Milli Takım’ın bu üç kamplık süreci başladığında haberi yapan Kaan Özaydın ile siteye koyduğu resmim üzerine küçük bir pazarlık süreci yaşadık. Sitedeki resmimi kaldırması karşılığında uzun süredir ihmal ettiğim yazarlık görevini yapacağıma ve nihayetinde bir yazı yazacağıma söz vermiştim. Ne yazık ki bu yazının zamanı bugüneymiş – Federasyonumuz sağ olsun sayelerinde kullanmak zorunda olduğum, planlanmamış bir tatil yapmaktayım ve dolayısıyla artik vaktim var…
Zamanı bir sene kadar öncesine, 2009 ayının Ağustos’una götürüp, ilk kampımızı yaptığımız zamanları hatırlatmakla başlamak istiyorum. Bu kadar baştan almamın sebebi, bugüne gelmemizin aslında 1 aylık bir süreç değil, uzun süren bir ciddiyetsizliğin ve tavrın son noktası olduğunu daha net bir şekilde ortaya koyabilmek, koçlar olarak geçtiğimiz hafta toplu halde istifamızı vermemizin sebeplerini (yardımcı olan arkadaşlar benim tarafımdan seçilip atandıkları için bana verdiler, ben ise bireysel olarak federasyona) açıklamak. Federasyon tarafından 2011-12 yıllarında yapılması muhtemel Avrupa Ligi maçları öncesinde Milli Takımın kurularak maçlara hazır hale getirilmesi için takımın başına head coach olarak gelmem teklifini, güzel gelişmelere önayak olabileceğim umuduyla kabul ettim.
Takımın, o yaz sonunda acil olarak bir kamp ve sonrasında maç yapmamızı öneren teklifi, o zamanlar koç kadrosunda olan Bülent Emet’in de fikirlerine kulak vererek daha uzun bir hazırlık zamanı ile aralıklı ama düzenli yapılan kamplar ile “Milli Karma” yerine bir kulüp benliğine kavuşacak “Milli Takim” konseptine yöneltmeye çalıştık. Bu önerimize göre o an alelacele bir maça, iki gün içinde kamp-seçme-hazırlık hepsini yapıp maça çıkmak yerine, Ocak-Şubat ayları içerisinde olacak şekilde organize edilecek ilk maçtan önce 2-3 kamp yapılacak, bu maclar sene içerisinde izlenen kulüp maçlarındaki izlenimler ile pekiştirilecek, ilerleyen milli maçlar öncesinde de bu milli takim kampları periyodik olarak toplanacaktı. Bu teklifimiz o zamanlar kabul görüp, üç gün süren bir kampla noktalanmıştı.
Sonrasında tabii bu sürecin devamında gelecek periyodik kamplar oldu… olacaktı. Ancak ilk başta iki haftada bir, sonrasında giderek seyrekleşen görüşmelerimizde Milli takımlar sorumlusu olan Korhan Ersan, sonraları yardımcı olan Yiğit Cem Anadol ve bu süreç zarfında çeşitli işleri – esas görevi bu olmamasına rağmen – yürüten Amerikan Futbolu Sorumlusu Alper Gerdaneri’ye bu kampların devam etmesi isteğimi, en yakın zamanda planlanması, olayın soğumaması gerektiğini ilettim. Yapacağımız herhangi bir kamptan önce en az iki adet birleşik kamp yapmamız ve mümkün olduğunca bunu zamana yaymamızın, maç olsun olmasın 3-4 ayda bir toplanıyor olmamızın faydalarından bahsettim. Bu önerilerim genel olarak “şuan para yok” şeklinde cevaplarla karşılaştı; en son “iki kamp yerine iki yerel 1 nihai kamp yapalım” fikrinde uzlaştık. Ancak 1-2 defa Yönetim Kurulu’na aktarıldığından emin olduğum (yoksa Korhan, Alper veya Yigit’ten herhangi birisinin kendi başına “iki kamp fazla paramız yok” diyecek yetkiye, izne sahip olduğunu düşünmüyorum) bu planlar, sürekli olarak herhangi bir ödenek olmaması dolayısıyla sürekli olarak ertelendi.
Ocak ayı geldiğinde, gerek isteki yükümün giderek artması, gerek artık bir cevap dönmeyeceğini düşünmemden dolayı ben de bu hususun üzerine gitmedim. Belirli bir süre temas kesildi…
Üniversite ligi sonlarına yaklaştığımızda bütün ses seda kesilmişken yeni haberler geldi. İtalya’da bir turnuvaya katılmamız öngörülüyordu. Rakipler ilk basta daha farklı takımlar olarak geçiyordu. “Gidebilir miyiz?” diye Alper’den soru sorulduğunda, TAFL 1. Lig finali sırasında cevabim da hazırdı “Maçtan önce üç kampı yapabileceksek, gideriz, aksi takdirde boşuna gitmeyelim”.
Final maçı sonrasında bu konudan cevap gelir gelmez koçlar olarak kendi aramızda kamplara çağırılacak oyuncuların isimlerine yoğunlaştık. Zaten özellikle Hilmi ve Emrah koçlar sene içerisinde maçları detaylı izleyerek kadrolar konusunda kendi kafalarında bir ön taslak oluşturmuştu. 11 Haziran günü – ki zaten kampların ve maçın kesinkes yapılacağı bilgisi bu tarihten çok kısa bir süre önce bize iletildi – bu kampların yeri ve tarihi belli edilerek federasyona bildirildi. Bu süre zarfında kamp şartlarının düzgün koşullar olmasının istendiği, bir önceki kampta sorun yasadığımız ve bunların tekrar yaşanmamasını istediğimiz ve benzeri bilgiler de sözlü olarak iletildi. Bu maillerde son kamp yeri seçimi federasyona bırakılmış (ancak Ankara ve İstanbul arasından secim yapacak şekilde), ilk iki kampın yer ve tarih olarak nerede olmasını istediğimiz belli edilmişti. En azından sporcu için basit koşulların sağlanması (duş, soyunma odası, saha) yönünde çocukça bir ümidimiz vardı…
Bu arada ilk basta yola çıktığımız koçlarımızdan birisi ise – ismini şuan kendisi hatırına paylaşmıyorum, isterse ileride kendisi söyler – Milli Takim olayının tekrar hız aldığını duyduğunda, “Ben olayı çoktan kapandı diye düşünmüştüm. Bu kadar ciddiyetsiz ilerleyen bir milli takim isinde olmayı maalesef kabul edemem, kusura bakma. Azıcık aklınız varsa siz de işin kabahati size yıkılmadan bırakırsanız iyi edersiniz bence” şeklinde bize bu yaz katılmayacağını belirtmişti. Kendisini anladığımı, bütün yardımları için müteşekkir olduğumuzu belirterek, beraber paylaştıklarımızın mutluluğuyla ayrıldık kendisinden. Her ne kadar hakli olsa da, biraz da abartmıyor muydu???
26 Haziran sabahı Gazi Universitesi’nde ilk kampa geldiğimizde bizi değişik bir manzara karşıladı. Kampların halka kapalı olacağını beyan etmemize rağmen, sahanın etrafında bir sürü insan bulunmaktaydı. Sahada herhangi bir federasyon görevlisi yoktu. Çok süre geçmeden bu kişilerin o gün yapılacak üniversite sınavı için çocuklarını sınava bırakmış ve bekleyen veliler olduğunu öğrendik. İnsanların hayati derecede önemli bir sınava gireceği yerin 20 metre yakınında biz idman yapmaya hazırlanıyorduk. Bu arada saha için herhangi bir soyunma odası, duş gösterilmemiş, arkadaşlar idman zamanlarından kalma alışkanlıkları ile sahada kıyafetlerini giyip hazırlanmaya başlamışlardı, velilerin yanı başında.
Bir süre sonra saha kenarında duran veliler bizim orada idman yapacağımızı anlayarak bizimle tartışmaya girdiler. Bir kısmı sahaya girip ortasında oturmakla, bir diğeri basın görevlilerini çağırmakla, bir diğeri sahanın ortasına taş atmakla tehdit ediyordu. Sahada ise federasyondan, bizim dışımızda, herhangi birisi yoktu. Biz velilere bir süre dert anlatmaya çalıştık… Olmadı. Federasyondan Metin Ejder’i aradık, “bu saatte söylenmez ki bu” diye karşılık verdi ilk başta. Sınavın yanı başına saha ayarlamanın pek mantıklı bir iş olmadığını söylemem gerekiyordu anlaşılan ilk baştan, daha kampları ayarlarken. Bir süre sonra artık velilerin de hakli olduğunu görerek, ilk başta bize tahsis edilmeyen sahaya doğru, oradan atılma, orada tekrar birileriyle tartışma riskini alarak diğer sahaya doğru gittik. Antrenman yelekleri için Hacettepe’ye, toplar ve kukalar için Gazi’ye (sonradan istenerek gelen “Federasyon Topları” hariç – ki bunların nasıl toplar olduğunu kamplara gelen arkadaşlar biliyor), bu kamp için teşekkür etmek lazim. Birkaç telefon ile sahaya ancak su getirtebildik. Ambulanstı, doktordu vb. lüks(!) işlere maalesef bu kampta giremedik. Neden böyle kampta hiçbir malzemenin tedarik edilmediğini, neden en basit ihtiyaçların bile karşılanmadığını sorduğumda ise, başka sporlarda böyle sorun yaşanmadığını, koçların kendilerine yazılı olarak kampta nelerin gerektiğini söylediklerini
ve hallettiklerini ilettiler federasyon yetkilileri.
Yaptığımız hatalardan ders alarak bir sonraki kamptan önce federasyona mail olarak, bir sonraki kampa gerekecek malzemeleri gönderdik:
– Sağlık personeli ve ilk bakım için yeterli techizat içeren Ambulans
– Soğuk içecek su (Gün başına 60lt)
– Duş imkânı
– Soyunma odası
– Toplantı odası, salonu, malzeme (1 saat) (elektrik, ışık, internet)
– Top (20 adet – düzgün)
– Antrenman gömleği (35 kırmızı, 35 beyaz, envai boylarda) veya deli yeleği vs. gibi bir şeyler. (XXL ve XXXL boy 30 beyaz ve 30 kırmızı atlet de işi görecektir)
– Kuka (40 adet)
– 4 adet beyaz tahta, 4*4=16 adet boardmarker
– 1 adet portatif masa (kayıtları vs. almak için)
– Her iki Gün boyunca sahada durup dış etkenler (seyirci, saha görevlisi, basın) ile koordinasyonu sağlamak ile görevli 1 federasyon üst seviye mensubu
– Son gün yapılacak deneme maçı için 6 adet lisanslı hakem (techizatlı)
Kamptan bir gün önce sahanın dahi ayarlanmaması bilgisinin gelmesi üzerine ITÜ ve özellikle Emrah Asilyazici’nin çabaları ile bir saha ayarlandı. Bu saha için saha yönetimi tarafından istenen 400 TL kadar bir paranın, geçtiğimiz hafta başına kadar dahi ödenmediği rivayet edilmekteydi. Şu anda ödenmiş olduğunu ümit ediyorum. Sahanın son gün ayarlanması durumunda yukarıdaki maddelerden neyin, nasıl, kimin tarafından ayarlandığı/ayarlanmadığını ise tahminlerinize bırakıyorum.
Bu süre zarfında, artık kampa seyahat programı ile ilgili daha net bilgiler gelmeye başlamıştı. Gitme planının otobüs olduğu ve 35 kişi + 4 koç götürülmesi planlandığı belirtiliyordu. Bu olayı duyduktan sonra tüm yazışmalarda, uçak ile gitmenin daha uygun olduğunu belirtip, ulaşımın uçakla yapılması isteğimi iletiyordum. Turnuva davetinde bulunan İtalyanlar bile, Bologna Havaalanına ne zaman varacağımızı soruyorlardı, başka bir ulaşım yolları kendi akıllarına gelmemişti anlaşılan. Ben, iletilen otobüs planını duyduktan sonra her mailde, uçak konusunu gündeme getirmeye çalışıp, ulaşımın uçakla yapılmasının uygun olduğunu ilettim. En son, artık herhangi bir yönde net bir gelişme olmadığını, herhangi bir cevap dönülmediğini görünce, aşağıda içeriğinin bir kısmını ilettiğim mail’i yazdım:
“Telefonla görüştüğüm Alper ve Yigit, şuanki planın feribot ve otobüs ikilisi ile gidip İstanbul-Bologna arası 24 saatlik bir yolculuk olacağından bahsediyorlar. Ankara’dan gelecek kişilerde düşünüldüğünde 28 saat x 2 + yerleşme, hazırlık vs. toplamda 3 gün kadar bir sürenin yollarda geçmesi demek. Takımda koçlar ve oyuncular arasında bir suru işinde gücünde çalışan insan vardır. İki gün yapılacak maç için 1 haftanın yıllık izinlerinden kullanmaları gerekmesi “Milli Takım” kavramına yakışır bir davranış değildir. Koçları geçtim, oyuncu arkadaşlar bu takımın paralı çalışanları değil, bu spora gönül vermiş ülkeyi temsil etmek için gelen kendi zamanlarından, kendi yaşantılarından feragat eden, özveride bulunan arkadaşlardır. Bu arkadaşları “milli takim” olarak üç gün yollarda süründürüp eziyet çektirmenin hiçbir mantıklı açıklamazı olamaz. Acilen bütçede gerekli düzeltmeleri yapıp 50 adet oyuncu ve koçlar için uçak ayarlaması yapılmasını rica ediyorum.”
Başkanın tahminimce “uçakla gidilmiyorsa gitmiyoruz” restine sözde sebep mailin bu olabileceğini düşünüyorum (ya da Başkan “sorumlu” kişiden başkasının mail’ini dikkate almıştır ki, bu ayrı soruları akla getiriyor. “Neden başkasını kaale alıyorsun?” gibi). Bu satırlarda da görülebileceği üzere, sadece bu kadar insani üç günlük yol eziyeti çektirmenin mantıksızlığı, en başından anlatmaya çalıştığım şekilde, ifade ediliyor. Bir kapris, ultimatom, vs. söz konusu değil.
İkinci kamp sonrasında, bunlar son anda öğrenilmişçesine, bize pasaportların yetişemeyeceği, kadroların verilmesi gerektiği iletildi. Ben de, en başından savunduğumuz fikirde kadronun ancak üçüncü kamptan sonra belli olacağını, beni kamp programının ve seklinin daha öncesinden belli olmasına rağmen şu ana kadar kimsenin pasaport konusunda bizi uyarmadığına dikkat çektim. Bu sorunun çözümü ise yine bizden çıktı ve 3. kampa çağıracağımız potansiyel listeyi önceden federasyona bildirip, bu arkadaşlara pasaport çıkartıp, sonrasında bunların içerisinden son seçimi yaptığımız zaman kadronun hazır olabileceğini ilettim. Federasyondan hiçbir şekilde hayır cevabı gelmedi ve biz pasaport başvurularını yaptık.
Takım formaları konusunda isteklerimizi belirttikten sonra (80 kırmızı üst, 80 beyaz üst, 80 beyaz pant), bunları sipariş etmek için aranan Dalkılıç Spor, daha öncesinden federasyonun kendisine bir suru miktar borcu olduğunu, bu paranın ödenmeden bu işlemlere başlamayacağını belirtti. Pazartesi gittiğimizde ise, “formalar tamam, Salı sabahına yetiştiriliyor” denildi. Bu kadar kısa süre zarfında paranın bulunup, bütün formaların yetişmesi düşüncesi bir yana, daha forma yetişmemişken “Pazartesi yola çıkılması lazımdı, ciddiyet, milli takıma yakışırlık, pasaportlar yetişmiyor” gibi nedenlerle aynı tarihlerde maçın iptal edilmesi farklı bir yana. Açıkçası ben formaların da Çarşamba gününe kadar yetişmeyeceğini, belki de hiç sipariş bile verilmediğini düşünüyorum bazen. Ama siteye “formaları, federasyonun sağa sola dağ kadar ödenmemiş borcu olduğundan ve milli takıma forma gerekeceğini geç algıladığımızdan geç sipariş verebildik, formalar yetişmiyor, bu sebepten iptal edilmiştir” yazmak pek kolay iş değil tabi.
Pasaport başvuruları konusunda ne yapacağımız da tam söylenmemişti. Anlaşılan bu işleri bizim bilmemiz gerekiyordu. Emniyete giderek pasaport işlemlerine başvurduk. Ankara’da o günlerde asker sevkiyatı sebebiyle uzun bir sıra olunca işlemlerimiz de zora girdi. Tanıdık arayarak, şube müdürünün başında durup yalvararak pasaport çıkarma işlemleri için gelişme kaydetmek ise, tahmin edeceğiniz gibi, yine bizim görevimiz oldu. Kendilerine herhangi bir şey söylenmediği için yanlarında para getirmeyen arkadaşların, sırf milli takıma katılabilsinler diye, defter bedellerini ödemek, tahmin edeceğiniz gibi, yine bizim görevimiz oldu. Bu pasaportları nasıl alacağız diye federasyona sorduğumuzda, oradan birisinin ismini vermemizi ve onun alacağı söylendi. Biz de her pasaport verişimizde TBSF’den Mustafa Keleş’in pasaportları teslim alacağına inancımız tam, başvuruları yaptık (bu işlem için Emniyet Amirlerine Cumartesi günü ofisi açtırarak, kapılarında dikilerek, bin bir azar işittikten sonra)…
Bütün bu hummalı çalışma sonrasında Cumartesi öğleden sonra kampa yetişebildik. Bir önceki başarılı çalışmalarından dolayı, artık federasyon herhangi bir organizasyon işine girmemiş ve ITÜ’ye – sağ olsunlar – bu iş için güvenmişti. Kalacak yer, saha, top, antrenman yeleği, kuka konusunda sağ olsun federasyon sponsoru ITÜ, gayet başarılı bir saha hazırlamıştı bize. Bu kamp öncesinden de tabii yukarıdaki listenin aynısını göndermiştim ama… Sonucu biliyorsunuz zaten.
Kamp başladığında IAFK’li arkadaşların bir sonraki final maçlarına katılma isteği ve Milli Takım maçı arasında karar veremez bir durumda olduğunu gördük. Kendilerine olayda bizim elimizden geleni yaptığımızı belirtip, her türlü kampta kendilerine olanak tanıdığımız belirttik. Ancak maalesef ikisi arasında bir seçim yapmaları gerekiyordu: bizim antrenmanda takım ile uyumunu görmediğimiz bir oyuncuyu almamız imkânsızdı, onların da aynı anda iki yerde birden olmaları. Bu diyaloglardan sonra bir grup arkadaş Milli Takim’la maça çıkmayı, bir grup arkadaş ise IAFK ile maça çıkmayı uygun gördü ki burada da bizden yana bir sakınca olmadığını, herhangi bir sorunumuz olmadığın, ancak herkes için talihsiz bir durum yaşandığını kendilerine ilettik. IAFK’dan Milli Takım’a seçilen arkadaşlar başarılı bir performans göstererek mevkilerindeki başarılarını kanıtladılar.
35 kişi + 4 koç için uçak bileti bakıldığı söylendi. Bizim planımız 50 kişi, minimum 40 kişi idi. İdeal kadromuzun, birkaçı çift yönlü oynayarak durumu idare edebilecek, 40 kişi ile iyi kötü kotarılabileceğini ve bu 40 kişinin (ve 42,43,44,…50 kişilik varyasyonların da) hangi mevkide kaç kişilik kadrolar ile doldurulabileceğini hesaplamıştık. Federasyona ilettiğimiz teklifte, federasyonun nedense bir türlü düzeltemediği maddi sorunlarına biz koçlar olarak yardımcı olacak, koçların ve birkaç oyuncunun toplam olarak 47 kişinin uçak ile gelebilmesi için gerekli maddi yükü biz çekecektik. Yani toplam olarak 8 kişinin yol masrafını biz karşılayacaktık. Koçların uçakla gelmesi vb. mevzular da buradan çıkmaktadır. Hiçbir zaman federasyona “koçlar uçakla gidecek” dayatması olmamıştır. “Kırın kıçınızı 39 kişi gidin” denilse de, nihayetinde mecburen ona göre eksik, ama olabilir bir kadro ile gitmeye her an hazır olduğumuzu her konuşmada ilettik. Ancak bütün görüşmeler sırasında hiçbir zaman bize “takımdan ayrı gidemezsiniz, kadroyu kendiniz dahi ödeyerek arttıramazsınız” seklinde bir beyan bile gelmemiştir. Herhangi bir adımda federasyona dayatma olmamış, sadece bazı işlerin nasıl olması gerektiği iletilmiştir. Bunlar da zaten hiçbir zaman federasyon tarafından dikkate bile alınmamıştır, süreç sırasında alınan kararlara bakıldığında görüleceği üzere. Süreç sırasınca pek kaale alınmayan söylemlerin, birdenbire ertelenme sebebi olarak gösterilmesi ise, büyük ihtimalle yazdığımda bana hakaret davası açtırtacak bir yorumla ancak karşılanabilir. Federasyona kaptıracak daha fazla param kalmadığından, sadece “ayıptır” diyeyim.
Kamp sonunda, o an sahada olan Federasyon Yönetim Kurulu üyesi Ilyas Kandemir tarafından kötü haber açıklandı. Maça otobüsle gidilecekti. “Bundan sonra para var, her türlü maddi sorunu halledeceğiz, Olin Yağları sponsorumuz” vaatleriyle gelen bir federasyonun neden sağa sola borçlu olduğu, hakemler de dahil olmak üzere neden hiçbir yere para yetiştiremediği, ancak nedense yurtdışı gezilerine her zaman yetiştirilecek para bulunması, hala tam olarak anlayamadığım bir gariplik. Bunu o an kampta bulunan oyuncu arkadaşlara ilettik ve kendilerinden maça otobüs ile gidebilme imkânlarını öğrendik, listeledik. Bu aşamada hiçbir şekilde arkadaşlara “otobüs var, o yüzden gitmiyoruz” gibi bir söylemimiz de olmadı.
Pazartesi günü sabahı ise federasyonu başka bir sorun için aradığımda esas kötü haberi öğrendim. Herhangi bir sebep bildirme, aranma, fikir sorma olmadan menfi bir kararla turnuvaya gidiş iptal edilmişti. Federasyona “pasaportlar ne zaman çıkacakmış peki” dediğimde “Biz bilmiyoruz, Emniyet’ten bu bilgiyi söylemiyorlar” denmişti. Hâlbuki aynı saatlerde Ankara Üniversitesi’nden arkadaşlar aracılığıyla pasaportların çoğunluğunun o gün 16.00 gibi çıkacağını öğrenmiştik. Federasyon yetkililerine bunu saat 14.00’te söyledik, “gidin pasaportların başında bekleyin acilen çıkaralım sizin isminizi verdik” diye. Saat 16.00’te ben Gölbaşı’na pasaportları takip etmeye gittiğimde, birkaç pasaportun çıktığını, benim pasaportumun arasında olduğu birkaç pasaportun ise çoktan çıkmış olup Yenimahalle’ye gönderilmiş olduğunu ve orada federasyondan hiçbir yetkili olmadığını öğrendim. Pasaportların durumunun takip edilmesi için olan üç tane telefon numarası olduğunu, bu numaralardan bilgi alınabildiğini öğrendim. Yukarıda dediğim gibi, federasyon ise pasaportların durumunu emniyet’ten öğrenemediklerini söylemişlerdi. Federasyondan ise, pasaportların basında bekleyip çıkmasını beklemenin federasyonda görevli arkadaşların görev tanımına girmediğini, kendi isimlerini vermemize rağmen almakla sorumlu olanların bireysel olarak oyuncular olduğunu, kendilerini aradığımda öğrendim. Telefonda hararetli bir konuşmanın ardından Federasyondan arkadaşların gelip ilgili pasaportları almasını sağladım. Ertesi gün Posta şubesinden alınmasını sağladım. Ve forumdan da takip edenlerin bildiği üzere, Salı günü öğlen pasaportlar tamamlanmıştı.
Bütün bu süreç zarfında, olası sponsorlar ile görüşme yapılmış, yol masraflarını tamamen karşılayacak sponsor bulunmuştu. Gereken ekstra miktarı ise, başından belirttiğimiz gibi, koçlar karşılayacaktı. Kısacası, federasyondan istenen tek şey, aradan çekilip onay vermesi idi. Ancak bütün olaylarda kararları yönlendiren, bütün olan bitenden haberdar olan, onay verebilecek tek kişi, koskoca federasyon başkanı, ne federasyon genel sekreteri, ne Yönetim Kurulu üyeleri, ne Amerikan Futbolu As Sorumlusu, ne de Milli Takımlar sorumlusu tarafından ulaşılabiliyordu. Kendisi cevabında benimle bu süreçte hiç konuşmadığını, benim tarafımdan aranmadığını söylemiş. Doğrudur. Kendisini hiçbir zaman aramamak için kendimce hakli sebeplerim vardır su an detayına girmek istemediğim, ancak sadece su yeterli olacaktır: Kendisi benimle temas kurarken her zaman Milli Takımlar sorumlusu ve Amerikan Futbolu sorumlusu aracılığı ile benimle temasa geçmekte sıkıntı duymamış, bu kanalla kurulan iletişimden sıkıntı duymamıştır da (ki esasen doğrusu bu şekilde hiyerarşik bir yapıdır), neden benim ayni kanaldan kendisi ile temasa geçmeme, kendi atadığı kurulları direk atlayarak kendisine ulaşmamış olmama laf etmiş, olayların sebebini bu kadar basit bir noktaya bağlamıştır? Neden kabahat, her adimi bildiği halde, benim onu direk aramamama bağlanmış, aradaki yapı tamamen yok sayılmıştır? Neden “tek yetkili” diye atandığı iletilen kişinin hiçbir kararına saygı duyulmamış, hepsinin yoluna engel konmuştur? Ve en sona en basit soru: Bir Federasyon Başkanı’na bu kadar insan neden 2 gün boyunca ulaşamaz. Is telefonu, ofis telefonu, cep telefonu bütün telefonlar aranıp, nasıl olur da bir insana ulaşılamaz?
Salı akşamına kadar uğraştık, her şartı hazırladık, ancak Salı akşamı ancak ulaşabildiğimiz Başkan, zaten bildiğiniz gerekçeleri söyleyerek, olayın “Milli Takıma yakışır olmayan davranışlar” yüzünden ertelendiğini iletti telefonda. Ben de yukarıda Federasyonun Milli Takım’a uygun gördüğü davranışları sıralamaya çalıştım, aşağıda özetlersem:
– Toz, toprak sahada idman ayarlanması (2009 antremanları)
– Toz toprak beğenilmeyince oyuncuların sahaya kendi araçlarıyla tıpış tıpış gitmesi
– Bir sene boyunca “maddi ödenek” sebebiyle kamp yapılmaması
– Sınav yerinin yanına “Milli Takim Antreman Sahası” ayarlanması
– Kamplara hiçbir federasyon yetkisinin gelmemesi, kamplara herhangi bir ilgi gösterilmemesi (kendimiz yaptık, kendimiz oynadık)
– Kamp yerlerinin dahi son gün ayarlanması, onu da takımların yapması
– “Kerem Hoca, 50 kisin hazır mı?” seklinde bir yaklaşımla Milli Takim kurdurulmaya çalışılması (*TAFL lig finali öncesinde Başkan ile aramda geçmiş bir konuşmadır)
– Kamplar sırasında en basit ihtiyaçların (su, ambulans, duş, soyunma odası) bin bir rica minnetle sürekli hatırlatılarak karşılanması, hatta birçok durumda hiç karşılanmaması.
– En basit islere dahi, bu is için para almış federasyon görevlilerinin koşturulamaması, “bu arkadaşın görevi değil” denilmesi
– Hakemlere, formacılara, 400 YTL ye son anda bulunan sahaya borç takılması.
– “Milli” takim’in göçebe misali turnuvaya gönderilmesi
– Federasyon Başkanı’nın iki gün boyuna ulaşılamaz olması
– Milli Takim pasaportlarındaki tüm surecin oyuncu ve koçların çabaları ile yürütülmesi
– Sudan sebeplerle Milli Takım’ın maça gönderilmemesi
– Uluslararası arenada Türkiye Milli Takım’ının bozulan imajı
Uzun oldu, ancak hala sinirim dinmediği için ancak toparlayabiliyorum. Bu olaylar sonucunda İtalya’ya gidemememizin faturası Milli Takim koçları basta olmak üzere, Amerikan Futbolu camiasına çıkarılmaya çalışılıyor. Burada da ilettiğim gibi, aslında esas olarak ileri görüşten yoksun, ciddiyetsiz yaklaşımın nereden kaynaklandığının ortada olduğunu – ve aslında zaten bu yazı olmasa da zaten bilindiğini – düşünüyorum. Bu “birbirine düşürmece” tuzağını şimdiye kadar başarılı bir şekilde kullanmış olan Sayın Başkan’ın bu son oyununu yutmayacağınızı ümit ediyorum.
Düne kadar hangi ülke ile konuşsak bizimle Milli Maç yapmak isteyen birçok takım vardı. Bugün itibariyle bir maç yapmak istesek – hani Başkan’ın demecinde, “Milli Takim çabalarımız disipline bir şekilde artarak devam edecektir” deniyor ya – bizim daha bir İtalya’ya dahi gidemememiz hatırlatılacaktır.
Ve nihayet yazının başlığına, ve anlamına geliyoruz. Burada çoğunuz başlığın, Federasyonun yaptıklarına, sonuçlarına bir sitem olarak bu başlığı attığımı, Federasyonun ihanetine ithaf en yazdığımı düşünüyorsunuzdur. Ancak gerçek biraz daha farklı: Geçmişte ufak tefek hesaplar, hesaplaşmalar, anlaşmazlıklar sebebiyle bir türlü bir araya gelemedik, bir tek vücut olarak sesimizi duyuramadık. Sporun gelişmesi için harcayacağımız eforu, kendi takimimizin politik gelişmesi için yaptık. Herkesi “onun adayı, bunun adayı” olarak değerlendirdik. Bu şekilde bir türlü iki yakası bir araya gelmeyen bir camiada, iste bu şekilde her iki yakayı ayırarak kendini üste çıkarmak, hakli çıkarmak, bu kadar kolay oluyor. Baslıkta bahsettiğim, bizim ihanetimizdir, bizim eksikliğimizdir. Eğer takımlar bir araya gelip bu yönetimi değiştirmek konusunda acil ve uygun adımlar atamazsak, kendi kendimize yapmış olacağımız ihanettir Milli İhanet. Bu sebepten, her takımdan, Amerikan Futbolu’na gönül vermiş hakem, yönetici, antrenör, ve oyuncu arkadaşlardan ricam, sporunuza sahip çıkmanız ve gerekli değişiklikler için düğmeye basmamızdır. Ancak bunları yaptığımız zaman bir sonraki adıma geçebilmemiz mümkün olacaktır. Kendi küçük menfaatlerimiz için Amerikan Futbolunun geleceğini tehlikeye atmamamız gerektiğini anlamamız, çözücü adım olacaktir ve umarım bu mesajım yerine gider.
Bu uzun yazının sonuna kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım anlatmak istediklerimi hakkıyla anlatabilmiş, sizleri Milli Takım süreci konusunda elimden geldiğince bilgilendirebilmişimdir.
Herkese football dolu günler diliyorum…