12. Adamın başkentinden herkese merhaba. Eski şampiyonların maçında 31-24 ile sevinen taraf Pasifik kıyısının takımı Seattle Seahawks oldu. Açıkçası 49. Super Bowl maçının kopyası bizlerle birlikteydi. Final maçındaki heyecandan geri kalmayan bir maçtı. New Orleans Saints maçından itibaren son üç maçtır seyrine doyum olmayan maçların adresi Seattle maçları. İki takımın toplam 20 sayıyı zor bulduğu, taş çatlasa 30-35 toplam maç sayısı izlediğimiz Seahawks maçlarında, son üç maçtır 45’ten aşağısı kurtarmıyor.

Ligin en güçlü ve Dallas ile birlikte en formda takımı: New England Patriots. Her şeyden önce bir ekol ve milenyumun açık ara en iyi NFL takımı. Sayılar, başarılar, oyuncular, Brady, Belichick, Gronk gibi efsaneler bunun işareti. Brady ve takım arkadaşlarını Boston’da yenmek kolay bir iş ya da her zaman karşılaşılan bir durum hiç değil. Seattle bunu başardı.

49. Super Bowl’da bu iki takım karşılaşmıştı. Şampiyonluk unvanı Pasifik’ten Atlantik kıyılarına yani New England’a geçmişti.  Seattle için kaybedilen şampiyonluktan ziyade hediye edilen şampiyonluk denilse daha doğru olur. Maçı kazandıracak, Super Bowl’u getirecek endzone’un dibindeki hücum haklarımızda Marshawn Lynch koşturulmadan pas oyununa gidilmiş ve maç kaybedilmişti. O günkü yazımda taktiksel buhranı tüm detaylarıyla ve ağırca eleştirmiştim. İki takım o tarihten sonra ilk kez karşılaşacaktı, Seattle takımı o günün dersini almış; türküde denildiği gibi de üstüne ezber bile yapmıştı. New England’ı  Pazartes gününün ilk saatlerindeki maçta sıfıra karşı veya 20-30 sayılık farkla yenselerdi bu kadar keyifli olmazdı. Super Bowl’un kurgusu (özellikle winning drive) adeta bir konsol oyunundaki gibi çizgisel bir şekilde ilerliyor; her geçen dakika iki sene önceki maça dönülüyordu. Maçtaki hikayeler, yaşananlar olarak tarih bir anlamda tekerrür etti ama filmin sonunda kazanan ve kaybeden taraf değişti. Bay haftasından gelen New England’a karşı taktiksel dersler sular seller gibi ezberlenmiş; mental olarak maça tam anlamıyla hazırlanılmıştı. Oyuncuların beden dili ve sahadaki performansları bunu gösteriyordu.

Kam Chancellor takımdaki yerini aldı. Nihayet… O olmadan bu maç kazanılamazdı. Tom Brady quarterback reyyingi olsun, hiç mi hiç interception atmaması olsun sezona fırtına gibi girmişti. Seattle savunmasının sayesinde Tom Brady’nin de bir insan olduğunu ve arada sırada süper kahramanlık yaptığını görmüş olduk. Seattle savunması ne adam ne top geçirdi diyemeyiz fakat üstüne düşeni nihayetinde yaptı. DeShawn Shead savunmamızın kötü ve aksayan tarafıydı. Bu adam markajdan anlamıyor, oyuncuyu önüne katıp peşi sıra gidiyor. Top geldiği vakit, gizli bir ‘nos-turbocharger/supercharger’ gücünün olduğunu mu ne düşünüyor; kendi endzone’uyla arasına hücum oyuncusunu koymadan edemiyor. Maç kaybedilseydi birinci dereceden suçlu kendisi olacaktı. Bakınız 3&35 oyununda Julian Edelman ve winning drive’da redzone içinde kaçırdığı Rob Gronkowski hücumları…

Sempatik koçumuz Pete Carroll’ın da yedi sayı önde olan takımın ekstra sayu oyunundaki seçimini iki sayıdan yana kullanması taktiksel hataydı. Sekiz sayı öne geçelim, bırak rakip bunun baskısı altında son hücumunu etsin. ‘Touchdown sonrası iki sayılık oyunu yapabilir miyim acaba’ endişesi rakipte olsun. Ben bugüne kadar bu tarz bir yanlış hamle görmedim. Koçumuzu seviyorum ama bu tercihi ve aleyhimize olan bariz bir duruma kırmızı bayrağını atarak son dakikalara girilmişken molamızı yemesi de Don Kişotluk değil de nedir? Bu kadar cüretkar taktiklere ve hamlelere gerek yok sakızlı adam.

Kam Chancellor, maç boyu New England’ın en önemli hücumcusu Rob Gronkowski’yle eşleştiği snap’lerde tutmayı başardı. Maçı bitiren son pozisyonda Rob Gronkowski’nin faullü müdahelesine rağmen topu ona aldırmadı, galibiyeti Boston tarafına bırakmadı. O kadar iyi oynadı ki, sezonun tüm maçlarında savunmanın değişmeyen yıldızı Bobby Wagner’ın performansını gölgeleyecek kadar iyiydi.

Seattle deri değiştirdi, kabuk yeniledi. Hücumumuz artık pas oyunudur, diyeceğimiz günler yakındır. Christine Michael’in baldırındaki sakatlıktan ötürü kenarda başladığı maçta starter RB olarak çaylak C.J. Prosise maça başladı. 66 koşu ve toplamda 153 yard ile Seattle’ın bu sezonki en yüksek yarda ulaşan koşu-tutucusu oldu. Çaylak oyuncu bir anda tüm gözleri üzerine çevirdi. Fakat RB olarak geleceği çok parlak değil bence. Wide receiver’a devşirilse itiraz etmem. Bir maça bakıp kesin ve net konuşmak doğru olmaz ama ilk ciddi izlenim bu şekilde. Takım, Chiristine Michael’i serbest bıraktı. Bu haftaki maçta Thomas Rawls’ın formasını sırtına geçirip sahaya çıkmasını bekliyorlar. Tarih tekerrür etti ve Chritine Michael bir kez daha Seattle’dan ayrılmak zorunda kaldı. Oysaki bu sene onun altın yılındı. Elinden gelenin fazlasını yapan running back; sınırlı kapasitesiyle ve potansiyeliyle starter running back olamayacaktı. Ahde vefa olarak sezon sonuna kadar takımda yer almalıydı.

Russell Wilson bileğindeki sakatlıktan kurtulmuşa benziyor. Bu maçta daha dengeli paslar attı. Doug Baldwin ile uyumu da düşünüldüğünde ligin en tehlikeli ikililerinden birine takımımız sahip. Jimmy Graham’dan Paul Richardson’a kadar birçok oyuncuya pas atıldı. Tyler Lockett, ele avuca sığmayan Tyler Lockett, geçen yazımda da bahsettiğim üzere punt ve kick return’lerde olduğu gibi artık pas oyunlarında da eskisi gibi savunmaya kendini unutturabilen, sağ gösterip sol vurabildiği koşularıyla kendini boşa çıkarabilen oyunların adamı olmaya tekrardan başladı. O-Line hattı da artık daha ciddi, güçlü koruma sağlıyor Russell Wilson’a. Sezonun ilk bölümünde hücumdaki en çok varlık gösteren oyuncu punter Jon Ryan’dı. Artık hücum edilebilen, pas hücumunu işletebilen, topa sahip olabilen ve hücumuyla da zevk veren bir Seahawks izliyoruz.

LeGarrette Blount için ‘aman bu adam 100+ koşmasın’ uyarısında bulunmuştum. Koşturmadık ama üç touchdown koşusu yaptı. Bu senenin suskun ismi Russell Wilson, eskiye döndü ve Doug Baldwin ile üç pas touchdown’una imza attı. Buradan hareketle ‘Seattle’ın Enleri’ köşemize geçelim.

Seattle Seahawks’ın Öne Çıkanları

Maçın Hücum Yıldızı: Bu bölüm ve X Factor bölümünde kararsız kaldım. Russell Wilson – Doug Baldwin üç TD düetini mi buraya yazsam yoksa ikisi X Factor’a yazıp 153 toplam yardla yıldızlaşan C.J. Prosise’yi mi buraya yazsam kararsız kaldım. Tercihimi Wilson – Baldwin ikilisinden yana kullanıyorum.

Maçın Savunma Yıldızı: Kam Chancellor, takımdaki varlığının ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Maçı kazanmamızdaki başlıca etkenlerden biri, belki de birincisi.

Maçın Hareketi: Göbekten, endzone’daki Doug Baldwin’e atılan derin pas ve gelen touchdown.

Maçın Kırılma Noktası: Super Bowl 49’un benzer sonu ve rakibe kazanma izni vermeyen Seattle.

Maçın X Faktörü: 153 toplam pas ve koşu yardıyla Seattle Seahawks’ın New England’ın kalbine hançeri saplaması.

Atlantik’ten Pasifik kıyılarına giden takımımızın rakibi Philadelphia Eagles. Savunmayı seven iki takımın mücadelesinde bu sefer bol skor olmayacaktır. Kazanmaya yakın olduğumuz ve kazanmamız gereken bir maç. Dallas’ın ardından ikinci sıraya adını yazdırıp playoff’ta ilk hafta maç oynamadan geçen takım olmak adına kaybedilmemesi gereken bir maç. Super Bowl 49’un rövanşı alındı belki 2017 Şubat’ında Super Bowl 51’de bu iki takım tekrardan rakip olur, kim bilir..?