” takılmalarını sahaya çıkarıp gösteri maçı yaptırmayı düşünüyoruz. Aslında saydığım şeyler yapılamayacak şeyler değil. İmkanlar konusunda, okulun müzik kulübü, dans klübü ve okul matbaasınından yardım aldık.

İlk ve orta okullara da oyuncu ve koçlarımız boş saatlerinde Flag-football öğretiyor. Evet her okul kalacak yer ve otobüsü veremeyebilir ama diğer saydığım şeyler yapılamayacak şeyler değil, en azından futbolun gelişmesine ve bir izleyici kitlesine sahip olmamızı. Bu izleyici kitlesi  de sponsor bulmamıza yarayabilir. Peki neden mi sponsor bulamıyoruz? Çok basit, fikstür sezondan 1.5 ay önce belli olursa ve şirketlerin sponsorluk gibi yatırımlarını Ağustos sonunda karara bağlayıp, kapattığını biliyorsak, neden bulamadığımızda anlarız.

Türkiye’deki takımları bilmem ama burada 7/24 futbol vardır. Aslında o malzeme desteklerinin çoğu koçlarımız sayesinde oldu.Amerika’daki üniversitelerden gelen yardımlar ile saha ekipmanı ve korumalarımız geldi, okulumuzda malzemelerin Kıbrıs’a ulaşmasını sağladı. Şu anda yaklaşık 110 kask ve 90 omuzluğumuz var. Saha ekipmanları konusunda da sanırım birçok oyuncunun hayallerini süsleyen malzemelere sahibiz.Dummyler, Sledler,A gility Bagler, Chute,vs..vs..

Tabi en büyük sorun olan ulaşım bizi en çok rahatsız eden konu. Tüm maçlarımıza okul belli sayıda oyucucu için bilet alıyor geriye kalanları, kandı cebimizden hatta ev kiralarımızdan verip gidiyoruz. 2 yıl önceki playoff maçımızın 12 kişilik biletini K.K.T.C. Spor Bakanlığı vermişti. Çoğu maçımıza sabah 5’te kalkıp gidiyoruz, maça çıkıyoruz ve akşam uçağıyla da dönmeye çalışıyoruz. Genelde aynı akşama bilet bulamıyoruz, bu sebepten ötürü kalacak yer masrafı çıkıyor, bu da olmayan bütçemizi sarsıyor.(ev kirası ve kredi kartları)

NFLTR: Takımınız bünyesinde birçok yabancı uyruklu oyuncu var. Bu oyuncularla uyum sorunu çekiliyor mu? Daha önce geldikleri ülkelerde futbol oynamış olan takım arkadaşlarınızdan ne gibi tecrübeler edindiniz?

Emre Aksoy: Sizde yabancı bir ülkeye gitseniz yabancılık çekersiniz, bir alışma süreci vardır. Biz bu süreci olabildiğince kısaltıyoruz. Her Pazar koçun evinde barbekü partilerimiz oluyor. Yeni ve yabancı oyuncularla burada kaynaşmamız kolaylaşıyor. Onun dışında sahada veteranlar çaylakları izler yabancı ya da Türk fark etmez, takım için hepsi yabancıdır. Antrenmanlarda kendini ne kadar zorladığına bakarız, gerçekten %110 unu veriyorsa, bizim çocuklar hemen aralarına alır. Yoksa takıma girmesi zor olur, ya kendi bırakır ya da biz yapamayacağını söyleriz. Ve sadece ne kadar iyi oyuncu olduğuna değil, öncelikle ne kadar takım oyuncusu olduğuna bakarız.

Takıma gelen deneyimli yabancı oyuncular takımımız içindeki aile ortamına çok çabuk alışıyorlar. Onlarda bizimle birlikte koçlardan eğitim alıyorlar. Tabi ki onlar bu yoğun tempoya alışık olduğundan hemen uyum gösterebiliyorlar. Ve bize neleri nasıl yapmamız gerektiğini daha ayrıntılı açıklıyor, hata yaptığımızda hemen doğrusunu gösteriyorlar. Tecrübelerini aktarıyor ve püf noktalarını gösteriyorlar. Beslenmeden tut, ağırlık programına kadar. (bu arada bilmeyen arkadaşlar için, futbol ağırlık programları gerçekten çok AĞIR)

NFLTR: Bu sene üniversiteler ligini toplamda sadece 2 maç yaparak kapattınız. Bu maçlardan biri grup maçında Boğaziçi diğeri çeyrek finalde Gazi Üniversiteleri ile. Bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?

Emre Aksoy: Ben buna federasyonun yetersizliği olarak bakıyorum. Biz adada haftada 6 gün antrenman yapıyoruz ve bu kadar emek sadece 2 maç için… Sizce de komik değil mi, ha tabii bu arada biz şanslıyız tek maç oynayıp playoff’lara kaldık, ya diğerleri? Futbolun geliştirilmesinden bahsediliyor… bende bahsedeyim o zaman. Kıbrıs’ta haftada 2 gün ilk ve ortaokullarda “Flag-football”oynatıyoruz. Allah ve federasyon izin verirse burada yapacağımız ilk maçta bu çocukları maç öncesi çıkarıp gösteri maçı yaptıracağız. Okulda sürekli futbolla ilgili sinema günleri düzenliyoruz, yeni öğrencilere zorunlu olan “spike” programlarında takımımız Futbol ile ilgili sunum yapıyor…

Şimdi bu kadar emek veriliyor, 35 kişi sabahın altısında kalkıp sürekli çalışıyor, FEDERASYON’UMUZ da diyor ki; siz bir maç yapın, kazanıp kaybetmeniz önemli değil playofflardasınız her türlü. Kaybediyoruz, ki biz Gazi’yi ve sonraki rakibi de yenip finalde oynasaydık, dönüp baktığında 4 maç yaparak ligi kapatmış olacaktık, ha birde finali de aldık de, ahanda sana 4 maç yapıp Türkiye şampiyonu olan takım, acayip tecrübe olurdu herhalde bize…

NFLTR: Geçtiğimiz günlerde Gazi üniversitesiyle üniversiteler ligi çeyrek final karşılaşmasında karşı karşıya geldiniz. Geçtiğimiz sene olduğu gibi karşılaşmadan yenik ayrılan taraf DAÜ oldu. Bunun sebepleri sizce neler?

Emre Aksoy: Futbol öyle bir oyun ki hayat gibi, maç sırasında yaptığınız en ufak bir hata ve bu hatanın rakip tarafından değerlendirilmesi maçı kaybetmenize sebep olabiliyor. Tabiî ki insan hata yapar ama hatadan ders almak önemli olandır. Kargalar birçok önemli maçına en iyi oyuncularını, antrenman devamsızlıkları yüzünden götürmemiştir. Tabi birçoğumuza göre bu iş takım sporudur, olaylar tek oyuncu üzerinden dönmez ama kilit yerlerin oyuncuları önemlidir. Biz ilk maçımız olan Boğaziçi karşılaşmasına Baş antrenör Hayden R. Flowers olmadan çıktık. Bize koçluk yapan special team ve WR koçlarıydı, ha birde hiç koçluk tecrübesi olmayan ben vardım. Bunun yanında defansımızın ilk 8’i 2 aylık oyunculardı. Tecrübeli defans oyuncularımızdan üçü, koçumuzun verdiği ceza gereği ikinci yarı girdi oyuna. Maçı izleyenler hatırlar bizim takım sürekli kayıp düşüyordu, Rb Volkan Uzar(ki bir defans oyuncusu olarak, benim gördüğüm en çevik, en hızlı RB) ayağında halı saha ayakkabılarıyla koşmaya çalışıyordu çamurda, keza bir çok oyuncumuz o maçta paten yapmayı öğrenmiştir.

Gazi maçına gelince de buradan bir kere daha kutluyorum Gazili oyuncuları ve koçlarını. Adamlar maçı aldı, yan etkenler var mıydı yok muydu, ben anlatayım siz karar verin.

Öncelikle saha gerçekten berbat durumdaydı, kısa olması falan ayrı birşey, sahada çukurlar falan vardı.(Bu arada bu koşullar her iki takımın oyucuları için de geçerli), tamam dedik bize varsa onlara da var. Yine en iyi oyuncularımızdan Hüseyin koçumuzun aldığı karar ile cezalı olarak ikinci yarı oyuna girdi, bunun eksikliği vardı. Ki izleyenler bilir oyuna girmesiyle takımın performansında müthiş bir artış oldu, fakat yetmedi.

Benim ikinci çeyrekte atılmam, apayrı bir mevzu… İçeri blitze giriyorum, blokır cut yapacak vazgeçiyor, ayağıma sarılıyor, yandaki hakeme bakıyorum adam direk bize bakıyor, bayrak atmayacak mısın diyorum, kafasını başka yere çeviriyor. Sonra ayağıma sarılıp beni “tacklelayan” arkadaş bir şeyler söylüyor, bir şey mi dedin diyorum yok hakeme söyledim diyor. Ben devam edip huddle geçiyorum, sonra hakemler toplanmış, karar bildiriyor, tabii ben holding çalacaklar diye bekliyorum ama bu ligde nerdeeee…“DAU 57 numara diskalifiye” diyor baş hakem, ben yanlış söylediniz Gazili oyuncu bana yaptı diyorum ama atılmaması gerekiyor verin holdingi bitsin niye atsınlar ki… Yoo benim DAU 57 diyor tekrar… Neden diskalifiye edildiğimi sorunca, bana hakeme küfür etmişsin diyor. Hangi hakeme etmişim diyorum bana holdingi gören hakemi gösteriyorlar… Tabii çıldırmamak elde değil.

Aynı oyuncu pardon hakem arkadaşa geçen sezon ki Gazi maçında, Gazili bir oyuncunun, arkadan blok yapması sonucu dizlerine uçmuştum, orda da görmedim demişti. Ama ben tam karşısındaydım ve bloğu yediğimde gözlerine bakıyordum yine beni ve uçuşumu izliyordu, çalmamıştı ve ben biraz sinirlenmiştim. Neyse maç sonunda hakeme gittim, şimdi neden bu kadar uzun anlattığımı anlayacaksınız, erkek gibi söyle ben sana küfür ettim mi diye sordum, yoksa başka bir şey varda benden gıcık mı alıyorsun dedim, o da bana ”yok sen geçen seneki Gazi maçında sana blok from behind çalmadım diye bana kızgındın, bir küfür duydum senin etmiş olabileceğini düşündüm dedi”… yorum yapmıyorum!!!

DAÜ ofansı içerdeyken bir şey oluyor top incomplete, Gazi’li oyuncu topu alıp gidiyor, bizim QB de arkasından koşup elinden topu almaya çalışıyor, düdükler çalınıyor falan ama ne gazili duruyor ne bizimki, sonra QB’ye o.line oyuncusu da ekleniyor. Tabii Gazili oyuncu hala gitmeye, bizimkilerde topu almaya çalışıyor. Hakem hemen 3 oyuncuyu da atıyor. Adamlar kavgamı ediyor, düdüğü duymamış olabilir. Hadi duymuş olsun, yaw arkadaşlar kimseye işini öğretmeye çalışmıyoruz ama yapmayın etmeyin, verirsin uyarıyı biter, neden atıyorsun oyuncuları?

Tabii bu söylediğim sanırım ilk çeyrek yada 2. çeyrekte oldu. Koçumuz hakemlerle görüşmek istediğini söylüyor hakemler ben senle görüşmek istemiyorum diyor. Tabi birde bizim koçun hakemlerle konuşma istemesi ve kararlar isyan etmesi yüzünden sideline’a 2 uyarı verip, Gazi sideline’ındaki orkestraya hiçbir sey söylememesi… Daha sonra açık pozisyonlarda atılan bayrakların geri çekilmesi. Baş hakemin dışarıda ki bir amcaya kendini tanıtıp, kartını ve kontak bilgilerini vermesi ve maçı 10 dakika bekletmesi… Böyle uzayıp gider.

İnşallah ileriki yıllarda hakemlerimiz ve oyuncularımız biraz daha gelişir ve daha zevkli bir hal alır maçlarımız. Ne de olsa bu hakemlerde parası için yapmıyor bu işi ama insan emeğinin çalındığını düşününce de itiraz ediyor…

Şimdi asıl sebebe gelelim, 35 oyuncunun 25’i yeni olursa ve geriye kalan 10 tecrübeli oyuncunun 3’ü atıldıysa. Ve de bu çaylaklar (yeni oyuncular) sadece 1 maç yapıp geldiyse buraya, her şeyin sadece çalışma değil de tecrübe ile de paralel gittiğini görebiliriz. Gazi o.line’ında en yeni oyuncu 2 senelikmiş, maçtan önce konuştuğum Gazili arkadaşlar söylemişti, bizim o.line da bir sene ve üstü tecrübeli olan iki oyucumuz vardı. Keza defansda da aynı. Ama yinede iyi çarpıştı çocuklar, daha yolun başındalar ve kendilerini geliştirip Türkiye’ye futbolun nasıl oynandığını göstereceklerine eminim.

Oyun kalitesi açısından bir yorum yapmıyorum, DAU’nün oyun düzenini bilen bilir, 8 yıllık bir defans oyuncusu olarak ofansımıza karşı, hala napacığımı şaşırıyorum. Gazinin O.line üstünlüğü ve süpürerek gitmesi çok iyiydi. Zaten Üniversite liginde en fazla tecrübeli oyuncuyu barındıran takımın kazanma ihtimali yüksek oluyor, bir tarafta  6 aylık çocuklar bir tarafta en az 2 senelik oyuncular…

Tekrar tebrik ediyorum Gazi’yi.

Ne diyelim seneye, Allah utandırmazsa ne demek istediklerimi anlarsınız. Bizi izleyin…