12. Adamın başkentinden herkese merhaba. Seattle Seahawks, iki maçtır galibiyetten uzak. 25-20 ile elden giden, hediye edilen New Orleans Saints maçının başlığı oyun ve sonuçla ilintili. Şampiyonluk yılında kullandığım başlığa atıfta bulundum. Rakip aynı, maçın kurgu ve hikayesi farklıydı. Fikstürün “kazanılması muhtemel” maçlarından biriydi. Evdeki hesap çarşıya uymadı. “Al gülüm, ver gülüm” deyiminin iki anlamı bulunmakta. İlki, sevenlerin birbirine yaptığı yaptığı sevgi gösterileri ve jestler; ikinci anlamı yapılan iyiliğin karşılığını bekleme, ‘hemen’ bekleme şeklinde izah edilebilir. Başlığımda retro çizgilerden ‘ToP’ ifadesinin tevriyesine kadar birkaç mesaj var. New Orleans’a karşı oynadığımız maçları sevdiğim doğrudur. Bir tarafta Russell  Wilson – Marshawn Lynch’li Seattle, karşıda ise Jimmy Graham – Drew Bress’li New Orleans. Bu maçların tadından yenmezdi. Şimdilerde giden (Jimmy Graham), emekli olan (Marshawn Lynch) ve özlenenler (sakatlık öncesi Russell Wilson) var.

Seattle kazanamıyor, Arizona kaybediyor; NFC West’te avantaj kaybedilmedi; Seattle kazanamıyor, Minnesota, Green Bay kazanamıyor (Dallas doludizgin) NFC ilk iki imkansız değil. Sezon başlamadan söylemiştim, lafımın arkasındayım: Fikstürde sezonun en janjanlı, en afili ve en çetin süreci devam ediyor. New England ve Green Bay deplasmanları var. Bizim takımın aklı sonradan geliyor. Maçta da böyle, fikstürde de böyle. Son haftalar da vites yükselttik, muhtemelen de bu sene böyle olacak.

Ritimsel Ardışıksızlık

“Al Gülüm ‘ToP’” … Buradaki tevriyeyi hemen açıklayalım.  Savunmamızın yanında  hücumumuzu da eleştiriyorum. Top’un kontrolü rakipte, ‘ToP’ yani ‘time of possession’ (topla oynama/topa hakim olma süresi) bakımından durum vahim, sıkıntı var. Snap sayısına mı vurursun, 60 dakikalık sürenin kaç dakikasında hücum edebildiğimize mi yorarsın; bilemeyeceğim. Bildiğim şey, hücum takımının sahaya girip çıkması saman alevi misali. 60 dakikanın 40 dakikasını rakiplere vermeyi şiar edindik: Al gülüm, süre senin olsun…  Bu sezon hücum edemiyoruz, hücumda ritimsel ardışıklık yok. Miami, Los Angeles maçları malumunuz. Ligin zayıf ekiplerinden San Francisco 49ers ve New York Jets maçlarını ve Atlanta maçının ilk yarısını saymazsak Atlanta maçının ikinci devresi, Arizona maçı ve New Orleans maçında hücum yok.  İşte sebep ve sonuçlar:

1- Russell Wilson’ın sakatlığı… Miami maçındaki bilek sakatlığının ardından San Francisco maçındaki diz sakatlığı işleri daha da kötüleştirdi. İyileşmesi için bay haftası yeterli olmadı. Her şeyin toparlanması adına offseason’daki dinlenme sürecine ihtiyacı var. Kariyerinde her sene ortalama 500 yard civarında bireysel koşu yardıyla sezonu tamamlayan üç numaramız kupayı kaldırdığımız sene 1000 yardı zorlamıştı. Bu sezon 100 yardı bulamadı, sezon sonunda ise 150-200 yard tepe değer olacaktır. Russell Wilson’ın içinde bulunduğu zor durumu, sakatlığının etkilerini açıklamak için bu değerler yeterli. Play option koşularında görüntü gitti, kokusu kaldı. Cebinde, dikey ve yatay hareket edemiyor; topu elinden bir an önce çıkarmak zorunda. Seattle hücumunun en çetin sorunu bu.

2- Russell Wilson üç maçtır touchdown pası atamıyor… Wilson touchdown pası attığında takvimler 1 Ekim 2016’ı gösteriyordu. Bir aydan uzun süredir kendisinin touchdown pası yok. Peyton Manning gibi pocket’tan ayrılmadan 300 yardları bulan birisi değil. 250 pas yardı ile maçları tamamlıyor.

Louisiana’daki son pozisyonda dikkat ettiyseniz, zor bir pas attı. O pası touchdown yapacak birkaç kişi var: Julio Jones, Antonio Brown, Odell Beckham Jr. ve emekli Calvin Johnson. Bir yandan touchdown pası atma derdinde, bir yandan interception yaptırmama derdinde.  Jermaine Kearse, yukarıda saydığım isimler kadar atletik-elastik biri değil. Daha öne atılabilirdi, riskli olurdu ama en azından tutma ihtimali olurdu.

3- İstikrarlı bir hücumcumuz yok. Jimmy Graham’in iki maç art arda 100 yardı geçtiği maçları saymazsak, her maç en az bir hücumcumuz 100 pas/koşu yardını bulmadan maçı tamamlıyor. Koşu desen Christine Michael üzerinden dönüyor, ne Russell Wilson ne bir başkası. Christine Michael elinden geleni fazlasıyla yapıyor lakin bir Marshawn Lynch değil, art arda 100 yard koşma ihtimali çok çok az. Ekim bitti, Kasım geldi. Thomas Rawls, dinlendirildi. Kasım ayında dönmesi bekleniyor, sezon öncesi yorumumda ilk yarıyı onsuz düşünmemiz gerektiğini söylemiştim. Kalan sekiz, dokuz maç sahaya dönüp, Seahawks formasını sırtına geçirip çaylak yılındaki patlayıcılığından ve dominasyonundan esintiler/fırtınalar sunabilecek mi? Yoksa kendisini en erken önümüzdeki sene Ağustos – Eylül gibi mi izleriz?

Pas tutucularda da durum iç açıcı değil. Doug Baldwin ilk maçlardaki formundan uzak. Son maçlarda sağlam markaj yedi. Tyler Lockett, snap süresi uzadıkça kendine has koşu yollarıyla 15-20 yard üzeri oyunlar gerçekleştiren; ele avuca sığmayan adamımız bu sene verimsiz. Sene başında WR2 olarak değer biçtiğim Lockett; WR3 hatta WR4 gibi oynuyor. Punt ve kick return’lerde de heyecanlandıran yardlara imza atamıyor. Jimmy Graham. Yav, biz bu adamın kıymetini ne zaman bileceğiz? Adamı hatırladığımızda, redzone-endzone’a doğru hızlıca yol alıyor. New Orleans’taki son oyunda Jimmy Graham düşünülmeliydi.

4- ToP rakipte, time of possession asimetrik orantıda. Seattle savunmasını seviyoruz ama her maç 75-100 snap arası izlemek zorunda da değiliz. Topa sahip olalım, hücum sürelerini dengeleyelim derken 60 dakikayı 40-20 oranıyla geride tamamlıyoruz. Bu sezon punter’a ekstra para verilmeli, maçlarda en çok yorulan isimlerden kendisi. First down alamadan döndüğümüz peşi sıra drive’ları izlemekten sıkıldık ve bıktık.

5- Teknik ekip duy sesimizi. Hücum koçunu mu değiştirirsiniz, kendisine kulüp başkanımızdan fırça mı atılır? Bir şeyler yapılmalı, takım hücum edemiyor, hücum takımı sahada duramıyor. Koşu ve pasçılarımız kötü ve yeteneksiz isimler değil. Taktiksel bir şeyler yapılmalı, ufak revizyonlara gidilmeli kanaatindeyim.

Al Gülüm Savunma

DE Michael Bennett’in iki ila beş hafta yok. Drew Brees’e baskı kurmakta zorlandık. Cliff Avril, baskı kurmakta yalnız kaldı. Üç maçtır formasına hasret Kam Chancellor’u da özledik. Özellikle üçüncü haklarda savunamadık. Dört maçlık open drive touchdown serisini sonlandırdık. 100. Kez 300+ pas atan Drew Brees’i 300 altında zapt edebildik.

Maç boyunca New Orleans punter’ı bir kez bile punt atmadı. Saha sayılarında holder görevi olmasaydı adam sahaya girmeden maçı tamamlayacaktı. Interception hariç her drive’ları sayı ile sonuçlandı. Seattle savunmasına yakışmadı. Atlanta maçının ilk yarısını saymazsak bu sene şampiyon gibi oynadığımız maç ve çeyrek yok.

Seattle Seahawks’ın Öne Çıkanları

Maçın Hücum Yıldızı: Christine Michael elinden geleni yaptı, touchdown koşusu serisini devam ettiriyor.

Maçın Savunma Yıldızı: Earl Thomas, interception’ın yanı sıra birçok oyunda tackle-cover ve yardım savunmasında etkiliydi.

Maçın Hareketi: Earl Thomas’ın pick six’i.

Maçın Kırılma Noktası: Maçın bitimine dört dakika 46 saniye var ve “3 ve 6” oyununda holding cezası ile rakibi punt’tan kurtaran Richard Sherman’ın bu jestini sonucunda saha sayısı ile farkı ikiden beşe çıkardılar. Galibiyet için saha sayısı yeterli olmayacaktı. Yaklaşık üç dakika daha su gibi akıp gitmişti Seattle aleyhine.

Maçın X Faktörü: Sezonun en başarılı maçını çıkaran Jermaine Kearse idi. Daha ivmeli bir pas ile bulaşabilseydi maç bizimdi.

Bu hafta ise prime time zamanı. Monday Night Football’da rakip Buffalo Bills. Son haftaların formu düşen takımı Buffalo’yu evimizde ağırlayacağız. Playoff yarışı için kaybedilmemesi gereken bir maç. Pazartesi gecesi maçlarında Wilson’ın beş galibiyeti var, yenilgi yüzü görmedi. Toplamda 30 sayı geçmeyecek bir maç izleriz düşüncesindeyim. Maçları kazanmak ve kaybetmek önemli değil. Önemli olan, şampiyon gibi oynayabilmek, o ritme girebilmek…