Değerli Amerikan futbolu severler, Amerikan siyaseti dediğimiz zaman aklımıza karizmatik ve bir o kadar da fenomen liderler, bitmek bilmeyen Demokrat Parti – Cumhuriyetçi Parti (Nam-ı diğer Grand Old Party) kavgası ve tabi ki siyasetin üst kademelerine yükselebilmek için adeta bir sıçrama tahtası niteliğindeki Harvard Business School gelir. Ancak Yeni Dünya’nın bu parlak siyaset tarihi aynı zamanda yaşanan büyük skandalları ile ünlüdür.
Hemen örneğini verelim… Yıl 2000… Ülkede başkanlık seçimleri düzenlenmektedir. Demokratların adayı Al Gore ve Cumhuriyetçilerin adayı George Bush arasında oldukça çetin bir atmosferde geçen propaganda dönemi ve yapılan saha çalışmaları seçim sonuçlarının pek de öngörülebilecek bir niteliğe sahip olmadığını ortaya koyar. Nitekim gerçek seçim sonuçları da bunu doğrular. Demokrat Parti, kalesi olarak gördüğü batı sahil şeridi eyaletlerinde (Örneğin California) GOP’a karşı büyük üstünlük sağlarken Cumhuriyetçiler içte ve güneyde kalan eyaletlerin çoğunu (Örneğin Texas) geçmiş birçok seçimde olduğu gibi hanesine yazdırmayı başarır. Ancak yine de iki aday arasındaki fark %1’i geçmez ve işler Amerika’nın en güneydoğu ucu olan Florida eyaletinde karışır…
Salıncak eyalet, yani seçim tarihinde seçtikleri birinci partilerin sürekli değiştiği ve yoğun nüfusu dolayısıyla da Temsilciler Meclisi’ne en çok parlamenter gönderen eyaletler, konumunda olan ve önde gelenin başkanlık ipini göğüsleyeceği Florida’da seçim sonuçları kilitlenir ve sayım üstüne sayım yapılır. En nihayetinde 26 Kasım 2000 günü (seçimin orijinal tarihinden tam 21 gün sonra), Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi’nin de araya girmesiyle, resmi sonuçlar açıklanır: Cumhuriyetçi aday Bush, Florida’da yalnızca 537 oy fark ile rakibi Al Gore’a üstünlük sağlar ve Birleşik Devletler’in 43.başkanı olur. Buraya kadar bir problem yok elbette. Skandal, seçimlerin ardından “Çöp tenekelerinden Demokrat Parti oy pusulaları ile dolu sandıklar çıktı.” spekülasyonlarının etrafta dolaşmasıyla başlar. İşin en ilginç tarafı ise, o dönemki Florida Eyalet Başkanı’nın, Cumhuriyetçi aday George Bush’un kardeşi Ceb Bush olmasıdır.
Seçimlerde şaibe var mıydı yok muydu, şüphesiz bu hiçbir zaman bilinemeyecek ancak şu bir gerçek ki Florida, Amerika’da düzenlenen seçimlerin en sürprizlerle dolu eyaleti. Nitekim yapılan son yerel seçimlerde de tam 20.000 Florida vatandaşı, “Çare Bortles” diyerek oylarını Jacskonville Jaguars’ın çiçeği burnunda starter quarterback’i Blake Bortles’a atmışlar ki düşünün parti grup kurup 20.000 oy alamayanlar var… Eh Bortles’a oy atanlar da haklı; daha üç günlük Bortles’a takımlarını emanet ettiler ve bu yeni yetme quarterback, takımı içine düştüğü bataktan biraz olsun kurtardı ve Amerikan futbolu tarihinin yüz karası olarak görülmeye başlanan ve NFL tarafından bile alttan alta Londra’ya doğru postalanan Jaguars gibi bir takımın çehresini az da olsa değiştirmeyi başardı, neden bunu Florida için de yapamasın ki… Hem koskoca Jags’in sıkıntıları ve problemleri yanında Florida eyaletinin yaşadığı sıkıntılar ne kadar olabilir ki?
Değerli NFLTR okurları, bildiğiniz üzere uzun bir süredir yazı yazamıyor ve içinizdeki bitmek tükenmek bilmeyen Jags hasretini(!) gideremememin vermiş olduğu büyük üzüntüyü derinden yaşıyordum. Elbette bu kısa süreli ayrılığın bir nedeni var ki o da şu an, üniversiteye hazırlık çerçevesinde içinde bulunduğum akademik program. Neyse, oralara pek girmeyelim. Siteden ayrı kaldığım bu süre içerisinde birçok trajikomik olayı sizinle paylaşma fırsatını adeta kendi ellerimle kenara ittim. Örneğin, Cadılar Bayramı’nda bir Jags taraftarı, üç yaşındaki oğlunu Blake Bortles forması ve futbol ekipmanlarıyla sokağa çıkartmış… Bunun üstüne neler yazardık neler. Ama hadi şunu söylemeden de geçmeyelim, bu müzmin Jags taraftarı oğluna Bortles’ın değil de Tampa Bay quarterback’i Mike Glennon’ın formasını giydirseymiş günün anlam ve önemini daha çok yansıtan bir tipleme olurmuş.
Bu tarz olayların yanında artık sadedi futbola getirirsek (sonra Kaan Özaydın, “Abi futbola yarım sayfa ayırıyorsun, yazdıkların millete hikaye gibi geliyor.” diyip de kalbimi kırmasın), Jags şu son bir ay içerisinde sezonun ilk galibiyetini, pardon GALİBİYETİNİ almayı başardı, hem de koskoca CLEVELAND BROWNS’a karşı, pardon o da cleveland browns olacaktı, ve her hafta biz kanaatkar Jags taraftarlarına az da olsa tatmin edici performanslar izletti (Son Cowboys maçı hariç, Londra’ya gitti mi bizim çocukları London Eye tutuyor da orada iki senedir yaşıyoruz). Ee o zaman şu son bir ayı futbol açısından bir analiz edelim bakalım.
Derin (!) Futbol…
7. hafta Jags vs. Browns 24-6
8. hafta Jags vs. Dolphins 13-27
9. hafta Jags at Bengals 23-33
10. hafta Jags vs. Cowboys 17-31
Maç skorlarına baktığımız zaman başka bir takım olsa elbette ki şu son bir ayın oldukça vasat altı geçtiğini söyleyebiliriz. Ancak söz konusu Jags gibi potansiyeli sınırlı bir takım olunca aslında sergilenen performansların tatmin edici olduğunu söyleyebiliriz. Değerlendirmelere Bortles ile başlayalım… Bortles elbette müthiş oynamıyor ve hatta interception üzerine interception atıyor ancak bazı pozisyonlarda da takımı oldukça güzel yönetiyor. Bortles’ın şu ana kadar sergilemiş olduğu performanslarla (toplamda 8 touchdown pası ve 13 interception) ilgili söylenmesi gereken şey şu ki, evet istatistiksel anlamda genç quarterback’in Chad Henne’den çok bir farkı yokmuş gibi gözüküyor ancak Bortles’ın, üçün ü hak oyunlarında yaptığı soğukkanlı hamleler sayesinde Jags, geçtiğimiz iki sezonun aksine, rakip sahaya geçmekte eskisi kadar zorlanmıyor. Bununla birlikte Bortles zaman zaman denediği koşu oyunları ile de hücum anlamında pek fazla opsiyonu olmayan Jags’i oldukça rahatlatıyor.
Ve Denard Robinson… Gerçek bir Offensive Weapon olduğunu en nihayetinde kanıtlamayı başardı. Browns karşılaşmasında harikalar yarattı ve aldığı 127 koşu yardı ve attığı bir touchdown ile şüphesiz sahanın en iyi performansının altına imzasını attı ve genç running back bununla da kalmadı ve son bir ayı tam 389 koşu yardı ve dört touchdown ile kapadı. Robinson sahip olduğu inanılmaz hızı, atletik özellikleri ve tıfıl fiziğiyle bana oldum olası Kansas City’nin yıldız running back’i Jamaal Charles’ı hatırlatmıştır ve her ne kadar Robinson halen Charles’ın performans anlamında fersah fersah gerisinde olsa da “Acaba yeni bir Jamaal Charles’ın doğuşuna mı tanık oluyoruz?” sorusu özellikle şu son haftalarda oldukça kafamı kurcalıyor.
Geçelim Jags’in yükselen receiver’ı Allen Robinson’a… Sezonun daha ilk karşılaşmasında Eagles’a karşı, takımın diğer çaylak receiver’ı Allen Hurns’un sergilemiş olduğu dev performansın ardından, Robinson’ın bu sezon bu kadar parlayacağına kimse inanmıyordu çünkü mevcut kadroda halen takımın ve taraftarın çok şey beklediği çaylak Marqise Lee ve Jags’in kağıt üstündeki en etkili silahı Cecil Shorts III vardı. Ancak bu iki oyuncunun geçirmiş olduğu sakatlık dönemlerini oldukça iyi değerlendiren Robinson, route koşularında yakaladığı estetik paslarla takıma güven aşılamayı başardı ve depth chart’ta birinci sıraya kadar yükseldi. Sonuç olarak takımın bir diğer Robinson’ı, büyük şeyler beklediğimiz oyuncuların başında geliyor ki kendisi de 12 Kasım’da sezonu kapattı.
Son olarak savunmayı da anlatalım dükkanı kapatalım… Savunma maalesef en ufak bir gelişme gösteremiyor. Browns karşılaşması hariç, Jags savunması aslında yine eski Jags savunması. Halen safety pozisyonu sanki yokmuş gibi halen rakip quarterback’ler hiç rahatsız edilemiyor ve en kötüsü de halen rakip running back’ler bir türlü durdurulamıyor. Önümüzdeki draft’ta artık savunma üzerine yoğunlaşmak farz oldu.
Son Eklemeler…
Jags’in elbette hâlihazırda çözmesi gereken oldukça fazla ve büyük problemleri var. Biraz önce anlattıklarım uçsuz bucaksız bir tünelin içinde kısılmış Jags’in geleceği için yalnızca bir ışık maiyetinde ve şu anda bu ışığın tünelin çıkışını mı gösterdiğini yoksa yalnızca karşıdan gelen bir arabanın farları mı olduğunu kimse bilmiyor…