Öncelikle hepinize ‘Merhaba’ demek istiyorum NFL severler. Uzunca bir süredir yazılarıma ara vermiştim. Eğitim meseleleri diyelim kısaca. Detroit’in 10 yıl aradan sonra playoff yaptığı güzel bir sezonda aranıza katılmıştım. Umuyorum ki bu geri dönüşüm yine bir playoff serüveni ile biter. (Belki de Super Bowl, kim bilir)
Biraz Detroit’te ne var ne yok ondan bahsetmek istiyorum öncelikle. Playoff sezonunun ardından bir türlü toparlanamadık (2011 sezonu). Sakatlıktı, oyuncu kadrosunun uyumsuzluğuydu, secondary problemleriydi derken iki sezonu heba ettik. Başarısız sezonların ardından da doğal olarak fatura koç Jim Schwartz ve ekibine kesildi ve takım bir başka Jim’e Jim Caldwell’e emanet edildi. Yeni koç ve ekibi için ilk düşüncelerim açıkçası çok olumlu değildi. Ben offseason’da öncelikli olarak görüşülen Ken Whisenhunt’ın takımı emanet almasını çok istemiştim. Arizona Cardinals’ta Kurt Warner ile yakaladığı başarıyı Matthew Stafford ile de yakalayabileceğini düşünmüştüm. Ancak koç Tennessee Titans’ı seçti ki bunu neden yaptığını hala anlamış değilim. (Titans’ı severim bir gıcıklığım falan yok ama yani!)
Gel gelelim bizim Jim’e. İlk maçı izleyene kadar memnuniyetsizliğim sürdü. Çok bi şey yapabileceğini, bize farklı bir şeyler katabileceğini düşünmüyordum. Ancak ilk maçı izledikten sonra gördüm ki yanılan taraf benim. Caldwell, Indianapolis Colts ve Baltimore Ravens’da elindeki değerli QB’lerle iyi işlere imza atmıştı. Yanına offensive coordinator olarak Joe Lombardi’yi aldı ki bu hamlede Saints’in başarılı hücum hattı sisteminden bizim takıma katkı açısından çok önemli oldu. İlk hafta için rahatlıkla diyebilirim ki sonuç pozitif. Gerçi rakibimiz New York Giants’ta durumlar içler acısı ama ortaya koyduğumuz oyunu baz alırsak hiç fena değiliz. Potansiyeli çok yüksek bir takım olduğumuz açık.
Takımın potansiyeli demişken nedir bu potansiyel, nereden kaynaklanıyor ondan biraz bahsetmek gerek.
1- Calvin Johnson: NFLin açık ara en iyi wide receiver’ı. Son üç sezonda ki 1681, 1964 ve 1492 yardlık receiving performansları ortada. Secondary’lerin korkulu rüyası.
2- Matthew Stafford: Elit quarterback potansiyeline sahip olduğunu kimse inkar edemez. Son üç sezonda 5038, 4967 ve 4650 yardlık pas performansları kaç kişide var ki?
3- Reggie Bush ve Joique Bell: Geçtiğimiz sezon bir takımda hem rushing yardlarda hem de receiving yardlarda 500 barajını aşan ilk running back ikilisi oldular ki bu NFL tarihinde bir ilk olma özelliğini taşıyor.
4- Golden Tate: Şampiyon Seahawks kadrosunun en önemli parçalarından biriydi, şimdi CJ’imi tutacaksın Tate’imi? :)
5- Son olarak tüm secondary problemlerine rağmen Detroit defans hattı. Secondary büyük problem yaratmazsa Suuuuh+Fairley+Levy+Tullock ve diğerleri ön cephede işi bitirirler.
Elimizde değerli parçalar var. Senelerdir var. Ancak takım olup bu potansiyeli sahaya yansıtma konusunda büyük sorunlar yaşıyoruz. En büyük sorunlarımızdan biri de end zone’a gelince elimizin ayağımızın birbirine dolanması. Özellikle 10 yardlık çizgiye elimizi kolumuzu sallıya sallaya gelirken touchdown’a bir türlü ulaşamıyoruz. 1&goal-olmadı, 2&goal-olmadı, 3&goal-olmadı, ee ne oldu? Üç sayıyla yetinelim. Bunu çözmemiz lazım.
Şimdilik Detroit için söylemek istediklerim bu kadar. Geçen yılın Super Bowl finalistleri için de bir iki cümle etmek istiyorum. Bu yıl bir aksilik çıkmazsa -ki burası Nfl her şey olabilir- yine finalde karşı karşıya gelirler diye düşünüyorum. Her iki takımı da izledim. Seahawks başka bir dünya, Broncos ise çok daha iyi takım olmuş. Üçüncü hafta karşı karşıya gelecekler. O zaman daha detaylı bir şeyler yazmak istiyorum. Görüşmek üzere…