2007 yılı tüm football camiası için oldukça verimli bir yıl oldu. Acısıyla tatlısıyla bir sezonu daha geride bırakmış olduk. Ancak yeni sezonun yükü sanki biraz daha ağır çöktü omuzlarımıza. Yeni seçilen federasyon yönetim kurulumuz nedense football’u yaygınlaştırmayı değil de kısıtlamayı ilke edinmiş gibi karalar alıyor. Kulüplere getirilen maddi külfet dışında üniversite ligindeki ani kısıtlamalar pek çok sporcuyu sporun dışına iter nitelikte. Elbette ki yapılan uygulama doğrudur ve bir üniversite takımında sadece o üniversitenin oyuncusunun oynaması son derece normaldir. Ancak spor altyapısı henüz oluşmamış bir ülkede bu sporu yapmaya, daha da önemlisi yaygınlaştırmaya çalıştığımız gerçeği sanırım gözden kaçırılmış durumda. Daha önceki federasyon programında da bu adımda kararlar alınmıştı, fakat bu geçişin 3 yıllık bir zaman dilimine yayılmasına karar verilmişti ki bu süreç oyuncuların ve takımların istikballerini belirlemeleri için yeterli olacak bir süreçtir.
Kısaca bir örnek verecek olursak, A şehrinde bir takım olduğunu varsayalım. Bu takım ülkemiz football gerçeğine uygun bir yapıda olsun. Yani bu takımın kökü bir üniversitede olsun, fakat takımlarımızın genel profiline uygun olarak o takımda okul dışından da oyuncular olsun. Eğer bu şehirde o üniversitenin öğrencisi olmayan oyuncuların gidebileceği bir kulüp takımı yoksa, ki İzmir, Kıbrıs, Sakarya, Eskişehir ve Konya bu profile uymakta, bu sporcuların aktif spor hayatı federasyon tarafından bitirilmiş demektir.
EFAF, IFAF ve benzeri uluslar arası federasyonlara üye ülkelerin profillerine baktığımızda, üye ülkeler 3 basit bilgi ile yer alırlar. Ülke ismi, takım sayısı ve sporcu sayısı. Ülkemizde takım ve sporcu sayılarına kısıtlamalar getirilirken, Avrupa spor mentalitesinin benimsenmesinden bahsetmek son derece gülünç olacaktır. Ayrıca temel hatlarıyla NCAA sisteminden devşirilmiş olan Üniversite Ligi kriterlerinde bile son derece saçma kısıtlamalar yer almaktadır. Lisansüstü öğrencilerine getirilen yaş kısıtlaması son derece yersiz ve saçmadır. Football sisteminde Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek olmadığını ne zaman kavrayacağımızı çok merak ediyorum doğrusu. Son derece gelişmiş, temeli yüzyılı aşkın bir kültüre dayalı NCAA ve NFL sistemlerini benimsemeyip de Bursa Sanayi’de üretilen Doğan görünümlü Şahin zihniyetiyle, NCAA görünümlü Üniversite Ligi, NFL görünümlü Kulüpler Ligi oluşturma çabasını da ne yazık ki kavramakta güçlük çekiyorum.
Sporu yaygınlaştırmaktan çok kısıtlamak, daha fazla insanın bu spora katılmasını sağlamaktan çok “sadece 3-5 kişi yapalım, dışarıdan kimseyi aramıza almayalım” mantığı da bana son derece hastalıklı bir düşüncenin ürünü olarak gözükmektedir. Herhangi bir yapıcı eleştiri karşısında “bizden önceki federasyon çok mu iyiydi”, ya da klasik “enkaz devraldık” söylemlerine sığınmak yerine, daha önce görev almış federasyonları karalamaya çalışmadan önce, o federasyonların yaptığı hizmetin onda birini yapmış olmak gerektiği kanaatini taşımaktayım.
Bu konuya son verip asıl konumuz olan ligin genel profiline dönerken söylemek istediğim son şey, sporumuza yapılacak her katkıyı sonuna kadar destekleyeceğiz, ancak uygun olmadığını düşündüğümüz her kararın da karşısında olacağız. Burada söz konusu olan şahıslar değil, sistemdir. Sistemdeki çarpıklıkları ki ne yazık ki ülkemiz spor sisteminde pek çok çarpıklık görülmektedir, düzeltecek olan şahıslardır. Mevcut federasyon çatısında uzun zamandır tanıdığım ve bu spor için harcadıkları emekleri asla göz ardı edemeyeceğim insanlar olduğu için de bu satırları yazma gereği duydum. Bizim misyonumuz düne değil yarına bakmak olmalı. Bu yüzden yapılan doğruları alkışlarken, yapılması gerekenler için de çözüm üretmeliyiz. Bu doğrultuda da herkes üzerine düşeni yapmak zorundadır.
Gelelim 2008 liginde mücadele edecek olan takımların genel analizlerine. Ankara ligi hakkında söyleyebileceğim çok fazla bir şey yok. Sanıyorum Ankara takımları geçen seneki yapılarını tamamen korumuş durumdadırlar ve Ankara takımlarından bu sene bir sürpriz beklemek çok mantıklı olmaz.
Anadolu ligi takımları hala kriterlerle boğuşurken en büyük sürpriz ne yazık ki İzmir’den geldi ve Ege Üniversitesi takımı ligden çekildi. Benzer bir hamle de Galatasaray ve Sabancı Üniversitelerinden gelince ilk hafta İstanbul liginde bir tek maç bile oynanamadı. Ligde var olan takımlara göz atacak olursak, DAÜ takımı Amerikalı Coach’ları Hayden Flowers’ın oluşturduğu tam donanımlı tesislerinde haftada 6 gün antrenman yaparak lige en iyi hazırlanan ekip olma unvanını taşıyor. Kadroları ağırlıklı olarak üniversitenin öğrencilerinden kurulu olan Boğaziçi ve Koç Üniversiteleri de bu sene oldukça iddialı olacaklardır. Nispeten yeni yapılanan Yeditepe, Yıldız, Sakarya, Eskişehir, Konya ve bu sene sıfırdan bir takım kuran İTÜ de ligde tecrübe kazanarak kulüp liglerine oyuncu kazandıran alt yapı takımları olarak ligde mücadele edeceklerdir.
İstanbul liginde en merak edilen takım Bilgi Üniversitesi takımı olacaktır. Geçen sene Sabancı Üniversitesi ile birleşen ve play-off’lara kalma başarısı gösteren Bilgi Üniversitesi’nin ne yapacağını herkes gibi ben de merakla seyredeceğim.
Asıl bombalar bence Mart ayında başlaması planlanan kulüpler liginde patlayacaktır. Geçen senenin en flaş ekibi olan Gazi Warriors başarılarının tesadüfî olmadığını kanıtlamak için çok büyük bir azimle lige asılırken, kaybettikleri oyuncuların sıkıntısını epey çekecekler gibi gözüküyor. Sultans ve Tigers da güçlü kadroları ile son derece çekişmeli maçlara imza atacaklardır. En büyük soru işareti ise Crows ve Dolphins’in lige katılıp katıl(a)mayacağı. Zaten son derece zorlu şartlarda bu sporu yapmaya çalışan arkadaşlarımızın ayakta kalması için camia olarak seferber olunması gerektiği kanaatindeyim. Bir şeyi yapmanın çok zor, yıkmanın ise çok kolay olduğu günümüzde umarım kolaya kaçmaz ve zorluklara katlanmak pahasına da olsa bu spora gönül vermiş, emek sarf etmiş oyuncularımızın ve takımlarımızın yanında oluruz.