Indianapolis Colts koçu Chuck Pagano’nun sezon başından beri ağzından düşürmediği bir laf var: Power running game. Koş ve koşuyu durdur.

Nereden baksan tutarsızdı bu güçlü koşu oyunu geyiği, sezon başından beri. Andrew Luck iskele babası mıydı da koşuyorduk? Geçen sene playoff’a Bruce Arians’ın dikey hücumuyla çıkmamış mıydık? Darrius Heyward-Bey ve TY Hilton’ın esas işleri derin tehditler yaratmak değil miydi? Hayır bir de bu kadroyla nereye koşuyorduk?

Son sorunun cevabının “başarıdan başarıya” veya “şampiyonluğa” olabileceğini gösterdi 49ers maçı bize.

Chuck Pagano, 2012 Indianapolis Colts sezonuna imzasını atan isimdi. Oyuncu seçimleriyle değil, o Ryan Grigson’ın başarısı, taktikleriyle de değil, o onur Bruce Arians’a ait. Takımı bir araya getirmesiyle o imzayı attı Pagano. Ülkece iman gücüyle oynayan takımlara pek alışık olsak da bir takımın bu kadar motive olması,  lösemiye yakalanan koçlarının çevresinde böyle birleşmesi sık görülen bir durum değil. Geçen sezonun tek kelimelik özeti “Chuckstrong”du.

Chuckstrong sezonunun kırılma noktası da Green  Bay Packers maçıydı. Devre arasına 21 – 3 geride girdiğimiz ve 30 – 27 kazandığımız Packers maçı. Reggie Wayne’in, lösemiyi temsil eden turuncu eldivenleriyle harikalar yarattığı Packers maçı. Jets ve Jaguars’a yenildiğimiz sezonun 11-5 tamamlanmasının en büyük sebebiydi belki o maçta arkamıza aldığımız rüzgâr.

San Francisco 49ers’a karşı aldığımız 27 – 7’lik galibiyetin de Pagano’nun 2013 sezonuna attığı bir imza olma ihtimali çok fazla. Neden mi? Çünkü power running game! İnanılmaz bir koşu hücumu ve daha da ötesinde çok disiplinli bir koşu savunması izledik. Alıştığımız, izlemesi zevkli, her maçı son topa kalan ve genelde kazanarak bizi adrenalin-serotonin karışımı garip duygulara sevk eden Colts yoktu karşımızda; ama ne yaptığını çok iyi bilen, kıran kırana oynayan, tackle ıskalamayan bir Colts vardı sahada.

İlk drive hariç 49ers koşu oyununu durdurmayı başardık. Sadece Frank Gore’u değil üstelik. Colin Kaepernick’in koşmasını da engelledik. Defansın zayıf noktası gibi görünenen linebacker’lar harika bir iş çıkardılar. Vernon Davis’in de oynayamadığı 49ers’ın zaten pas oyununda eksikleri vardı, koşamayınca oraya yönelmek durumunda kaldılar, bu sefer de Kaepernick’in sallantılı pas oyunu ve Colts’un harika bir iş çıkaran secondary’siyle karşı karşıya geldiler.

Pagano’nun imzası koşu oyunu dedik, ancak kendisinin secondary koçu olarak ciddi bir tecrübesi olduğunu unutmamak gerek. LaRon Landry ve Antoine Bethea sezon başından beri harika bir iş çıkarıyorlardı, sakatlanan Landry’nin yerini alan Delano Howell da mükemmel oynadı diyebiliriz. Savunmada göze batan tek nokta koşuyu durdurmak için gelen Erik Walden’ın bu konuda pek başarısız olması, zaten 49ers’ın tek touchdown’ını bulduğu drive’da da koşuların neredeyse tamamı Walden’ın tarafındandı.

Hücuma gelirsek, koşu demiştik değil mi? Trent Richardson, topla ilk buluşmasında bulduğu bir yardalık TD dışında pek etkili değildi, ancak kendisini bu kadar kısa sürede yargılamak yanlış. Varlığının rakip defansların koşuya odaklanmasını sağlayacağını yazmıştım, süreç o şekilde işleyecek gibi. Blitz’lere karşı sağlam blok yaparak da ne kadar önemli bir oyuncu olacağını kanıtladı T-Rich. Şimdilik artıları eksilerinden daha fazla.

Ancak koşu oyununun makine gibi işlemesindeki en önemli etken Ahmad Bradshaw’dı.  19 carry’de 95 yarda koşmayı başardı Bradshaw, ve sağlıklı kaldığı sürece ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu bir kez daha gösterdi. Eğer böyle oynamaya devam ederse Trent Richardson takası kısa vadede “Bradshaw varken ne gerek vardı” eleştirileri almaya başlayabilir.

Takımın tabii ki kilit ismi olan Andrew Luck’a gelirsek, Pep Hamilton’ın stratejisini Luck’ın darbe almaması üzerine kurduğu belliydi. Koşu oyunu pası iyiden iyiye açmasına rağmen tipik bir West Coast hücumu izledik, kısa ve etkili paslar. Luck gerçekten de 15 yardın altındaki paslarda topu iğne deliğinden geçirip hedefe ulaştırabiliyor. 12 numaranın tek sıkıntısı geçtiğimiz seneden kalma alışkanlıklarıyla uzun pasları gereğinden fazla araması belki. Richardson ve Bradshaw’ın bloklarının üstüne ufak görev değişiklikleriyle birdenbire iyiye giden hücum çizgisinin getirdiği pass protection ona bu lüksü veriyor ama şimdilik.

T-Rich’i yazarken değinmiştim, iyi bir koşu oyunu play-action paslarının yüzdesini arttıracak diye. Gerçekten de öyle oldu, ama hesaba katmadığım bir nokta vardı: Luck’ın koşuları. Oyun stili (ve belki de beyaz olması) yüzünden RG3, Kaepernick, Wilson ve hatta Newton karşısında çok göze batmıyor ama Luck hızlı ve güçlü bir QB, ve pozisyonuna göre harika bir atlet. Raiders maçının ardından 49ers’a karşı bulduğu touchdown da bu yeteneklerin daha sık kullanılacağının bir göstergesi: Play-action, tamamen koşuya odaklanmış bir savunma, Luck için serbestçe koşacak bomboş bir alan, touchdown.

Bir parantez de punter Pat McAfee’ye açmak gerekiyor: Bir punter franchise tag’i bu kadar hak edemez. Dört punt, üçü 20 yardanın içinde, altı kickoff, hiçbiri 20 yardadan öteye taşınamamış. Tarihin benim gözümde Morten Andersen’in ardından en iyi kicker’ı olan Adam Vinatieri ve inanılmaz soğukkanlılığıyla aynı takımda olmasa bence kicker’lık görevini bile devralabilecek bir oyuncu Pat McAfee.

Sonuç olarak, başta dediğim gibi: Bu galibiyet tamamen Chuck Pagano ve takıma en sonunda yedirmeyi başardığı oyun anlayışının eseri. Geçen seneki kazayı yaşamayıp bir zahmet Jaguars’ı yenmeyi başarırsak Seahawks maçı olacak karşımızda, işte bu anlayış orada ciddi bir testten daha geçecek.  Maçın sonucuna bakmaksızın, Russell Wilson ve ekibine diş geçirmeyi başarırsak, güzel günler bizi bekler.

Daha geçen hafta, Dolphins maçının ardından, maç yazısınında cacık tarifi vermeyi düşünüyordum. Bu iniş çıkışlar beni öldürecek.

Güzel takımsın be Colts.