2021 NFL Sezonunu Bir Sanat Tarihçisine Anlatmak İsteseniz

NFL’in transfer dönemi üzerine bir film arası vermeyi düşünürken; Manifest ile karşılaştım. Cate Blanchett’in 13 farklı karaktere hayat vererek; 13 sanat akımı üzerinden günümüze çeşitli eleştiriler getirdiği bu mini-film dizisi (Julian Rosefeldt, 2015); Blanchett’in gövde gösterisi ile perde başında iz bırakmaya yetmiş; filmin okumalarına ve bu akımlara yönelik araştırmalar yapmaya itmişti. İşte bu buz gibi Cumartesi, beş inçlik bir ekranda 13 bölümlü afişle tekrar göz göze gelmem; bana bu bilgilerimi birazcık tazelemem yönünde ilham verdi. Bu ilham üzerine kavramları kurcalayıp; aralarındaki ayrımlar, her birinin manifestoları hayatımızın hangi alanlarında da ifade edilebilir diye sorgulamaktan kendimi alamadım. Akabinde de bu -çokça fantastik ve bir miktar absürt- yazı ortaya çıktı…

Girişimizi kabaca tamamladığımıza göre; bugün aslında odağımız, 32 NFL takımının nasıl bir 2021–2022 sezonu geçirdiği ve bunların hangi akımlara daha yakın olabileceği olacak…

A) Realizm: Packers – Buccaneers – Titans – Patriots

Bu ekipler, gerçekçi temellerle kurulmuş; oyun planı yıllardır belli bir düzene oturmuş ve bunu bu sene de kendilerinden beklendiği gibi icra etmiş ekipler. Daha riskli oyunların ya da sezondan sezona sapma gösteren tercihlerin yerine; güçlü silahlarının ve gizlenecek zayıflıklarının farkında ana planlarını hazırlayıp, icra etmeye ve sonuç almaya devam ettiler. Kimisinde önemli oyuncular gitse/sakatlansa dahi, bu dört takımı izlediğimiz günler Redzone’lar ve stabil performanslar gördük. Ancak buna da çok şaşırmadık, sevinmedik, çünkü bu takımların “gerçeği” buydu.

Green Bay Packers: Normal sezonun en dominant takımı oldular, bir kez daha konferanslarında liderlik ve oyun kurucularında MVP ödülü gördüler. Sakatlıklar etkili dahi olsa, Rodgers’ın olmadığı maç hariç hücum çeşitliliği hep yüksekti, bir şekilde skor buldular. Buradan aldığı momentum ile de güçlü reaksiyon veren ön alan defansı vardı, ayrıca bazı LB ve safety’lerinden de ekstra katkı alarak, kadro gelişimlerini sürdürdüler. Ocak ayı ortalarına doğru, en korkulan takımdılar. Ne yazık ki; alışılmışın çok dışında bir playoff maçı ile elenip, yine kendilerinden beklenen Super Bowl’a ulaşamadılar. Tarihin en iyi 10 QB’sinden biri ile 14 senede bir Super Bowl talihsizliğini sürdürdüler. Şu an geçen seneki kadroyu korumak için bütün bütçe sınırlarını zorluyorlar. Bir sene daha bu güçlü oyun planını deneyecekler. Bu sefer hedef maçlarda talilhsizlik yaşamamak hedefiyle.

Tampa Bay Buccaneers: Bruce Arians, Mike Tomlin’in yardımcısı iken dahi görkemli pas oyunlarını buluyor ve buna göre güçlü hücum takımları oluşturuyordu. Eğer vasat üstü bir QB iseniz, BA hücumlarında 4000 yd ve 30 TD rakamlarını yakalamasınız çok daha olasıdır. Lakin, NFL tarihinin en iyisi olduğunuzu cümle alem bildiği halde, yedinci şampiyonluğun hemen bir hafta sonrasında sekizin için çalışacak kadar gözünüz dönmüşse; 44 yaşında kariyerinizin ikinci ve NFL tarihinin üçüncü en iyi sezonuna imza atabilirsiniz. Tom Brady’nin böyle gösteriş yaptığı bir sezonda takımdan akılda kalanlar ise; alışmışlığın da etkisiyle geçen seneden daha etkili pas ve koşu hücumu, geçen seneye göre bir nebze kötü/yorgun bir defans; sezon içinde gelen sakatlıkların dahi sisteme ket vuramaması, sezon sonuna doğru ise ne yazık ki iki ciddi sakatlık ve AB vakası yüzünden eksik girilen playoff. Şampiyona elendikleri maçta dahi, bir dizi hatalarla da olsa inanılması zor bir dönüşe imza attılar ve aslında herkes için her koşulda tehdit olacaklarını gösterdiler. Tom Brady’nin emekliliğini açıkladığı süreçteki serbest oyuncu durumları, Ali Marpet’ın emekliliği gibi durumlarda biraz korkutsalar da; TB12’nin bu kararından sadece 40 gün sonra gecikmesi, adeta geçen sezon Super Bowl sonrası gibi taşları yeniden toparlamaya ve eklemeler yapmaya yetti. Şimdi tekrardan denemeye odaklanacaklar…

Tennessee Titans: Bir takım düşünün, son üç sezondur ligin en fark yaratan koşu oyuncusuna sahip; onun önderliğinde bir kimlik kazanıyor ve bu kimlikle kendilerini her sene bir adım ileriye götürmek istiyor. Lakin yine aynı takım, başta bu oyuncu olmak üzere çığ gibi sakatlıklar yüzünden, 91 farklı oyuncu oynatmak durumunda kalıyor (NFL Rekoru); ancak bu değişimlerde oyun planları neredeyse aynı kalıyor, bildiklerini yapmaya, olanı uygulamaya devam ediyorlar. Derrick Henry yokken de Foreman, Hilliard, Peterson gibi isimlerle benzeri koşuları yapmaya ve sayıları almaya devam ettiler. QB değişikliği yaptıkları ve üzerine ligin görece tecrübeli ve yetenekli iki receiver’ı ellerinde olduğu halde; daha koşu ve savunma bazlı sistemlerinden şaşmadılar. Bu sayede de sezon sonuna doğru liderliği ele geçirdiler. Yine bu liderliğin alınmasında, güçlü ön alan savunmasının, ligin en az koşu mesafesine izin veren alan savunmalarının da payı büyük. Henry’nin sakatlıktan dönebildiği Divisional’da, hücumda birkaç tercih hatası ile Cincinnati’ye kaybetmeleri, üstelik de bunu savunmada dokuz kez Joe Burrow’u devirmişken yapmaları hayranlarını oldukça üzdü; ancak bu takımın geri dönememesi, hatta sağlıklı kaldığı sürece gelişmemesi için bir sebep bulunmuyor.

New England Patriots: Listedeki diğer adaylara göre biraz daha erken elendiler ve galibiyetleri de daha düşüktü. Ancak neden buraya yazdın derseniz; cevabım iki kelime ile Bill Bellichick olacaktır. Bir sezonluk post Tom Brady sendromunu neredeyse kusursuz şekilde atlatıp; alışkın olduğumuz Patriots oyununu yansıttılar. Sezonun son maçlarındaki art arda takılmalar olmasa idi, konferansı lider dahi bitirebilirlerdi ve bunu; belki de 20 senedir gördüğümüz önce etkili koşular yap, sonra hızlı paslarla haklarını al ve sonuç odaklı hücumunu sürdür felesefesi ile icra ettiler. Zaten aldıkları yard mesafesine oranla en çok puan toplayan ekip, yine kendileri. Savunmada eski yıldız Gilmore’u takaslamalarına karşın bir şey kaybetmediler, hatta bir J.C. Jackson çıkardılar hiçbir şey olmamış gibi. Mac Jones ile sezon ortasındaki verimliliklerini sezon sonuna taşıyamadılar, hedef maçta da Bills’in olağanüstü verimliliklerine karşın bu sefer şapkadan tavşan çıkmadı; ancak Mac’in çaylaklığını atmaya ve bu çekirdeğe bir-iki güzel hamle yapılacağı göz önüne alınırsa, Patriots yine yükseğe oynamaya aday profilini devam ettirecektir.

B) Empresyonizm: Chiefs – Bills – Rams – Cowboys

Açıkçası Monet’den başlayıp, Post-Empresiyonizm ile Van Gogh tablolarına bakmaktan; bu kısmı planlamakta biraz zorlansam da bize olanın üzerine kendi yorumlarını, edinimlerini katıp, bu sezon oyun anlamında şaşalı ve keyifli resimler koyan dört takımdan bahsetmek istiyorum. “Üzerine” kelimesini kullandım çünkü aslında bir gerçeküstü yaklaşım yerine, yine olan gösteriliyor; ama ilk ekip kadar da salt gerçekçi değil. Hepsinin akıbetleri çok iyi sonlanmasa da sezon içinde yaşattıkları keyifli anlar yukarıda idi; sizler de incelemek isterseniz umarım benzeri duyguları yaşarsınız.

Kansas City Chiefs: Son üç senede iyice bir AFC Bölüm Sonu Canavarı haline gelen ve “Hanedan” şeklinde bahsedilen Kansas City ekibi, kötü geçen Super Bowl’a rağmen bu sene de konferanslarında favori gösteriliyordu. Beklenenin tam aksine; sezona korkunç başladılar; sezonun yarısında 4–4 iken Mahomes’un 19 TD’ına karşılık 10 INT’i bulunmakta idi. Tam herkes; Chiefs’in yerine bu sene kimler olabilir hesaplarını yaparken olağanüstü bir seri ile, bilhassa bazı maçlarda koşu oyunlarında geçen senenin de üzerine koyarak harika bir geri dönüş sergilediler, liderliği de bir maçla kaçırdılar. Monet veya Van Gogh eserleirnde belki de her şeyden önce en çok öne çıkarılabilecek kısım; ışık ve renklerin kullanımı diyebiliriz. Gelgelelim Chiefs’te de bu ışık; Mahomes üzerinden pas oyunlarına tekabül ediyor. Çaylak line oyuncularının da beklenenden iyi olmasının etkisiyle Mahomes, iyi günlerinde adeta video oyununda gibiydi; sahanın her yerinde koşuyor, dolanıyor ve son sürat koşarken dahi bir şekilde en doğru hedefi buluyordu. Nitekim 19–10’dan 37–13’e taşıdı istatistiklerini. Sezonun ilk yarısındaki çöküşün etkisiyle hiç konuşulmayan Kelce ve Hill’in 1,100+ yd’lık performanslarını da unutmadan ekleyelim. Defansta nispeten sorun yaşadılar, Jones-Mathieu önderliğinde kurdukları çekirdek kağıt üstünde güven verse de bilhassa Cincinnati maçlarında bu sorunların bedeli ağır oldu. Konferans finalinde elendiler. Konferans finalinde elenmek dahi bu takım için bir şok; o denli ağır favoriler ve seneye eminim ki Andy Reid, daha da ışıltılı nasıl olabiliriz planlarını yapıyor. Tuvalde en iyi malzemeler, tuvalin başında da en yetenekli koçlardan biri var; biz yine arkamıza yaslanıp etkileyici bir tablo görmeyi bekleyelim.

Buffalo Bills: Herkes Bills’ten iyi bir performans bekliyordu; ama bu parlamayı ve oyun zevkini bekliyorlar mıydı; emin değilim. Sezona çok iyi başlayıp, Chiefs galibiyetindeki olağanüstü Josh Allen performansından sonra, “Bu takım artık bir Contender” sesleri, yine sezon ortasındaki bazı sürpriz mağlıbiyetlerle gölgelendi (Bilhassa korkunç geçirdikleri Jags maçını örnek verelim). Lakin sezon sonunda toparlanmayı ve sene içinde önce rövanşını aldıkları Patriots’u, tarihin en verimli ilk tur playoff performansı ile darmaduman ettiler. Topu bir kere bile skor üretmeden karşıya vermek durumunda kalmamak ve 55 sayı atmak; herkes için bir gövde gösterisi oldu. Josh Allen 36 pas, altı koşu TD’ı yaptı; 15 INT attı; ancak bunu aslında konferanstaki tüm rakiplerinden görece daha ortalama (Diggs hariç) bir receiver kadrosu ile yaptı. Artık kendilerinden wonderkid diye bahsetmenin ya da bu kriterde değerlendirmenin de vaktinin geçtiğinin, ligin en iyi beş QB’sinden biri olarak o yönde bir performansa bizleri alıştıracağının da sinyalini resmen vermiş oldu. Konferans yarı finalindeki Chiefs maçı; muhtemelen son dört yılın en heyecanlı playoff mücadelesi olmuştur (PHI-NE Super Bowl’undan sonra). Uzatmalardaki kuralların tartışılmasını gündeme getirecek kadar şanssız kaybettiler; lakin maçın oynadıkları her dakikasında olağanüstü izler bıraktı Buffalo ekibi. O maçın da aksine, normal sezonda ligin totalde en az yard izni veren defansına sahipler, bu çekirdeği korumamaları için önlerinde hiçbir engel yok ve hatta bir-iki free agent/takas takviyesi ile, bu ışıltıyı daha da arttırabilirler.

Los Angeles Rams: İşlerinizi planlamak zorunda olduğunuzu hayal edin; kritlerleri basit bir Eisenhower matrisinde ikiye ayırırsınız: Acil mi ya da önemli mi? Bu ikili arasında birçok NFL takımı önemli seçeneğini arayıp kalıcı çözümler için yapılanmalara giderken, Sean McVay ısrarla acil butonuna basmaya devam edip, adeta FM oynar gibi en iyi kimi alabilirim, ne şartla hemen alabilirim sorularına cevap aradı. Geçen sene bu cevapların en büyüğüne, elinde kalan son draft haklarını da kullanarak Goff’u Stafford yapmak için kullanarak ulaşan genç koç, sene ortasında da gerek iyi oyunları gerekse de Los Angeles çekiciliği sayesinde serbest piyasadan OBJ ve Von Miller getirerek takımını iyiden iyiye bir Los Galacticos imajı verdi. Şimdi bu noktada, e zaten bu takım Stafford-OBJ-Donald-Miller-Ramsey’iyle bir yıldızlar geçidi; neden bu takımı Realizm kısmına almadın diye sorabilirsiniz. Cevabım, Cooper Kupp olacaktı. Evet, kendileri iyi bir receiver profili çiziyordu; ancak geçen sene kimsenin ilk 10’unda bile olacağını zannetmiyorken; bu sene tüm pas yakalama kategorilerinde zirveye otururken, Playoff’ta bu performansının da üzerine koydu ve tek skorla kazandıkları tüm maçlarda son çeyrekte sahne almasını bildi, takımına Superbowl’u kazandırırken bunu da SB-MVP ödülüyle süsledi. Kupp’un bu verimliliğin arasında kendine olağanüstü fırsat bulan OBJ ve Donald’a odaklı rakip line’ların kenarından yıldırım gibi fırlayan Miler’sa 2016 performanslarını anımsattı. Melekler Şehri’nde, kendi evlerinde, tarihin en özel devre arası şovunun da ışıltısı eşliğinde görkemli bir zafer buldular ve kupayı Van Gogh’un Teras Kafe’sindeki sarı-mavi renklere boyadılar. İlerleyen yaşlar; sene ortasında alınan oyuncuların yeni kontrat bedelleri gibi konularla hareketli bir off-season onları beklese de; kadroyu temel anlamda korudukları sürece NFC’deki en büyük iki tehditten biri olmaya devam edecekler.

Dallas Cowboys: Yine grubundaki diğer üç takımdan daha erken elendiler ve açıkçası herkes için hayal kırıklığı yarattılar. Ancak; bu hayal kırıklığının büyüklüğü, sezon içindeki performanslarından kaynaklanmakta. Toplam yard ve puan sayısında lig zirvesinde olan Texas ekibi, Dak’ın sakatlıktan harika şekilde geri dönüşü ile temeli ona ligin en iyi guard’ının (Zack Martin) önderliğinde iyi şekilde atıp; harmanı 37 TD ile aldılar. Cooper, Lamb, Gallup gibi yetenekli ve alternatifli receiver ekibine sahip olmaları, her zaman rakip savunmaların kafalarını karıştırdı; arada kilitlenen durumlarda da eski günlerinde olmasa da işleyen bir Elliott ve iyi bir Pollard yardım etti. Bu ekipten bilhassa Lamb’in doğru işleyişte önü çok açık. Lakin bu takımın ışıltısı, bu takımın gerçeğin üzerine kattığı alan hücumu değildi. Menajerlerine şapka çıkarmak gerekir ki 2 çaylak, Parsons ve Diggs muazzam sezon geçirdiler ve hem koşu hem de pas oyunları için rakiplere önümüzdeki yıllarda kabus yaşatacaklarının sinyallerini verdiler. Diggs’in zamanlama ve coverage kısmında biraz daha geliştirecekleri unsurlar olacaktır ki doğal; Parsons ise ilk senesinden yılın defansına aday olarak çok çok büyük potansiyel ortaya koydu. Tercih hatalarıyla dolu 49ers yenilgisi, tüm ABD’nin en çok ilgilendiği spor takımını derinden sarstı, bir de bunun üzerine off-season’da sorgulanabilir bazı hamleler peşindeler; lakin hem çaylak kadroları hem de hücum hattı ile Dallas, bilhassa grubundaki diğer rakipleri de düşününce önümüzdeki senelerde de kendinden söz ettirmeye devam edecektir.

C) Ekspresyonizm: Bengals – Chargers – Cardinals – 49ers

Dışavurumculuk; gerçeğin beklenenin bir tasviri değil de iç dünyanın ve duyguların yansıtılması aslında. Kimisi çok beklenmedik sürprizlere imza atan; kimisi de bir sürpriz bir çöküş yaşatan bu güzide takımları; hem geçirdikleri özgün sezonlar hem de bıraktıkları iz vesilesiyle buralarda toplamak istedim. Bilhassa bu sene beklenen gidişatlarını bozmaları; sonuçlardan bağımsız 2021 sezonu denilince bıraktıkları izleri düşünerek, doğal olana verdikleri rahatsızlıkla keyif duydum.

Cincinnati Bengals: Ne rüya sezondu ama… Aman Tanrım! Geçen sezon grubundaki üç takım da playoff yapsın; hangisi gelecek sezon lider olacak; sen tanking mi yapacaksın tartışmasından çık. Draft’ta O-Line yerine WR (Chase) seçtiğin için yoğun eleştiriye ve “Bu takım bir iki sene daha toparlanamaz” gibi yorumlara maruz kal; sonuç? Super Bowl’da bir TD’lık mağlubiyet! Geçen sezon dizinden sakatlanan Joe Burrow’un dönüşünde bir şeyler herkes bekliyordu; ancak bu beklentilerin arasında “çaylak” sezonunda takıma bu denli liderlik, bilhassa bütün kritik maçlarda bu kadar soğukkanlı oyun ve doğru tercihler kesinlikle yoktu. 17. Haftada gelen Chiefs galibiyetiyle birlikte çok uzun zaman sonra konferans liderliğini alan Cincinnati, aslında orada elense bile “sürpriz yaptılar” dedirtebilecek doneyi biriktirmişlerdi. Bunun Joey Brrr’dan sonra en büyük sebebi, draft’ta eleştirilere konu olup sonra ligin en iyi iki-üç receiver performansına imza atan ve belki bir 10–15 seneye damga vuracağının sinyallerini veren Ja’Marr Chase; Chase’e bizim ne eksiğimiz var dercesine eşlik eden Higgins ve Boyd’du. Ayrıca koç Zac Taylor önderliğinde defansın da önemli gelişme gösterdiğini ve bilhassa Titans-Chiefs gibi büyük maçlarda önemli top ve hak kayıplarına yol açan defansın da etkisini unutmamak lazım. Koşu savunmasında geçen sene Tanking yapan bir takımın ilk beşte olmasını çok kolay bekleyemeyiz. Yine bir etmeni de, çaylak olmasına karşın karar verici bütün sayılarda başarılı kicker Evan McPherson’a teslim edelim. Bu etmenlerden bahsettiğimiz, diğerlerine göre çok üst düzey bir takım oldukları olarak anlaşılmasın; tam aksine Bengals, halen Offensive Line’ı bu ligin çok altında, Joey’in de ittirmeleriyle buraya kadar gelebilmiş, pas savunması da halen zayıf seviyede bir organizasyon. Bu haliyle Bengals, doğru tercihler, kararlı geri dönüşlerle Super Bowl’a kadar geldi, orada da yine O-Line sebebiyle bir pas geride kalarak sahadan mağlup ayrıldılar. Bu takımın diğer takımların aksine, parça koruma dağılma derdi şu anda yok; tam tersi genç bir çekirdeğe ve üzerine birkaç doğru parça koyarak çok daha kalıcı gelişim şansına sahipler. Şu bir gerçek; oynadıkları oyun ve bıraktıkları etki; defolarına rağmen maç kazanma şekilleri, alışmış normlara bir başkaldırı niteliğinde. Bu yüzden kendilerini bir ekspresyonist olarak değerlendirmek mümkün.

Los Angeles Chargers: Bu listeye alırken en zorlandığım ekip oldular kendileri. Aslında çok daha farklı yerlere gelebilirlerdi. Bir field goal, bir top kaybı vs. konuları kendilerine çok daha erken veda etmemize sebep oldu. Lakin yine de bazı olağanüstü yönlerden bahsedelim. Philip Rivers’lı uzun yolculuktan sonra kaptan köşkünü alan Herbert, fena da bir iş çıkarmamıştı çaylak sezonunda. Ancak bu demek değil ki; bu sezon TB’nin ardından en çok pas yardı alan ikinci oyuncu ol; 5,000 barajını geç ve bunu Keenan Allen’ın çok öne çıkmadığı bir sezon yap (Yine 1,100+; lakin son beş sezondaki en kötü maç başı mesafesi). Bazı maçlarda (bilhassa Texans) hatası da olsa beş maçı dördüncü çeyrekte geriden çevirerek, önümüzdeki sezon için harika bir portföy bıraktı. Bu geri dönüşler dışında bu sezon kaybettikleri sekiz maçın beşinin bir skorla, ikisinin uzatmada kaybedildiğini düşündüğümüzde; bu takımın gelebileceği yerler neler olabilirdi demekten kendimizi alamıyoruz. Ancak burada belki de gerçeğin dışında bahsetmemiz gereken yerleri; çok yönlülükleri. Zaten elit bir pas defansına sahiplerdi; üstüne bedavadan Khalil Mack ile güçlendirdiler, Derwin James ile geri alanda da üstünler; hücuma döndüğümüzde de Herbert-Allen-Ekeler-Williams derken silahlarını da oldukça keskinleştiriyorlar. Maçtan maça gelgitli ve adeta düzgün bir seri yapmaya karşı geçirdikleri sezonlarını önümüzdeki sezon daha istikrarlı hale getirirlerse her şey olabilir. Vezir de, rezil de…

Arizona Cardinals: Geçen sezon playoff görememelerine rağmen Murray-Hopkins işbirliği çok can yakacak deniyordu; üzerine A.J. Green, J.J. Watt gibi isimlerle kadro daha da güçlendi ve Cardinals artık Contender olmak istediğinin mesajını veriyordu. Aslında Cardinals’in Contender olması bile yeterince gerçek dışı; yeterince iç dünyalarının bizleri şaşırtacak bir yansıtması olarak değerlendirebilir; ama sezon hikayesi bir dönem dizisi edasındaydı. Lige deyim yerindeyse fırtına gibi başladılar. En zorlu division’da olmalarına karşın; Packers maçına kadar kusursuz gittiler, hedef maçı denilen her maçtan sorunsuz ayrıldılar. Sezon başında vasat üstü denilen takım; konferans liderliğini her hafta daha da perçinliyordu. Packers maçındaki top kaybının biraz tatları kaçırmasını bir, iki maçta unuturlar diyorduk ki; bu sefer ardı arkası bitmeyen sakatlıklar başladı. Bir süre Murray olamadı, sonra sırasıyla Watt ve Hopkins sezonu kapattılar. (Watt, playoff’a yetişti). Lakin Tampa veya Tennessee’de bahsettiğimizin aksine, bu ekip bir şekilde toparlayamadı. Güzel bir takas ile Ertz’i de almalarına karşın hücumda önce Murray yokken verimsiz kaldılar, sonrasında da Murray kendinden bekleneni veremedi. Savunma liderlerinden Chandler Jones, ilk hafta beş sack ile göz doldururken sonrasındaki 16 haftada sadece 5,5 sack daha yapabildi. Sezonun kendileri adına en güzel gelişimi James Conner’ın istikrarlı performansı diyebiliriz. Koştuğu hemen hemen her maç hem takımına güven hem de oyuna bir düzen getirdi. Rüya gibi bir yükselişi, kabusla sonuçlandırdılar ve kesinlikle unutmak isteyecekleri bir bozgunla şampiyon Rams’e playoff ilk turunda elendiler. Sezon sonu en gergin camialardan biri konumundalar; Kyler Murray’in yüksek maaş beklentisi krizinden haftalardır tam çıkamadılar, bir de çokça veteran parçayı nasıl koruyacaklar şüpheli. En net söyleyebileceğim, son 10 yıldır Larry Fitzgeraldspor olan takımdan bambaşka bir Cardinals izlettiler. Umarım onlar için gelecek sezon işler bir tık daha ileriye gider.

San Francisco 49ers: Acaba playoff yapabilecekler mi sorusundan, bir hücum ile Super Bowl kaçırmaya… 49ers, hem istatistiksel olarak, sonuç olarak herkesi yanıltmakla, olağandışı bir serüven yaşadı; hem de oyun şekilleri olarak bambaşka bir tat bıraktı. Burada aslında düzenin alışılageldik sabit koşucularının, hatta bu koşucularının top tutma yeteneklerinden faydalanmanın aksine; onlar ana receiver’larını aynı zamanda bir koşucuya dönüştürdü; Receiving Back diyebileceğimiz bambaşka bir dünya çıktı Deebo Samuel’in içinden. Deebo, topu fırlatmak dışında hemen hemen her şeyi yaptı ve bu da, ligin toplamda en çok yard alan üçüncü oyuncusu olarak kariyerine altın harflerle yazıldı. Sezona QB draftı ile başlayıp Trey Lance’i birkaç maç deneyen San Francisco ekibi, rotayı sonradan yine Jimmy G’ye çekti ve çok tartışmalı QB, bir şekilde ekibi konferans finaline kadar getirmeyi başardı. Finaldeki performansı, aslında sezon içindeki defolarının bir nevi göstergesi olacak ki; şimdi takaslanabileceği adresler konuşuluyor; ancak Trey Lance’in de kendini kanıtlaması için çıtayı iyi bir yerde bırakarak gidecek. Ligin her zaman en özel oyuncularından Kittle ve bu sezon istikrarlı performansı ile boş kaldığı alanları iyi değerlendiren Aiyuk da bu yükselişin etkili isimlerinden oldular. Belki bir RB takviyesi düşünülebilir, ama en kötü ihtimalle Kyle Juszczyk bu boşluğu bir nebze doldurabilir. İşin defans tarafında ise, son yılların en etkili pass rusher’larından Nick Bosa ve Fred Warner önderliğinde karşılarındaki her QB’ye önemli tehditler. Arka alan savunmaları biraz sorunlu; bunu da muhtemelen draft’ta çözmeye çalışacaklar. Kadro dışında bu sezondan en çok akılda kalan ise; “Trey Lance’e alıştırma senesi geçirelim”den, neyse oynuyoruz maç kazanmaya bakalım’a dönmeleri; sezonun son maçındaki ikinci yarı geri dönüşüyle zar zor playoff’lara kalıp; konferans finaline kadar uzandıkları yolculuk. Bu yolculuğun vasat QB ile ve bilhassa rakiplerin hatalarını iyi değerlendirmeleri ile olması da ayrı bir gerçek dışılık. Seneye Trey ile neler değişecek bilinmez; ama San Francisco en ölü zamanlarında bile sürprizlere imza atabileceğini gösterdi.

D) Fütürizm: Browns – Colts – Bears – Seahawks

Aslında bu kavramı biraz kinayeli olarak koydum. Fütürizm; özünde modernleşmeyi ve sürati hayatın merkezine alıp; geçmiş akımları reddederek sürekli bir değişim ve yenilenme ortaya koymak ister. Burada ise, geleceğe yatırım yapma kararını erkenden alanları; geçmişi ile sezon ertesi hatta sezon içinde dahi hesaplaşıp geride bırakmak isteyenleri yazacağım. Umuyorum bu değişim ve yenilenme hamleleri; onlar için daha kalıcı çözümlere vesile olur.

Cleveland Browns: Geçen sene yakın geçen bir playoff yarı finalinin ardından; Baker önderliğinde işleyen bir hücum, ligin belki total performansı en yüksek iki koşucusuna sahip olma ve Myles Garrett önderliğinde korku salan bir defansından, bu seneki düşüşü ve dramayı kimse beklemezdi diyebiliriz. Sene içinde saha dışı gerginliğinin en çok yansıdığı takım oldular; Baker-OBJ gerginliği OBJ’nin ayrılmasına, Landry’nin motivasyonunun önemli ölçüde kaybolmasına sebebiyet verdi, Baker’ın sakat sakat oynamasının da verdiği etkiyle 17 TD ve 13 INT istatistikleri, sadece Browns’un havlu atmasının değil, geleceğinin de sorgulanacağı kötü bir dönemin başlangıcı oldular. Çok kötü bir Big Ben’li Steelers ve sezonun yarısında sakat Lamar’lı Ravens’ın dahi gerisinde kalan Ohio ekibinde; takımın diğer parçalarının bir düzene oturmuş olması hem daha iyi hem daha da bu sorunları ayyuka çıkarıyor. Garrett-Clowney-Ward önderliğinde stabil bir performansa hazır defansları ve Chubb-Hunt gibi isimlerle yapabilecekleri koşular varken; böyle bir sezonun tekrarını kaldıramayacaklardır. Sezonun ortasında OBJ’yi göndererek yaptıkları ilk “geleceğe” yönelik hareketlerin; ben Amari ile de sınırlı kalacağını düşünmüyorum. Deshaun Watson hamlesi de bunu kanıtlar nitelikte…

Indianapolis Colts: Philip Rivers ile idareten geçirdikleri fena olmayan sezonun ardından; yüklü Wentz kontratını sahiplenince Colts hakkında çok soru işaretleri birikmeye başlamıştı. Andrew Luck’un emekliliğinden bu yana beş senede beşinci QB tercihlerini Wentz’ten yana kullanan Indiana ekibi, sezona üçte sıfırla korkunç girdi. Tanking tartışmaları arasında birden sahneye Jonathan Taylor’un çıkmasıyla 10 maçta sekiz galibiyet yakalayan ekip; bu sefer de Titans’ı division liderliğinde zorlayacak hale bile gelmişti. Takımda Pittman dışında receiver bile yokken; Wentz’in nispeten daha az top kayıplı oyunu ve Taylor’un lig liderliğine uzanan performansı, son iki hafta kala artık Indiana ekibi için play-off neredeyse kesin, rakip kim olsa hesapları yaptırıyordu. Son hafta, ligin en çalkantılı ve kötü takımlarından Jaguars karşısında galibiyeti alıp; diğerlerini beklemeleri gerekiyordu. Ancak Wentz felaket bir maç çıkardı; maçın kendisi de, avuçlarda olan play-off da kayıp gitti. Hücumda elle tutulur sadece Taylor kaldığını düşünen ekip; Leonard-Buckner-Moore defansına da yazık etmek istememiş olacak ki; neredeyse hiçbir şey karşılığında Wentz’i Washington’a gönderdi. Lakin elinde güçlü bir receiver core’u da olmayan ekibin, hangi QB için ilgi çekici bir yer olacağını söylemek zor. Draft’ta da iyi QB pek olmadığına göre, yeniden yapılanma ve geçiş sezonu kaçınılmaz gibi görünüyor. Altıncı sezonda altıncı oyun kurucu da tabii ki üzücü… Sürekli değişim, sürekli olanı reddetme böyle bir şey midir, bilemiyorum…

Chicago Bears: İki sene önce düşündüğümüzde, ortalama üstü diyebileceğimiz bir Trubisky, ligin en iyi defanslarından Mack ve hız-güç kombinasyonundan aldığı fark ile takımın geleceği olacak Allen Robinson’dan bahsettiğimiz Bears camiasında bugün işler çok farklı. Trubisky’den olmayacağına geçen sene play-off ertesi karar veren ekip drafttan Justin Fields’i yüksek beklentiler ve potansiyelle geçti; ancak önemli ölçüde yanlış koç etkisi ile Fields korkunç bir sezonu geride bıraktı. Bears, tepetaklak gidişin onunla ilgisi olmadığını ve yüksek potansiyeline olan inançlarını düşünüyor olacak ki; neredeyse sezon bitmeden koç Matt Nagy’e fatura kesildi. Allen Robinson artık bir serbest oyuncu; onu hedefleyen de çok yer var. Khalil Mack ise ani bir kararla Chargers’a; sadece maaş yükünden kurtulmak için gönderildi. Fields etrafında toplanmak hariç, takımda komple bir değişiklik söz konusu. Görece takımda iyi performans gösteren LB Quinn; RB Montgomery ve WR Mooney, takımdaki gidişatlarda etkili olacak diğer oyuncular olacak. Ancak yine de en az iki, üç senelik bir yapılanma bekliyor gibi Chicago ekibini.

Seattle Seahawks: Bir önceki sene Rams’e dağılarak kaybettikleri playoff maçı haricinde güzel bir sezon geçiren Seattle ekibinde; Wilson gibi yeteneği belli ve formunun zirvesinde bir QB, DK gibi ligin en güçlü Receiver tehditlerinden biri ve Wagner-Adams-Diggs’li sert bir defans varken; herkes en kötü bir play-off sezonu daha bekliyordu. Sezona 3–8 gibi korkunç bir şekilde başladılar; bunda en önemli faktör Wilson’un sakatlığı gibi görünse de; bu sadece üç maç sürdü, üstelik onlardan birini kazandılar. DK, geçen seneden bir maç daha fazla oynayıp, 350 yard daha az top tuttu; RB’lerinden 900 yardın üzerine çıkan olmadı; defansın bilhassa Wagner önderliğinde yine iyi performansına rağmen hayal kırıklığı ile ligi kapattılar. Sadece ilginçtir; adeta gideceği çoktan belliymiş de giderayak birkaç jübile maç oynayayım dermiş gibi, Russell Wilson’un sezon sonunda güzel maçları ve kayda değer uzun topları oldu. Nitekim sezon bitti, Wilson-Carroll arasındaki gerilim iyice medyada dillere dolanmaya başladı ve yenilenme/yapılanma olarak Wilson Denver’a gönderildi. Karşılığında Teddy dahi alınmadı; Geno Smith veya Drew Lock seçenekleriyle başbaşa kaldı Seattle. Bir de üzerine apar topar Wagner’in sözleşmesi -kendisine dahi haber verilmeden- feshedildi, ligin en iyi ILB’lerinden Wagner şu an serbest oyuncu. Birden bu kadar derin yenilenmeye girmenin kime nasıl bir yararı olacaktır bilmiyorum; ancak üstteki gibi, Seahawks’ı iki-üç senelik süreç bekliyor. Bir ihtimal Deshaun Watson almazlarsa.

E) Minimalizm: Raiders – Steelers – Eagles – Commanders

Son paragraflarda bahsettiğimiz gerçek ötesi; duyguların ve iç düşüncelerin yansıması gibi konuları biraz daha bırakıp, nesnelere nesne olarak bakma ve olanı ötesini düşünmeden temsil etmeye odaklanalım. Bu bölümde de oldukça sade, bu sadeliği olduğu gibi temsil eden ve buradan belli sonuçlar alan takımlarımızdan bahsedeceğim.

Las Vegas Raiders: Sezona herkesi şaşırtarak 3–0 gibi güzel bir başlangıç yaptıktan sonra, ekibin başlarına gelmeyen kalmadı. 10 yıl sözleşme imzaladığın, takımdan hisse verdiğin koçun mail skandallarından dolayı kovulmak durumunda kalsın, asistan koçla mecburen devam et; en yetenekli receiver oyuncun ölümlü kazaya karışmaktan hapse girsin; ligin en iyi TE’lerinden birini altı maç sakatlıktan ötürü kullanama ve yine ligin en iyi RB’lerinden biri oldukça ortalama bir performans sergilesin. Bu kadar dramanın ardında bu takımın hiçbir yeri görememesi dahi olası karşılanabilirdi. Nitekim Kasım-Aralık arası bir dönemi altıda bir ile geçirdiler ve tanking dedikoduları ile yüzleşmeye başladılar. Sonrasında; takım bu bütün medyatik olayların karşısında hiç olmadığı kadar kenetlendi ve sahaya sadece oyunlarını koymaya çıktılar. Her biri playoff adayı olan Browns, Broncos, Colts ve Chargers’ı art arda yenerek (Chargers’ı uzatmada, yenmek zorunda da olmadıkları maçta yenip; tabloyu değiştirdiler), adeta küllerinden doğdular. Bunları yaparken de en dikkat çekici nokta; kimse abartı rakamlara ulaşmadı. Derek Carr’ın takıma nasıl liderlik ettiğinden, 4800+ yardlık performansından iyi olarak da bahsedebiliriz, 23 TD-14 INT’lik performansından kötü olarak da. Hunter Renfrow Pro Bowl seçildi; ancak kendi standartlarının belki bir tık altındaki Tyreek Hill veya Keenan Allen’dan 300 yard daha az alarak yaptı bunu. Josh Jacobs halen bu takımın koşuda bir numarası; ama 1,000 yarda dahi ulaşamadı. Crosby önderliğindeki defansın ise; All-Pro herhangi bir oyuncusu bulunmamakta. Bu bütün sadeliğin ardından playoff ve Super Bowl görmüş Cincinnati’ye bir hücum ile elenmek çıktı. Raiders bu sezon adeta bir redemption yaşadı; gelecek sene için isteyecekleri ilk şey sükunet olacaktır. Sonrasında da yeni koçları Josh McDaniels’tan katkı bekleyecekler.

Pittsburgh Steelers: Bu sene gözlerimiz Big Ben’i izlerken çok kanadı. Enerjisi, fiziksel gücü hiç kalmamış bu tamam; ama kollarında da eski halinden eser yok gibiydi. Tecrübesiyle attığı birkaç pası izleriz ve bu takımı tanking’e uğurlarız diye düşünüyordum (geçen sene bir ara lig lideri olmalarına ve division lideri olarak playoff yapmalarına rağmen). Bir de üzerine iyice kötüleşen receiver kadrosu (başta Juju olmak üzere); bu düşüncelerimi daha da kuvvetlendirmişti. Bengals’a 41–10 kaybettikleri haftadan itibaren, Ben’in kenara çekilmesini dahi göze almalarını isteyebilirdim ki; bir anda onlar da toparlanmaya karar verdiler. Kaçırdıkları maçlar elbette ki oldu; ancak sıralıyorum. Konferans lideri Tennessee’yi, playoff’taki direkt rakipleri Cleveland’ı ve Baltimore’u (2x) yenerek, diğer maçlardan gelen bir dizi olayın da etkisi ile (adeta Türkiye’nin tur atlaması için X maçının şöyle bitmesi, Y maçında şu skorun olması gibi); kendilerini kendilerinin de şaşırdığı bir şekilde playoff potasında buldular. Bu aktardığım gidişatın gerçekleşmesinde, aslında ışıltılı diyebileceğimiz sadece bir olay vardı. T.J. Watt, NFL rekorunu egale ederek 22,5 sack ile tarihin en özel defans performanslarından birini ortaya koydu. T.J.’e 10 sack ile yardım eden Cameron Heyward’ı bir kenara bırakıp; hücuma dönersek; aslında eldeki malzeme çok belliydi. Toprak atılması unutulmuş bir QB; Johnson hariç rekabetçi olmak yerine instagram fenomenliği üzerinden kariyer hedeflerini geliştiren bir receiver kadrosu ve iyi bir potansiyeli olan çaylak koşucu Najee Harris. Ligin en eski ikinci koçu Mike Tomlin de tabii ki elindeki minimum malzemeye göre nasıl en doğru gidebilirim sonucunu analiz etmiş olacak ki; Najee Harris’e adeta bir Derrick Henry sorumluluğu yükledi. Başarı getirdi mi, bu takımı düşündüğümüzde evet. Ancak bu şekilde devamın çok muhtemel sonucu, sakatlık olacaktır. Bu nedenle minimalizm’i Big Ben sonrası da alışkanlık ve yaşam kültürü haline getirmemek faydalı olabilir. Bu takıma iyi bir QB ve bir-iki top tutucu eklendikten sonra tekrar playoff’un zorlanmaması için hiçbir sebep yok. Umarım Tomlin hocam, bir uzun soluklu QB daha bulur.

Philadelphia Eagles: Sadece tablo okumaları yapacak olsak; kendilerini koşu yardında birinci sırada bulabiliriz. Ancak maçları izleyen biri fark ediyor ki; bunun asıl sebebi receiver kadrosunun yetersizliği yüzünden ya kendi deli gibi koşan ya da RB’lerine topu teslim edip kaçan Jalen Hurts’ün çaresizliği diyebiliriz. Devonta Smith dışında hiçbir receiver’ına şu anda 32 NFL takımının da güvenemeyeceği, koşu oyununda da en çok koşanın yine QB’nin kendisi olduğu bu kadronun; her ne kadar en kolay Division’da da bulunsalar playoff yapması yine başarıdır. Defansta Fletcher Cox ve Darius Slay liderliğinde iyi bir çizgi tuttursalar da; bilhassa derin hücumlarda takım dağılabiliyor. Eagles’ın da receiver’larına yüklenip Giants maçı gibi kaybettikleri maçlardan ders çıkarıp; son haftalarda takvimlerindeki rakiplerine göre nispeten daha doğru oyunları, kendilerini playoff potasına zar zor da olsa taşıyan ana etmen oldu. Her ne kadar Tampa Bay, adeta bir antrenman maçı edasıyla kendilerini geçse de Minnesota-New Orleans-Seattle gibi ekiplerden bu malzemeyle önde bitirmelerine saygılar. Lakin Eagles için; etrafına receiver toplayıp yükselişe geçer ibaresini hemen kurabilmek mümkün değil; çünkü her ne kadar çift yönlü tehdit olması avantaj da olsa Hurts’ün pas yeteneği bir soru işareti. Ayrıca takımda stabil bir koşucu da yok. Bir süre Cowboys hükümdarlığını kabul edip; önlerine bakacak gibi duruyorlar.

Washington Commanders: Yukarıda Eagles için ne söyledi isek, çok benzerlerini belki Washington için 2020–21 sezonu performansları üzerine söyleyebilirdik. Lakin bu sene Chase Young’un sakatlığı, Heinicke’nin düşen performansı derken; zaten Kirk Cousins ve Alex Smith sonrası yapılanma yolu görünen Washington’da bir yıl daha öğrenme süreciyle geçmiş oldu. Antonio Gibson ve Terry McLaurin’i bir nebze bize tanıtan ekipte en azından iki oyuncunun da diğer yıllarda adlarından biraz daha söz edebileceğimize dair umutlar kaldı. Elimizde sadece Heinicke kaldı; onu kullanalım bakalım yatırım yapılmaya değer mi testi ile başarısızlıkla sonuçlandı; yüksek kontratına rağmen Carson Wentz’e hoşgeldin dediler. Wentz’in gelişi, Chase Young’un dönüşü ve draft haklarıyla beraber, gelecek sezon çıtayı biraz daha yükseğe koymak isterler; burada en azından Eagles’ı bir rakip olarak göreceklerdir. Lakin kendilerinin bu minimal materyallerini bilen ve onlara göre oynamaya çalışan yapılarında en önemli aşmaları gereken sorun; istikrar olacaktır. Ligin ortasındaki 12 maçı 4M-4G-4M gibi serilerle geçirdiler; bunu kırmak da önemli ölçüde Carson Wentz’e düşecek. Şu an NFL’in en cılız division’u olarak görünen NFC East’te umarım gelecek sezon, yine kısıtlı malzemelerle olsa da renk katabilirler.

F) Sürrealizm: Dolphins – Ravens – Saints – Vikings

Belki ekspresyonizm başlığında bize biraz daha tahmin edilenin ötesinde, içindeki gücü uyandıran performansları ortaya koyan takımlardan bahsetmiştik; ama burada biraz daha “gerçek üstü, hatta gerçek dışı” tanımıyla başlamamız gerekiyor. Sezonlarında yaşadığı hikayelerden film çıkabilecek; sene başında başladıkları yer ile sene sonundaki yerleri arasında anlamlandırması zor bir dizi olaylar döngüsü bulunan takımlara değinmeye çalışacağım. Öyle ki, bu takımların hem sezon gidişatlarını hem de geleceklerini düşünürken; düşlerimiz ve gerçek birbirine giriyor.

Miami Dolphins: Burada tümden gelelim; önce sezon gidişatı ile ilgili kısa bir bilgi verelim; yaşananlara dair. Yedi maçlık yenilgi serisini takip eden yedi maçlık bir galibiyet serisi. Toplam 17 maç oynanan bir ligde; böylesine ilginç bir ters-yüzün tarihte eşi benzeri görülmemiş desek yeridir. Takımın aslında biraz sorgulanabilir; ama yine de potansiyeline güvenilen orta halli bir QB’si (Tua), drafttan gelen ve uzun yıllar katkı verebilecek iyi birer WR ve TE’si bulunmakta. Sene boyu Tua’nın iyi oynadığı maçlarla skorların paralellik göstermesi de ağırlıklı bu sebeptendir. Bunun dışında, ön alan savunmalarında yüksek yüzdeler yakalayamadığını söyelesek de; halen Jones-Howard ikilisi ile kritik zamanlarda top çalabilecek yetenekleri var ve geçen sezona göre düşük de olsa yine katkıda bulundular. Sezon sonrası; üstelik yedi maçlık seriyle playoff’a yaklaşmalarına rağmen koç Brian Flores’in kovulması ve akabinde Flores’in Miami’ye ve tüm NFL’e ırkçılık davası açması nedeniyle gergin bir off-season geçirseler de; en azından receiver çekirdeğinin oturması ve sezon sonu performansları (kayda değer bir Patriots galibiyetleri var izlenmelik); gelecek için umut veriyor. Yine de Patriots ve Bills gibi tiranların arasında division’da yeterince maç kazanıp playoff zorlamak için, önlerinde biraz zaman var.

Baltimore Ravens: Lamar Jackson önderliğinde harika geçirdikleri 2020–21 sezonunu playoff’a erken veda ile kapatarak fanları üzen Baltimore ekibinde, 2021 de benzeri bir şekilde başladı desek yalan olmaz. Lakin, playoff’u ucuyla kaçıran bu ekiple ilgili, algılarımızı bir miktar zorlayabilecek birkaç bilgi aktaralım. Pro-Bowl defans oyuncuları yok; ama ligin totalde en az yard veren takımı oldular. Lamar sakatlandı; Tyler Huntley bir ikinci QB’ye göre fena olmayan; Lamar’a yakın rakamlar gösterdi; son iki maçı hariç. Baltimore’u receiver almamakla eleştirdik; Mark Andrews, tarihin en iyi üçüncü TE sezonunu yaşadı. 8–9 yaparak önceki sezonlara göre hayal kırıklığı yarattılar ve elendiler, ama kaybettikleri dokuz maçın altısı tek skorla bitti ve ikisini uzatmada kaybettiler. Kıyısından kaçırmış diyebilirsiniz; ama sekiz maçın da altısı tek skorla bitti ve yine ikisini uzatmada kazandılar (Hatta birinde Justin Tucker 66 yardlık bir alan golü ile NFL rekoru kırdı). Bugün bu dengedeki rakamlar uçlara gitse; belki de çok daha farklı Baltimore yorumları yapabilir ve senaryolar çizebilirdik. Takımın gelecek senesi için; Line’ını geliştirmesi ve Lamar’ı korumaya öncelik vermesi gerekebilir; keza Lamar’ın da bu sezon düşen performansını toparlaması. Campbell’ın artık 35’ine geldiği düşünülürse, yeni bir savunma lideri bulunması gerekebilir; Calais de sakatlıklardan çok çekti ve bu tempoda çekmeye devam edebilir. Browns’un çalkantılı olduğu, Steelers’ın da post Big Ben dönemine girdiği zamanda; konferansta Cincinnati’ye karşı en önemli tehdit olmaları için yeniden yapılanmalarına gerek yok. Kendilerine iyi bakmaya ve başta Lamar Jackson olmak üzere form tutmaya ihtiyaçları var.

New Orleans Saints: Drew Brees’in emeklilik haberinden sonra düşüş bekliyorduk. Ancak onlar da sezon içerisinde daha karmaşık sorunlarla boğuştular. 2010’lu yılların sonuna damga vuran WR Michael Thomas, sezon boyu oynamadı, geleceği de çok meçhul. Ligin en iyi koşucularından Alvin Kamara, 10 maçta başlayabildi; tam form tuttu derken, Pro-Bowl sonrası karıştığı bir kavga nedeniyle cezaevi yolunda; QB’ye Winston ile başlayıp bu süreci en az hasarla atlatmaya çalışan New Orleans ekibinde sakatlıklar nedeniyle tam dört QB sezon boyunca değişmeli görev yaptı; Winston’un tedavi süreci devam ediyor. Bu QB-WR-RB dengesizlikleri takımı oldukça etkilemiş olacak ki; bu sezon oynadıkları ve kaybettikleri maçların dördünde 10 sayının altında kaldılar (Sayı ve yard üretiminde NFL’in son 20 yılının zirvesindeki takımından bahsediyoruz. Drew Brees’e saygılarımızı sunalım). Bu kadar olumsuzluğun ardında, playoff’u sadece bir galibiyetle kaçırdılar. Konferansın en iyi iki takımıyla oynadıkları üç maçtan da farklı galibiyetlerle ayrıldılar. Bu bütün aykırılıkları bir tuvalde topladığımızda, sürreal kelimesi çok da absürt kalmaz; ama esas düş ile gerçeğin buluşacağı alan; buradan Saints’in nasıl çıkacağı. Yine NFL’in en eski koçlarından Sean Payton’un sezon sonu aniden gelen emeklilik kararı ile içeride de hareketli günler yaşanıyor. Bunların hepsi de yetmezmiş gibi; NFL’in salary cap açısından en kötü takımı konumundalar; oyuncu göndermeleri, sözleşme feshetmeleri gerekiyor. Kağıt üstünde Jordan, Jenkins, Lattimore ile iyi defans hattı; Armstead, Thomas, Ingram gibi etmenleriyle de fena olmayan bir hücum yeteneklerine sahipler; lakin Jameis çok ekstra dönmediği sürece, bu sezondan da geçiş sezonu dışında bir şey beklemeyin diyebilirim.

Minnesota Vikings: Bütün yazdıklarım arasında en üzüldüğüm bu kısım olmuştur diyebilirim. Hem sempatimden ötürü; hem de gerçekten bu takım buraları hak etmiyor. Şunu söyleyebiliriz; Kirk Cousins son 10 senenin en iyi beş değil ama 10 QB’sinden biri. Çok kötü diyebileceğimiz bir performans vermedi hiçbir sene; ama tavanı da belli bir QB. Takımı bir yerden alıp sırtlaması ya da All-Pro bir performans göstermesini de kimse beklemiyor. Yine de bu vasatın üstü tabirini kullanabileceğimiz QB’nin olduğu takımın play-off yapamayacağı anlamına gelmiyor. Jalen Hurts’ün, Jimmy G’nin playoff yaptığı bir dünyada, Kirk de yapabilirdi. Burada kendisiyle ilgili görüşleri sonlandırmadan önce aslında en büyük dengesizlik; bu vasat üstü/iyi performansa karşılık aldığı “elit” maaş. Bilhassa gelecek sene sonunda bu konu çok gündeme gelecektir. Takıma dönecek olursak; geçen sezonun flaş yıldızı Justin Jefferson üstüne koyarak devam etti, 1,616 yardlık muazzam performansı ile ilk iki senesinde tarihin en çok pas yardı kazanan receiver’ı oldu. Dalvin Cook; sakatlığı nedeniyle dört maç kaçırsa dahi, 1,159 yard koştu. Bu harika istatistiklerin yanlarına Adam Thielen; Tyler Conklin gibi isimleri de eklediğimizde, aslında playoff’ta dahi herkesin tersine gelebilecek bir takım bekleriz. Ancak Michael Pierce ve Danelle Hunter gibi yıldızların sezonun yarısını kaçırmasının defansa verdiği zaaflar; bu sürrealiteyi açıklamakta birazcık katkıda bulunabilir. (Defans ratinglerinde sondan üçüncü sırada yer aldılar) Bir de üzerine önceki takımlarda verdiğim örneği daha çarpıcı bir biçimde ekleyeyim; Vikings’in kaybettiği dokuz maçın sekizi tek hücum farkla bitmiş. İkisi uzatmada. İşleri tersine çevirmek için ellerinde fırsat var. Rodgers, Packers’ta kalsa dahi; Lions ve Bears çok kötü durumdalar; defanslarını güçlendirmek ve hücumda koşu-pas dengesini daha iyi tutturarak, sadece top kaybı yapmamalarıyla övünen değil, skor katkısıyla da övünen bir takım haline gelebilirler. Umuyoruz ki olası bir yapılanma süreci öncesi rekabetçi bir sezon görürüz kendilerinden.

G) Fauvism: Jets, Texans, Lions, Falcons

Empresyonizmdeki şaşalı renkleri, görkemli yansıtmaları bir kenara bırakma zamanı. Elimizde çok daha kısıtlı renkler ve hatta üç boyuttan arındırılmış bir tasvir var. Biz de bu kısıtlı malzemeler ile ortaya malzemelerin izni ölçüsünde eserler inşa ediyoruz. Bu takımlarımız da aslında kısıtlı malzemelerinin imkanıyla; yine o kısıtlı sonuçları alıp; burada kendilerine dair yorumlayabileceğimiz, dışa vurabileceğimiz herhangi bir gizli hazine var mı buna bakacağız.

New York Jets: İster kötü coaching diyelim, ister takımın diğer parçalarının yeterli olmaması; Zach Wilson’un ilk New York Jets sezonu oldukça korkunç geçti. Sezon sonuna doğru maç içlerinde bir-iki güzel drive dışında Jets’in tüm ekibinin sezona dair hiçbir şey hatırlamayacağını hissedebiliriz. Takımda return oyuncusu olarak Pro Bowl’a dahil edilen Braxton Berrios dışında Pro Bowl’a ait kimse yok. Jamal Adams’ın Seahawks takasından beri defansta star olabilir denilebilecek henüz bir adayımız yok. Bu yoklukların arasında, fena olmayan genç bir WR rotasyonu var, gelişirlerse olumlu sinyal verecek, başta Elijah Moore olmak üzere; ancak bu konu da üstteki diğer takımlara göre çok geride. Artı, Zach Wilson’un da diğer sezonlarında nasıl olgunlaşacağı, bu ileitşimleri ne kadar iyi kurabileceği şu anda soru işareti. Şu bir gerçek, Jets’in ikincil bir Sam Darnold vakasını kaldırabilecek gücü yok; bu nedenle Zach Wilson odaklı yapılanmalarına odaklanmak ve mümkünse cap space’lerindeki bulabilecekleri boşlukları da buna göre organize etmek durumundalar. Tabii bir de bu çok zayıf draft grubunda da, ne kapabilirlerse almak. Bir diğer dezavantajları da; form tutmaya çalışan Dolphins, olgunlaşan bir Patriots ve belki ligin en zirve iki-üç takımından biri olan Bills ile aynı Division’da olmaları. Division’un bu haldeyken; belli bir seviyenin de üstüne çıkman gerekiyor, bunu galibiyet sayına yansıtabilmek için. Yolları çok daha meşakkatli. Ama umuyorum, bu sefer hayranlarının yüzü, draft günleri dışında da biraz güler.

Houston Texans: 2020’de şaka gibi bir Deandre Hopkins kaybı; 2021 yazında önce J.J. Watt ile vedalaşılması, akabinde de olaylı bir yaz ve Deshaun Watson’un taciz suçlamaları ile sezonu kapatmasının ardından; 2021–22’nin bir yapılanma süreci olacağı belliydi. İlk başta serbest piyasadan Tyrodd Taylor’u çeken Houston Ekibi, istediği performansı göremeyince, çaylak Davis Mills’i çektiler. Aslında beklenenden de iyi performans aldılar. Bir süre daha Davis Mills ile yola devam edip; onun yanında bir şey kurulabilir mi bunu gözlemleyebilirler. Takımın geri kalan parçalarına gelince de; Brandin Cooks’un bu takımı bir nebze izlenebilir yapabilmesine yönelik tüm emeklerine saygı sunmak gerekiyor. Yine iyi bir sezon geçirdi, 1,000 yardın üstü ile noktaladı. Lakin tıpkı Jets gibi, Pro Bowl oyuncuları yok, hatta return vs dahil de hiç yok. Ayrıca çok yaşlılar; tüm ana koşucuların 30+ olduğu; WR’lerin 25 üstü olduğu (Amendola’nın 36 olduğunu da not edelim); bir yapıda fiziksel olarak da bir yerlerden sonra zorlanacaklar. Bu yorgun, geçmiş kötü takasların ve yönetimlerin kurbanı olmuş takımın toparlanması için de minimum iki-üç seneye ve bu senelerde de alabildikleri kadar etkili parçalara ihtiyaçları var. Kötü bir division’da değiller, Colts QB’siz kaldı, Jags’ın hali ortada; ama kendilerinin de daha yetenekli parçalara çok ihtiyaçları var. Bir de esasen tüm sezon oynayan bir Davis Mills izlemek de değerlendirmelerimize katkı sağlayacaktır.

Detroit Lions: Sezonun açık ara en kötü takımı olarak başladılar. Ancak en kötü kadroya sahip oldukları söylenemezdi. Franchise tarihinin en başarılı QB’si Stafford ile vedalaşıp Goff ile yapılanmaya gitmenin ilk haftaları çok sorgulandı; öyle ki ilk beraberlikleri ile dokuz ve ilk galibiyetleri ile 12. maçlarında tanıştılar. Ancak dönüşleri pek bir keyifli oldu. Maç kazanmalarından ziyade; ortaya koydukları oyunla hem Goff, burada da bir şeyler yapabileceğini gösterdi hem de Swift ve Amon önderliğinde güzel bir çekirdek kurulabileceğini düşündürdüler makus talihlerine sürekli razı gelen Detroit taraftarlarına. Houston’un aksine; Detroit biraz daha Jets’e benziyor. Çok genç takımlar ve oyunculardan hiçbiri henüz star seviyesinde değil. Belki buralara eklenecek bir-iki veteran takviye ile işin özellikle defansif kısmını biraz güçlendirmeyi deneyebilirler. Goff’un sınırlı mobilitesini çözmek ve oyunu yaymak için de RB eklemeleri düşünülebilir. Her ne kadar Penei Sewell ile Goff’un etrafına sağlam perde çekseler de; Todd Gurley’siz Rams’te zorlanan Goff’un aynı kilitlerde kalmasını istemeyeceklerdir. Öte yandan, orta şeker diye tarif edebileceğimiz bir konferanstalar; Packers’ın liderliğinin neredeyse kesin olduğu yerde Vikings de ikincilik için açık ara favori; ancak kendileri sezon sonunda Bears’tan çok daha iyi görünüyordu. Bu sezon, önceki kadar karamsar bir tablo çizmeyeceğimizi söyleyebiliriz.

Atlanta Falcons: Maalesef 2016–17’si Matt Ryan’ın çöküşü, Julio Jones’un gidişi derken; malzemelerin kalitesi ve sayısı azaldı; böyle bir sezon da bekleniyordu. Yine de korkunç bir Panthers ve sakatlıklarla boğuşan Saints arasında; bir tık daha iyisini de umardık diyebiliriz. Ryan’ın 20 TD – 12 INT’te kaldığı; geri kalan QB’lerden sadece INT katkısı aldıkları için takımın da Ryan’ın eline kaldığı sezondan, tabii ki 7–10’luk dereceye gelen birkaç güzel notu da eklemek lazım. Kyle Pitts, çok başarılı bir seçimmiş; ilk senesinde Pro Bowl gördü, bu performansı devam ettirirse; Matt Ryan sonrası yapılanma sürecini de kolaylaştıracaktır. Yaşına rağmen Cornadelle Patterson iyi denebilecek bir sezon geçirdi; seneye Ryan daha da güçten düşecek olursa, bu performansı en azından bazı yerlerde bir imdat çekici işlevi görecektir. İşin defans kısmında ise, olumlu olarak bahsedebileceğimiz yegane isim, ligin tackle lideri Foyesade Oluokun. Olumsuzlara geri dönecek olursak; ligin hücumda 25. savunmada ise 30. sırasında yer almaktalar. Bu rakamlara göre aldıkları derecelerin iyi olması, performanslarının maçlara dağılımını sorgulayabilir bu da aslen istikrarsızlık demektir. Falcons’un Texans gibi gençleşmeye, Kyle Pitts gibi silahlarını arttırmaya ihtiyacı var; ama bir yandan da bazı veteran isimler defanslarında iş görebilir. Ayrıca bir sonraki QB seçimlerinde de, 2008 Matt Ryan kadar şanslı olmayabilirler.

  1. H) Dadaizm: Jaguars, Broncos, Giants, Panthers

Dada. Yıkım. Var olan tüm düzenleri yıkma, hatta sanat yoluyla hoş etmeye değil, rahatsız etmeye yönelik amaç gütme… Son bölümümüzü de ne yazık ki bizleri performansları ile yeri geldiğinde yıkan, bozan, rahatsız eden temsilcilere ayırmak istedim. Hatta bazı oyunları ile de; var olanı alaşağı edip; bundan da iyi sonuç almayanlara…

Jacksonville Jaguars: Son yılların kolej futbolundaki en potansiyelli QB’si Trevor Lawrence’i kadrolarına katmalarından itibaren hemen hemen tüm NFL fanlarında bir hype oluştu. Neler yapacak; nasıl katkı verecekti; Clemson’daki videolarından çeşitli enstantaneler görebilecek miydik? Bu soruları cevaplamamıza en çok yardım etmesi gereken kişi olması gereken Urban Meyer, deyim yerindeyse Jaguars’a adeta işkence etti. O da başarılı kolej kariyerinin akabinde büyük umutlarla buraya gelmişti; ancak soyunma odasındaki tavırları oyunculara ya da asistanlarını desteklemekten çok onları aşağılamaya yönelik olunca, bu durum sahaya olumlu yansımadı tabii. Bir de kendisi ve OC ne kadar katkı verdi tartışılır, Jaguars’ın pas hücumunda da oldukça sorunlar gördük. Trevor Lawrence’ın çokça zaman kaybettiğini, paslarında da hedeflerini bulamayıp 17 INT gibi bir çaylağı çok olumsuz etkileyebilecek rakamlara vardığına tanık olmak; bizlere çokça sene içinde acaba dedirtti. Sezonun bitimine yakın süre kala gelen Urban Meyer’in kovulma haberi, en azından gelecek sezonda da “Dada” devam etmesin kısmına bir önlem gibiydi. James Robinson’un koşuları ve Marvin Jones’un yaşına rağmen katettiği mesafeler de, Jags ekibi için bir miktar çölde vahaydı diyebiliriz. İşin defansif tarafına gelince de; Ramsey ve Campbell gittiğinden beri bir star göremiyoruz, belki Myles Jack gelecek sezon bu eşiğe bir nebze gelebilir; bu sezonki rakamları en azından orta üstüydü. birinci sıradan draft seçimlerini DE Aiden Hutchinson üzerine kullanacakları düşünülürse, defanslarını biraz toparlamak için süreci başlatmış olacaklar; lakin bir diğer noktayı da, OL hattını güçlendirmek olarak belirleyelim, zira Trevor da biraz Mahomes gibi, topla oynamayı seven QB’lerden.

Denver Broncos: Aslında bu gruptaki diğer kimse kadar kötü skorları olmayan Denver’ı neden buraya yazdığım merak konusu oluşturabilir. İki adet ortalama üstü running rack (toplamda +1100’er yardlarla); oynadığı maçlarda aşırı kötü bir TD-INT grafiği çizmeyen vasat bir QB, bir nebze kötü de olsalar, kesinlikle verim alınabilecek bir WR çekirdeğine sahipsiniz. Sezona üç galibiyetle başlayıp dört mağlubiyet alıyorsunuz; biraz toparlanma sürecinin ardından son dört maçta dört yenilgiyle, kendinizi ellerinizin dışıyla playoff potasından alıkoyuyorsunuz. Bilhassa Teddy Bridgewater’ın da oynamadığı dönemde, serbest piyasadaki birçok oyuncudan da beter Drew Lock tercihi ve ısrarı, bizlerin futbol sevgisine ve Denver ekibinin kötü gidişatının ekmeğine yağ sürdü diyebilirim (Drew Lock ile 0–3). Hem son haftalarda elleriyle playoff teslimi, hem de akıllarda kalan bir oyun bırakmamaları biraz bu potaya kendilerini almama sebep verdi. Defanstaki yegane liderlerini de Rams’e gönderdikten sonra o alanda da farklı bir etki bırakmadıklarını ekleyelim. Lakin diğer takımların aksine, CAP boşluklarını ve bu ilgi çeken nüvenin gücünü kullanarak, ligin son 10 yılının en iyi beş QB’sinden biri olan Wilson’u bünyelerine kattılar. Şimdi onun merkezinde birden, konferansın son seviyesindeki takımdan; Contender bir takıma yükselme hevesleri olacak. Defansı da düzeltmeden (olası bir Von Miller dönüşü başlangıç olabilir) ve bir-iki receiver almadan biraz zor görünüyor; ancak en azından yüksek umut var. Divisionlarını ölüm grubuna çevirmeleri de, biz taraftarlara ayrı keyif veriyor, bunun için de teşekkürler.

New York Giants: Her sene olduğu gibi; yine hüsran yine hüsran dedirtmeye devam ediyorlar. Daniel Jones’ta ne bulduklarını kendileri dışında kimsenin bilmediği güzide New York ekibi, bu sezon da top kayıpları, savunma zaafiyetleri dolu bir yılı geride bırakıp draft hakkı için yine önlerden yer ayırttılar. Ligin en zayıf division’ında bulunup, oradaki üç takımdan da görece daha aşağıda bulunmak maalesef özel bir başarı. Bu başarının bu “Dada”nın temsiliyeti için son hafta oynanan Washington mücadelesindeki “3&9”daki “QB Sneak” tercihi; adeta nasıl bir sezon geçirdiklerini bir dakikalığına sergileyen teatral bir mini-film gibi. Bütün kötü resimleri çizmişken; biraz da iyi yönlerden bahsedelim. Barkley maalesef artık bir süperstar değil; ama o ve Booker ile Giants en azından belli mesafeleri koşabiliyor. Evan Engram, kalıcı bir TE olabilir; bir miktar katkı beklenebilir. Takımın hem koç hem GM değişikliği yaptığı bir kalemde, yeni ekipten eski draft tercihleri en azından beklenmeyebilir. Yeni ekibin de Daniel Jones ile devam edeceğini ilk etapta açıklaması bir bakıma soru işaretlerini devam ettirse de; zaman zaman başka QB’ler gündeme geliyor. Yakın zamanda çok elit bir QB’leri olmayacak; ancak en azından bu süre zarfını biraz daha doğru draft pickleri ve olası bir Barkley takasından gelecek parçalarla yetenekli bir takım oluşturma yönünde kullanmak mümkün.

Carolina Panthers: Luke Kuechly’den beri sempatim olan bir diğer kulübü de sona saklamak istedim. Aslında Panthers’in durumu, biraz Broncos gibi. Ligin demirinde değiller; ancak önemli bir hayal kırıklığı yarattılar. Öncelikle sezona, Jets’in artık gözden çıkardığı Sam Darnold hamlesi ile başladılar ve bu sayede biraz ekibi toparlamaya giriştiler. İlk üç haftalık muazzam başlangıcın ardından işler tepetaklak gitti ve Darnold’un sakatlığı ile bir ızdırap bitti. Cam Newton’un dönüşü, taraftarda ve takım arasında ilk etapta muhteşem bir uyuma yol açmış gibi görünse de; eski halinden hiçbir eser olmadığı çabuk anlaşıldı ve Darnold dönene kadar o ve P.J. Walker’ın daha kötü performanslarını izledik. Takımın en büyük yıldızı CMC, uzun bir sakatlığın ardından geri de dönse; kısa bir şovun ardından tekrar sakatlandı ve bu da; Carolina ekibinin takımı üzerine kurmak istediğimiz oyuncuyu tekrar mı düşünmeliyiz, yeniden baştan bir yapılanmaya mı girsek sorularını sormalarına yol açtı. Darnold dönse dahi, hemen hemen her hafta D.J. Moore dışında vasat receiver performansları, çok kötü QB performansları izledik. Defans tarafında biraz olumlu gelişmeler kayda geçebilir; Brian Burns, giderek oyununa değer katıyor, ileride önemli bir pas tehdidi haline gelebilir. Gilmore, eski günlerini aratsa da, en azından halen size ve oyun bilgisi ile dikkate değer bir isim. Kontratında ne isteyeceğine göre, devam edilebilir. Panthers da muhtemelen Darnold-Newton-Walker yerine bir ama güvenilir bir QB arayışı içerisinde. Bunun için de yolları draft’tan geçecek gibi duruyor…

Elimden geldiğince tüm takımlar hakkında düşüncelerimi aktarmaya çalıştım. Uzun, okuması dahi yorucu; ama umuyorum ki ara ara keyiflenebileceğiniz bir yazı olmuştur. Saygılar…