Kutsal kitabın en bilindik aforizmalarından biridir “Her beden bir gün ölümü tadacaktır” sözü. 49ers için de kayıpsız devam eden sezonun “kayıpsızlık” payesinin sona erdiği hafta 10. hafta oldu. Ama ne kayıp! Hani derler ya “cenazen yakışıklı olsun” diye. İşte Seattle maçı sonrası aklımızda kalan şey “Ama güzel yenildik be abi” oldu. Üzücü tarafı bu yenilginin hem division hem de ezeli rakip Seattle Seahawks’dan gelmiş olması ama o bile bu yenilgiye bir destansı hava katıyor. Neyse, öncelikle yenilince yazmayacak galiba diyenler için (yazıları takip eden var mı bilmiyorum gerçi:)) baştan belirteyim ki gecikmenin tek sebebi Salı sabahı çıktığım iş seyahatinden ancak Çarşamba akşamı dönmüş olmam. Yine aynı nedenle maçın da sadece ilk iki çeyreğini canlı izleyebildim. Sonucu da uçağın tekerleri yere değer değmez internetten bakıp öğrendim. Aslında uçak benim kurtarıcım olmuş çünkü skoru bilmeden o heyecana dayanabilir miydim bilmiyorum. Sıkıştırılmış maç özetini izleyince benim de kafamda ilk olarak “Evet kaçan balık büyük ancak bu mağlubiyet bile takımın bulunduğu yerin göstergesi olmuş” şeklindeydi.
İkinci çeyreğin sonuna doğru Garoppolo’nun top kaybından Clowney’in yaptığı touchdown’a kadar 49ers adına harika bir maç oluyordu. İlk yarının bitimine üç dakika kala top 49ers 20 yardında elimizdeyken, oyunu eritip, en azından devreye 10-0 önde girebilecekken D.K. Metcalf’ın elindeki topu söküp almayı başarmasak neredeyse 14-10 geri düşecektik. Tıpkı maçı anlatan yorumcunun dediği gibi burası NFL ve burada işler bir anda tersine dönebiliyor. Böyle bir maçın ardından daha önceki yazılarda olduğu gibi rakamlarla konuşmak yerine iyi ve kötüleri konuşmanın, maça genel açıdan bakmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.
Maçın ardından sosyal medya ve televizyonlarda bol bol Garoppolo goygoyu döndü ancak MVP adayı Russell Wilson ile olan istatistiksel (ee hani istatistiğe bakmıyorduk?:)) sonuçlara bakacak olursak büyük benzerlikler görürüz. Her iki QB’nin de birbirine yakın yard, eşit touchdown pası ve interception (ki interception Jimmy’nin değil topu elinden sektiren Kendrick Bourne’un hatasıydı) değerleri vardı. Aradaki fark Jimmy’nin kayıpla sonuçlanan iki fumble’ı (biri doğrudan touchdown oldu) ve Wilson’un 53 yardlık koşu performansları olmuş. Elit ile ortalama QB arasındaki fark da bu zaten demeyin, oyunun akışında da öyle bariz bir QB etkisi göremedim ben. Sonuç olarak biri yüzük kazanmış, Super Bowl oynamış, yıllardır dayak yiye yiye, artık bu sene elit olmayı başarmış QB iken diğeri, her ne kadar yüksek kontrat almış olsa da, hala gelişme sürecindeki bir QB. Üstelik daha maçın başı sayılabilecek bir anda en önemli silahlarından biri olan Emmanuel Sanders’i de kaybetmiş olması da cabası. Maçın kaybedilmiş olmasının bedelini Jimmy’ye yükleyenlerden değilim. Sonuçta çaylak kicker o topu iki direğin arasından geçirse şu anda başka şeyler konuşuyorduk.
Kaybın bir sebebi O-Line hattındaki eksiklerdi şüphesiz. Her ne kadar Staley ve McGlinchey dönmüş olsalar da McGlinchey her ne kadar sahada olsa da aslında henüz dönememiş. Jadeveon Clowney’in Garoppolo’ya çökmesine engel olamazken draft ediliş sebeplerinden biri olan kolejdeki başarılı koşu oyunu desteğini bu maçta hiç veremedi. Takımın 87 yardlık koşu performansı bu yılın en kötüsü olurken bunda McGlinchey’in de hatırı sayılır ölçüdeki vasat altı performansının etkisi büyük oldu. O-Line demişken, en önemli hücum silahı Kittle’ın yokluğunda Garoppolo’nun en çok başvuracağı adam olması beklenen ve maça da öyle başlayan Emmanuel Sanders’ın daha ilk yarının ortasında şehit düşmesi hücum anlamında da kısırlığa yol açtı. İkinci yılındaki Dante Pettis ve Marquise Goodwin bekleneni veremezken ihtiyaç duyulan destek çaylak Deboo Samuel’den geldi. Sezon başında wide receiver kadro derinliğinde Pettis, Goodwin, Bourne ve hatta Jalen Hurd’ün bile gerisinde kaldığı düşünülen Samuel, ne kadar top düşürmeye meyilli olsa da Emmanuel Sanders’in sakatlığı sonrası en sağlam el olarak sahadaki yerini aldı. Ancak yine de 49ers için receiver’lar açısından en büyük tehlike Bourne, Pettis, Samuel ve Goodwin’in tamamının bu maçtaki gibi topu düşürmeye olan aşırı meyilleri. Sırf bunu düşündükçe bile Sanders’in yakın zamanda dönüp bir daha da sakatlanmaması için kurşunlar döktürmesi gerekiyor 49ers’ın.
Mağlubiyete rağmen savunma yine “NFL’in en iyisi” unvanını hak eder bir performans sergiledi. Uzatmadaki field goal ve Jimmy’nin fumble’ı sonrası Clowney’in bulduğu touchdown’ı saymazsak Seattle gibi bir takımı 17 sayıda tutmayı bu yıl sadece Ravens başarmış. Seahawks’ı üç tanesini kazandıkları beş tane fumble’a zorlamış, 51 tanesi solo olmak üzere 84 tackle, dokuz QB teması ve beş sack sayısı ile maçı tamamlamışlar. En ihtiyaç duyulan anda DeForest Buckner’in touchdown’ı, çaylak linebacker Dre Greenlaw’ın 47 yard kazandıran ve Russell Wilson’a bu sezonun ikinci interception’ı tattıran oyunları, maçı kazanmaya yetmese de savunmanın namını koruyan hareketler olarak akıllarda kaldı.
Yüksek kontratlı kicker Robbie Gould olsaydı maçı alan taraf olurduk demek biraz işkembe-i kübradan sallamak olurdu. Evet, Gould’a beş milyon dolara yakın kontrat bu tarz anlarda clutch oluşundan dolayı verildi ancak Gould’un bu yılki performansının kontratıyla aynı yönde olmadığını da daha önceki haftalarda gördük. Gould’un kalça sakatlığında şans bulan çaylak kicker Chase McLaughlin’in şanssızlığı ilk maçında böyle sinirleri gerim gerim geren durumlarla karşılaşması oldu. Her ne kadar maçı uzatmaya götüren 47 yardlık alan golünde başarılı olsa da uzatmanın sonunda ayağına kadar gelen kahraman olma şansını tepip topu çıkış tünelinde uğur yapmak için sahaya bile bakamayan taraftara nişanladı. Uzatmadaki kaçan vuruş en baba kicker’ların bile başına gelebilecek türdendi diyerek sözü son olarak koç Shanahan’a getirelim. Bu kez koşu oyunları pek işe yaramadı, bunda hücum hattının önceki haftalara göre koşuculara yardımcı olamaması kadar Seattle savunmasının 49ers koşucularını iyi etüt etmesinin de payı vardı. Koşu oyunu açısından Shanahan’ı illa ki eleştirmek gerekirse sadece en ihtiyaç duyulan uzatma anlarında topu kicker için daha uygun mesafeye getirebilecek Tevin Coleman gibi formda bir koşucu yerine Raheem Mostert tercihi nedeniyle eleştirebiliriz ki bu konuda da vardır bir bildiği deyip geçmek gerek. Skor olarak geriden gelinen üçüncü ve dördüncü çeyreklerdeki güzel pas oyunlarında topu tutamayıp düşüren receiver’lar ile isabetsiz pasların sahibi Garoppolo’nun suçunu hocaya yüklemek ayıp olur.
Genel olarak bakacak olursak; Seahawks açısından deplasmanda division rakibini yenip hem eşitlik halinde avantajlı duruma geçmek, hem QB’nin MVP iddiasını sürdürmek, hem de moral kazanmak açısından bye haftası öncesi muhteşem bir maç oldu. Russell Wilson önceki muhteşem istatistiklerine ulaşamasa da şapkadan tigt end Jacob Hollister’ı çıkararak kritik anlarda topu taşıyan Chris Carson ile birlikte maçın kahramanlarından oldu. 49ers açısından ise bekâret stresi gibi tepemizde sallanan yenilmezlik unvanından kurtulmuş olmak, Kittle, Alexander, Ronald Blair (bu maçtaki kaybını sayamadık bile), Sanders, Gould, D.J. Jones, Staley (yeniden), Ahkelo Witherspoon gibi önemli oyuncuların kaybına rağmen kadro derinliğinin sanılandan daha iyi olduğunu ve savunmanın en yetenekli takımlardan birine karşı dahi takır takır işleyişini göstermesi açısından faydalı bir mağlubiyet oldu. Çok da şey etmeyip önümüzde iki maç üstü üste evimizde oynayacağımız Cardinals ve Packers maçlarına bakmak lazım. Normal sezon sonu tahminim hala 12-4. Adam olana çok bile…