Yazdığım ilk yazının girişinin size tanıdık gelecek olması 10 Şubat 2017 tarihli Çağatay Akkaya’nın Super Bowl L1 yazısında anlattıklarının bir benzerini, Pazar gecesi oynanan New Orleans Saints – Minnesota Vikings maç sonunda yaşamış olmamdan kaynaklanıyor. Maalesef, akşam saat 21:00 de oturduğum ve sonucunu Jacksonville Jaguars – Pittsburgh Steelers maçından daha çok merak ettiğim Saints – Vikings maçının en önemli, belki de yıllarca hatırlanacak son anlarını canlı izleme şansını kaçırdım.

Oysa ne de güzel başlamıştı her şey. Uyuyup kalmamak için geçen haftaki wild card gününde düştüğüm hatayı yapmayıp rakılı çilingir masası (damarlarımızda Türk kanı var sonuçta) yerine sert kahvelerle destekleyerek oturdum Jaguars – Steelers maçına. Bir gün önce Titans – Partiots maçının ilk devresi hariç canlı izleyememenin hıncını Pazar geceki iki maçtan çıkaracaktım.

İntikam Soğukta Yenen Bir Yemek Değilmiş

Cihan Kaya’yı tebrik etmek lazım. Maç önü analizinde Jaguars’ın tek şansının maçı önde götürmek olacağını yazmıştı. Jaguars da onu haksız çıkarmadı ve 21-0 ile başladığı maçı sonuna kadar götürüp sezonun beşinci haftasında yine Heinz Field’da perişan ettiği rakibini bu kez playoff’ta yenerek konferans finalinde Patriots’ın rakibi olmayı başardı.

Playoff’lara yakışır, heyecanı hiç düşmeyen muhteşem bir maç oldu. İlk çeyreğin tamamı ve ikinci çeyreğin ilk beş dakikası hem savunma, hem de Fournette’in koşularıyla Jaguars Steelers’ı darmadağın etti. Öyle ki Steelers sanki nasıl olsa geçerim diye dersine hiç çalışmamış öğrenci gibi ne Fournette’den başka kendilerini zora sokacak bir hücum silahına çözüm üretebildiler ne de Jaguars’ın yamyam savunmasına hücum etmeyi becerebildiler. Beşinci haftada attığı beş interception’ın üzerinde bıraktığı tedirginliği atana kadar bir interception, bir pas blok ve birkaç sack yiyen Big Ben, kim olduğunu hatırlayana kadar maç çoktan 21-0 olmuş ve atı alan neredeyse Üsküdar’ı geçmişti.

Bu “neredeyse”nin sebebi ikinci çeyreğin beşinci dakikasından itibaren Big Ben’in oynamaya ve oynatmaya başlaması. Sonrası tam bir shootout festivali oldu. Jaguars kendinden beklenmedik bir şekilde Steelers’ın Bell, Brown ve Bryant’la bulduğu tüm touchdown’lara kısa süre sonra cevap verdi. Steelers’ın skor olarak da oyun olarak da yaklaşmasına asla izin vermedi. Bortles’ın da bir hafta önce Bills karşısında alttan üstten hedefi ıskalayan, iki metre öteye pas atamayan QB’likten Alex Smith seviyesine evrilmesiyle zaten iyi olan koşu oyununa pas tehdidi de eklenince, Jaguars maç sonuna kadar iki skor avantajıyla gelmeyi başardı.

Tuhaf olan, maçın iki kez Steelers’ın ayağına kadar gelmesi ama Mike Tomlin gibi deneyimli bir koçun yanlış kararlarla bunları heba etmesiydi. Birinci yanlış karar maçın bitimine iki dakika 18 saniye kala aradaki yedi sayılık farkı (42-35) bir punt’dan sonra Jaguars’ı savunmayla durdurup bir hücum şansı daha yakalamak yerine onside kick denemeleriydi. Onside kick deneyip topu kazanamadıkları gibi rakibe field goal ile üç sayı daha verip aradaki farkı yine iki skora çıkarttılar. İkincisi yanlış karar ise 10 sayı fark (45-35) ve 47 saniye kala field goal mesafesine girmişken, field goal atıp o anda onside denemeyi bizim Whatsapp grubundan Burak Ocak akıl edebilmişken bütün bir franchise’ın akıl edememesiydi. Maç Steelers’ın belki de playoff’lar tarihinin gördüğü en gereksiz touchdown’ı ile Jaguars lehine biterken aklımdaki tek şey Patriots karşısında Bills maçındaki Bortles’ı mı yoksa bu maçtaki takımı yöneten Bortles’i mi göreceğimizdi. Zira bu dinamik savunma ve Fournette’e Bortles’in de eklenmesi Patriots’un SB LII hayallerine elveda demesine yol açabilir. Maçın yıldızı 109 koşu yardı ve üç touchdown’la tartışmasız Fournette iken, hayal kırıklığı, son saniyedeki garbage time touchdown’ı dışında sahada hayalet gibi dolaşan JuJu Smith-Schuster oldu.

Hüzünlü Hikaye II    

Gelelim yazının başında bahsettiğim gözyaşlarıma. Playoff’lara ulaşamadan telef olan San Francisco 49’ersımız ve bir gün öncenin hakem kurbanı (!) Titans’dan sonra elimde kalan tek “sempatik” takım olan Vikings idi. Vikings maçı için çocuğu ve hanımı uyutmak gibi işleri tamamladıktan sonra heyecanla ekranın karşısına geçtim. Maç da Allah var tam istediğim kıvamda başladı. Ben istatistiklerin yalancısıyım. Buna göre Saints 62 maç sonra ilk kez bir maçın ilk yarısında sayı bulamadı. Bütün o Drew Brees’ler, Mark Ingram’lar, Alvin Kamara’lar, Michale Thomas’lar ve hatta Ted Ginn Jr.’lar NFL’in en iyi savunması karşısında 30 dakika boyunca endzone’a bile yaklaşamadı. İlk yarıdaki tek field goal denemesi de, 58 yardlık mesafeden -ne kadar field goal mesafesi denirse artık- kaçınca maçın ilk devresi 17-0 Vikings üstünlüğü ile tamamlandı.

Yıllarca eline paspal sayılabilecek takımlar teslim edilmesinden dolayı hak ettiği sayıda yüzüğe ulaşamadığı düşüncesiyle herkesin sevgilisi olmuş bebek yüzlü Bress nedeniyle “Public vs. Vikings” haline gelen maçın, özellikle ilk yarısında Vikings’in savunma hattı kadar Case Keenum’a topu elinden çıkarmadan önce bir bardak çay içecek kadar zaman tanıyan hücum hattının da hakkını vermek gerekiyor. Maçı kazandıran son hücum da dahil Vikings, O-Line’ı açık ara son sekiz takımın en iyisi olarak göründü.

Maçın ikinci yarısında ilk yarıda bir interception yapmış olan Andrew Sendejo’nun sakatlanmasının da etkisiyle Michael Thomas’ın tutmaya başladığı toplara Keenum’un çaylak Marcus Williams’a hediye ettiği interception da eklenince skor da 20-14 Minnesota lehine kadar gelmişti ki benim oğlanın ciyaklamasıyla kendimi onu uyutmak üzere yatak odasında buldum. Çocuğu olanlar, ya da çocuk büyütmüş olanlar bilir “ebeveynin çocuğu uyuturken kendini uyutması” diye bir olay var. İşte benim için de olaylar öyle gelişti. Oğlan uykuya dalsın diye karanlıkta yanında otururken bir anda saat 06:15’de açtım gözlerimi ve ilk baktığım şey NFL aplikasyonundan maçın skoru oldu. 24-23 Vikings, hay yaşa! Sonra Whatsapp grubundaki muhabbeti görüp, Twitter’a bakınca anladım neyi kaçırdığımı. Vay anasını neler olmuş Serhat ya! Gruptan bir arkadaşın dediği gibi tarihe tanık edemedim…

Sonra seyredince Vikings adına sevindim. Touchdown’u fantasy takımımda olan Stefon Diggs’in yapmış olmasına -niyeyse- bir kat daha fazla sevindim. Sırf herkes kazansın istiyor diye gıcık olmaya başladığım Drew Brees’in bir Super Bowl hayalinin daha heba olmasına -gene niyeyse- bir kat daha fazla sevindim. Ancak bence dışarı çıkıp ya da aptalca bir pas interference yol açıp süreyi durdurmamak ve böylece rakibe bir field goal atma şansı vermemek için öyle saçma sapan bir hareket yapan Marcus Williams’a da üzüldüm. Muhtemelen bu hareket tüm kariyeri boyunca peşinden gelecek…

Maç sonu mucizevi oldu. Case Keenum bile yaşadıklarına inanamıyordu ki mikrofona konuşacak kelime bulamadığını söyledi. Maçın gizli kahramanlarından biri de bence yılın savunma çaylağı denen Marshon Lattimore’a rağmen altı top taşıma 74 yardlık performans ortaya koyan Adam Thielen idi.

Vikings’in bir sonraki hedefi genelde maç kaybedince dönülen “ev”e Philadelphia’da maç kazanarak dönmek olacak. Bence bunu Saints maçından daha kolay başaracaklar çünkü NFC’nin en zorlu takımını elediler…